Yıkılan Duvarlar

584 39 34
                                    

Emily karavanından dışarı çıktığın da hiçbir şey düşünmek istemiyordu. Oysa sabah ne istediğinden o kadar emindi ki… şimdi ise? Hah, Jensen’i kaybetmişti, Stephen’i kaçırmıştı, yeniden.  Belki de hak ediyordu. Zamanı geldiğinde yapması gerekeni yapmadığı için kader onu cezalandırıyordu. Telefonunu cebinden çıkarıp Nina’nın partisini herkese mesaj attı ve telefonu cebine koyacakken mesaj geldi.

Kimden: Stephen Amell

Sen gidiyor musun?

-

Kime: Stephen Amell

Evet. Hımm, hayır. Bilmiyorum. Parti havamda mıyım yoksa cenaze mi emin değilim.

-

Kimden: Stephen Amell

Şanlısın ki iki durumda da kafayı bulabilir misin?

-

Kime: Stephen Amell

Kafayı bulmak istemiyorum. Özellikle senin bulunduğun bir ortamda.

-

Kimden: Stephen Amell

Gideceğimi söylemedim.

-

Kime: Stephen Amell

Haklısın, söylemedin.

Emily telefonu kapatıp cebine koyacakken Stephen karşısında belirdi.

“Seninle mesajlaşmak…” Stephen elinde tuttuğu telefonu oda doğru salladıktan sonra cebine soktu. “Emily sabah olanlar için gerçekten üzgünüm. Cassandra’nın söyledikleri sadece saçmalıktı. Sen olsan da olmasan da bu evlilik yürümeyecekti.” Stephen ciddi bir ifade ile ona bakarken, onu anlamasını umuyordu.

Emily gözlerini ondan kaçırıp ellerine baktı. “Seni seviyor önemli olan bu.” dedi.

“Sen sevmiyor musun?” Stephen’in bu sorusuyla Emily şaşkınlıkla ona baktı. Elbette seviyordu.

“Bilmem sen söyle. Dün gece benim yerime oldukça iyi kararlar vermişsin.”

Stephen ağzını açtı ama konuşamadı.  Derin bir sessizlikten sonra “Ben- bunu isteyeceğini düşündüm. Seni onunlayken gördüm. Benimle olduğundan çok daha mutluydun.” dedi.

“Evet öyleydim. Ama yeterli gelmedi. Neden biliyor musun? Çünkü onunla mutlu olmaktansa seninle mutsuz olmayı tercih ettim.” Emily temiz havayı içine çekerken, Stephen onun yüzüne dokundu.

“Emily… Ben Oliver değilim. Kurtaracak bir şehrim, kaybolmuş bir beş yılım ya da uğruna savaş vereceğim bir davam yok. Seni istiyorum. Seni seviyorum hepsi bu.”  Emily gülümseyip onun yaptığı gibi onun yanağına dokundu. Biraz buruk ve hüzünlü bir gülümsemeyle ona karşılık verdikten sonra fısıldadı. “Yanılıyorsun.”

Stephen gözlerini kapatıp onun dokunuşunu hissetti ve açtığında, “Yanılmıyorum. Sende biliyorsun. Bir şeyleri sürekli bahane ediyorsun ama tam olarak bir sebeple karşıma çıkamıyorsun. Bir birimizi kovalayıp duruyoruz.” Dedi.

Emily, elini geri çekerken tepkisiz kalmak için kendini zor tutuyordu. Stephen haklıydı. Bahaneler üretip duruyordu ama onunla birlikte olmayışının altında bir neden daha vardı. Onu seviyor muydu? Her şeyden çok. Onunla birlikte olmak istiyor muydu? Evet. Peki, neydi onu her seferinde bir adım geri arttıran şey? Cassandra mı? Belki. Diğer kızlar mı? Kesinlikle hayır. Mavi mi? Olabilir. Ama büyük bir nedende vardı ki, kendisi. Bunu yeni fark ediyordu belki de… 23 yıl boyunca bir tek bile ciddi ilişkisi olmamıştı kimseyi sevmemişti.  Kimse için ağlamamıştı ya da birini sevmek ona acı vermemişti. Ve şimdi daha iyi anlıyordu o sevmekten korkuyordu.

we're on fire.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin