Umarım keyifle okursunuzz <3
8 yıl önce (Arsen)...
Saatlerdir tenimde hissettiğim rüzgârdan dolayı üşümüş olan koluma sıcak bir elin değmesiyle arkama döndüm. Babam gülümseyerek ileriyi işaret etti. "Şehir görünmeye başladı."
Heyecanla işaret ettiği tarafa baktım. Şehri çevreleyen devasa surlar vardı. Yaklaştıkça surların arkası görünür oldu. Kocaman, yemyeşil bir alan çıktı karşımıza. Doğa o kadar canlı görünüyordu ki hayran olmamak elde değildi. Kaylos'un dağlık alanlarından sonra bu kadar açıklık görmek beni etkilemişti.
Surların arkasında belirli aralıklarla kuleler vardı. Oldukça yüksek olan bu kulelerin içini göremesem bile her birinde onlarca asker olduğuna emindim.
Yavaşça önüme dönüp Mizellor'un tüylerini okşayarak yaklaşan şehri izlemeye başladım. İlk başta tek tük olan evler gittikçe sıklaştı. Evler sıklaştıkça şehrin enerjisini daha çok içime işledi.
Bir süre sonra görünmeye başlayan kulelerle nefesimi tuttum. Solera'nın ortasında bir güneş gibi parlayan yapıya baktım. Küçüklüğümden beri merak ettiğim Alesya Sarayı, işte buradaydı. Tüm ihtişamıyla karşımda yükseliyordu.
Solera, Alesya'nın başkentiydi. Solux'un, hükümdarın ve ailesinin yuvası, Alesya Sarayı'nın bulunduğu yerdi. Hayatımda ilk kez başkente geliyordum. Tüm bu heyecanım bu yüzdendi.
Aslında bir asker, bir savaşçı gibi yetiştirilmiş biri olarak gösterişten pek hoşlanmazdım ancak sarayın farklı bir yeri vardı nedense. Küçüklüğümden beri hep sarayı ve Solera'yı merak etmiştim ve sonunda karşımdaydılar.
Mizellor yavaşça alçaldı ve en sonunda sarayın devasa bahçesine indi. Rüzgârdan dolayı uçuşmuş olan saçlarımı yüzümden çektim ve yavaşça kafasını öne eğmiş olan Mizellor'un üstünden indim. Hemen ardımdan da babam inerken üstümdekileri düzelttim.
Kraliyet ailesinin karşısına çıkacağımız için resmi giyinmiştik. Babamın üstünde savaş üniforması vardı. Ben ise daha 16 yaşında olduğum için henüz bir asker değildim ve üniforma giyememiştim. Yine de üstümde oldukça benzer kıyafetler vardı ve belimde yanımdan ayırmadığım kılıcım asılıydı.
Babam Mizellor'un kafasına elini koyup ona gidebileceğini söylerken yanımıza birkaç muhafız geldi. Babamın geri çekilmesiyle Mizellor devasa kanatlarını açtı ve geldiği gibi göklere geri döndü. Mizellor gözden kaybolurken babamla arkamızı dönüp yanımızdaki muhafızların eşliğinde saraya doğru yürümeye başladık. Gözlerimin merakla etrafı incelemesine rağmen surat ifadem olması gerektiği gibi oldukça ciddiydi.
Etrafta telaşlı bir şekilde birçok hizmetçi dolanıyordu. Hepsi beyaz kıyafetleriyle nerdeyse birbirinin aynısıydı ve oradan oraya koşuşturuyorlardı. Onların aralarından sıyrılıp sarayın kapısına kadar geldik. Kapıdan içeri girerken sağımdaki babama bakarak gülümsedim, bendeki hareketliliği fark edip bana döndüğünde o da bir gülümsemeyle karşılık verdi. Bakışlarımı yavaşça ondan ayırıp önümüzde ilerleyen muhafızları takip ederek yürümeye devam ettim.
En sonunda muhafız oldukça büyük bir kapının önünde durdu ve kenara çekildi. Birkaç saniye sonra kapılar açıldı, içeri bir muhafız girerek bizim geldiğimizi duyurdu. Komut geldiğinde yanımıza geri gelerek elini öne doğru uzatarak içeri geçebileceğimizi söyledi.
Derin bir nefes alarak yürümeye başladım. Babam sağda ben solda oldukça büyük olan taht odasına girdik. Uzun odada yürürken sadece üzerimizdeki kılıçların ve adımlarımızın sesleri yankılandı. Tam karşımızda yürüdüğümüz yolun sonunda, yüksek bir platformun üstünde 2 büyük taht vardı. Sağımdaki taht boştu ve solumdakinde de kral oturuyordu. Kral Rua babamla birkaç yaş büyük, ondan bir tık daha iri bir adamdı. Beyaz teninin aksine aralarında tek tük grileri olan siyah gür saçları vardı ve gözleri okyanus gibi masmaviydi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alesya
FantasyKaranlık çöktüğünde üstüne Yön değiştirecek Alesya En değerliyi bile yitiren güç Gömecek onları sonsuzluğa Kalbi alevlendiğinde ulaşacak kendine Yükselecek Güneşin Asil Kızı Geceye Güneşi getirecek Ve parlatacak Alesya'yı