Valizimin içine son kez uzun kollu bol bir sweat tıkıştırdıktan sonra valizimi kapattım ve cilt bakım ürünlerini doldurduğum sırt çantamı da alıp aşağı indim. Bugün iki haftalığına Japonya'ya gidiyordum ancak Jimin ve Jungkook bu durumdan pek hoşnut değillerdi.
"Ben hazırım... Sizin havaalanına gelmenize gerek yok zaten taksi ile gideceğim."
"Olmaz! Gelmek istiyoruz."
"Pekala... Ben yokken dikkat edin olur mu? Ve lütfen kavga etmeyin. Jungkook daha ehliyet almadın bu yüzden arabamdan uzak dur. Bir yere gitmek istersen Jimin veya YoonGi seni götürür. Acıkırsanız eğer dışarıdan yiyebilirsiniz kartımı çekmeceye koydum ancak eve döndüğümde bol bol sebze yiyeceksiniz. Son olarak Jungkook kuyruğunu pantolonunun içine saklamayı bırak sana bunu defalarca dedim kendini saklamana gerek yok. Kedi olup vazolarımı kırmazsan gerçekten çok mutlu olurum."
"Nefes almayı düşündün mü hiç?"
"Bizden küçük olduğunu kabullen ve annemiz gibi davranmayı bırak Min-Hee. Her şeyi sorunsuz halledeceğiz."
"Pekala size güveniyorum."
Evden çıktık ve kısa süre içerisinde havaalanına geldik. Uçağımın kalkmasına yarım saat vardı ve ben bu yarım saatte bilet ve diğer güvenlik işlerini halletmeye çalışacaktım. Yanımıza Nam Joon ve YoonGi'de geldiğinde Jungkook bana bakıp ağlamaya başladı.
"Lütfen gitme Min-Hee."
"Sadece iki hafta Kook geri geleceğim."
"Hayır, hayır lütfen gitme. Lütfen."
"Buna mecburum Jungkook."
Valizimi ve çantamı Jimin'e bırakıp Jungkook'un elini yüzünü yıkamak için tuvalete götürdüm. Kapının önünde beklerken Jungkook geldi ve hızla bana sarıldı.
"Seni sevdiğimi sakın unutma."
"Jungkook... Sadece iki hafta aylarca orada kalacak değilim."
"Olsun... Seni seviyorum."
Ellerini yanaklarıma koyduğunda birden dudaklarımın üzerinde dudaklarını hissettim. Aylar önce yaptığını yapmıştı ancak bu sefer farklıydı.