Fedakarlık.

535 35 17
                                    

Emily ve Stephen kol kola arkalarını döndüklerin de eşofmanlarıyla birlikte Jensen’i karşılarında buldular.

“Jensen? Bu- rada ne arıyorsun?” Emily küçük çaplı bir şok geçirmek üzereydi.

Jensen arkasında ki kapıyı gösterdi. “Ihım, ben burada yaşıyorum. Sen bana eve gideceğini söylememiş miydin? Colton ile birlikte…” Jensen büyük bir hayal kırıklığı yaşarken, hala bir açıklama bekliyordu.

“Jensen…” Emily diyecek hiçbir şey bulamıyordu ve hala Stephen’in kolundaydı.

“Benimle dalga geçiyor olmalısınız.” Stephen, Emily’nin kolundan çıkıp kendi dairesine doğru yürüdü. Emily biran Stephen’in arkasından baktıktan sonra Jensen’e döndü.

“Göründüğü gibi değil.” dedi Emily, Stephen kapısını kapatıp içeri girerken.

“Anlıyorum.” Jensen kafasını öne düşürerek sallıyordu. Bir şeyler düşündüğü belliydi.

“Başından beri her şeyi anlamıştım zaten. Bunu ben istedim. Belki, bilmiyorum.” Jensen tekrar başını kaldırdığın da bakışları ile Emily’i olduğu yere kilitledi.

“İlk karşılaştığımız o yemekten beri senin onu sevdiğini biliyordum. Ve sen beni ilk öptüğünde bunun da gerçek olmadığının farkındaydım. Ama içimden bir ses… Bırak ne oluyorsa olsun dedi. Her ne kadar yanlış olsa da dedim ki onu sev ne olabilir ki? Birçok kız arkadaşım oldu. Evlendim. Ama sen… Senin farklı olmanı istedim. Yanında olmak istedim. Her şeyden çok seninle ilgilenmek istedim. Erkek arkadaş olarak, arkadaş olarak, aile olarak. Geçtiğimiz 1 ay boyunca harika vakit geçirdim. Eğlendik değil mi? Restoranlara gittik, gezdik, beni setteyken izledin bana kahve aldın, gözlerimin içine bakıp güldün. İnanılmaz 1 aydı. Ve sonra buraya geldin. Aynı barda olmamıza rağmen, birlikte eğlenmedik. Ve yalan söyledin. Ne düşündün ki? Eğer orada bana Stephen’i eve bırakalım deseydin sana yardım ederdim! Ama sen bana yalan söyleyerek, tek başına yaptın.”

Emily, gerçekten ne söyleyeceğini bilmiyordu. Öylece karşısında susup kalıyordu. Gözlerini de kaçıramıyordu ve böyle bir duruma kendini soktuğu için rezil biri olduğunu düşünüyordu.

“Onu sevmen sorun değil. Sorun, bana yalan söylemen. Ve inan bana sahip olamayacağın birini sevmekten daha fazla acıtan bir şey yok.” Jensen, bakışlarını ondan kaçırıp geriye birkaç adım atıp dairesinin açık olan kapısından içeri girdi. “İyi geceler Emily.” Diyip kapıyı kapattığında Emily uzun süredir nefesini tuttuğunu fark etti. Jensen’in yüzüne kapattığı kapının ardından öylece bakıyordu. Sonra arkasını dönüp Stephen’in kapısına baktı.  Emily umursamazca gözünden gelen yaşları silip, şuan olduğunu noktaya güldü. Tüm kapılar yüzüne kapanmıştı. Yeniden!

Emily eve gidemeyecek kadar yalnız hissediyordu. Ve Katie’ye gitmeye kadar verdi. Ve gittiğinde bu gece yaşanan her şeyi anlattı. 

“Vay canına Emily. Ne diyeceği mi bilmiyorum.” Katie mutfaktan elinde iki kupa ile gelirken hala onun anlattıklarını anlamaya çalışıyordu. Kupanın birini koltukta oturan Emily’e uzatıp karşısına geçti.  “Neden bu işi bitirmiyorsun? Stephen’in hayatında biri yok. Senin yok. Birbiriniz için geberiyorsunuz! Ne bekliyorsun?” Katie kahvesinden bir yudum alıp ona baktı.

Emily kafasını kaşıyıp biran duraksadı. “Bil- mi yorum. Karışık. Bir sürü sebep var. Mavi var. Jensen… Ah tanrım Jensen… Bir daha yüzüme bile bakmayacak. Jensen ileyken hayat basitti. Ama Stephen ile birlikte olmamıza rağmen çok acı veriyor.”

“Bak sana ne diyeceğim.” Katie kupasını sehpanın üzerine bırakıp, Emily’nin gözlerine baktı. “Bazılarımızın acı çekmesi gerekir. Bazılarımızın bir kaderimiz olduğuna inanması ve buna kapılması gerekir. Ama ne olursa olsun devam etmeliyiz. Çünkü hikayenin nasıl bittiğini görmeliyiz.”

we're on fire.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin