Kilit Altında

851 36 13
  • İtfaf edildi Ezg Mrgn
                                    

Emily kendini tüm düşüncelerden arındırmış, gece boyunca saçma sapan bir sürü film izleyip dondurma yemişti. Diğer arkadaşları ile konuşmuştu. Köpeği ile oynamıştı. Yapması gereken her şeyi yapmıştı şimdi zihni tamamıyla açıktı. Gerçi için de ki ses inkâr aşaması olarak adlandırıyordu bunu ama Emily onu da susturmanın bir yolunu bulmuştu.  Yüksek ses müzikle! Ve sabah olduğun da kendini yenilenmiş hissediyordu. CW’nin binasına uzun bir yolu vardı. Kulaklıklarını takıp yürümeye başladı kendini müziğe vermek istese de sanki şarkılar bile ona bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Aldırış etmemeye çalıştı ve müzik dinlemeyi bırakıp taksiye bindi ardından Katie’yi aradı.

“Katie… Bak dün gece için çok üzgünüm. Gerçekten bilmiyordum ve-.”

“Unuttum bile Bett, sorun yok.” Katie’nin sesi çok derinden geliyordu ve hızlı hızlı nefes alıp veriyordu.

“Neredesin sen?” Emily kaşlarını çattı. “Ya da ne yapıyorsun?

“Ben bir şey yapmıyorum ama bana bir şeyler yapılıyor olabilir. Ah! Yavaş acıttı.”

“Katie şuan düşündüğüm şeyi yapmıyorsun değil mi?” Emily yüzünü buruşturmuştu. “Lütfen benimle şey sırasın da konuştuğunu söyleme.” Taksici dediğini duyup dikiz aynasından ona tuhaf bakışlar atmıştı.

“Ney sırasın da? Tanrım Emily saçmalama sevişmiyorum kimseyle. Binaya gelmeden önce masaj yaptırmaya geldim ama bura da ki Çinli kadın- YAVAŞ! Omuzlarımı felç etmek üzere.”

“Ups. Üzgünüm benim hatam.”

“Ben şimdi CW’ye gideceğim. Ve geldiğim de dün gece ne olduğunu anlatacaksın.” Bu sırada Katie çoktan ayaklanmıştı bile.

“Ne demek istiyorsun? Bir şey olmadı ki. Sen çıktın ardından ben çıktım.”

“Bundan emin misin?”

“Ev-vet?” Emily’nin sesi çatlamıştı.

“Hiç iyi bir yalancı değilsin biliyor musun? Şimdilik konuyu kapatıyorum ama elimden kurtulamazsın.”

Ve Katie telefonu kapadı. Emily iç çekerek camdan dışarı baktı. Büyük binalardan birin de Stephen’in resmini gördü daha doğrusu Arrow’un. Ne kadar da mükemmel. Hayır değil. Başını kötü bir rüyadan uyanmak istercesine sallayıp önüne baktı. Bu dürtüleri ile başa çıkmak zorundaydı. 

Stephen’in başın da ise bir sürü insan vardı onu hazırlamaya çalışıyordu. Normal de böyle şeyler onu hiç sıkmasa da bugün sıkıyordu. Neyse ki herkes onu bir süre sonra yalnız bırakmıştı. Stephen önceden hazırlanmış takım elbisesini aldı ve önce pantolon’u giydi sonra ayakkabılarını ve gidip boy aynasında kendine baktı. Hayatın da ne kadar pişmanlık vardı. Bu zamana kadar her şeyi doğru yapmıştı ya da o öyle düşünüyordu ama bir tek pişmanlığı tüm hayatını yok etmiş gibi geliyordu. Hiçbir şey doğru değildi. Biran için oynadığı karaktere ne kadar yakın olduğunu hissetti. Ve pat diye kapı açıldı. Emily elinde bir sürü poşetle odaya dalmıştı ve dalar dalmaz elinde ki her şeyi yere düşürmüştü.  “Aman Tanrım.” Stephen karşısın da yarı çıplak duruyordu.  “Çok güzelsin.” Emily duraksadı ve ne dediğinin farkına vardıktan sonra ağzını kocaman açarak, “Hayır, hayır değilsin.” Dedi.  “Değilsin derken çirkinsin demek istemiyorum belli ki…” Eliyle onun vücudunu göstererek, “Güzelsin.” Dedi ve derin bir nefes alarak yanaklarını şişirdi kızarmaya başlamıştı. “Bunların hiç birini söylemek istemiyorum neden söyleyip duruyorum?” Emily kendine inanamıyormuş gibi kafasını olumsuz anlam da salladı. Stephen ise gülümsüyordu işte bu böyleydi. Emily’nin üzerin de ki etkisi buydu onu gülümsetmek. O hayatına açmış bir güneşti. Stephen ağır adımlarla yürüyüp yerde ki şeyleri kaldırıp yanda ki koltuğa koydu.

we're on fire.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin