Bölüm 10

56 3 0
                                    

Atlas'a güvenmiyordum. Ne olursa olsun güvenmemekte de haklıydım. Beldona'nın etkisi altında olup olmadığını bilemezdim. Bu nedenle Atlas'tan emin olana kadar Beldona'nın bilmediğini düşündüğümüz şeyleri, mesela Güneş'in Kızı'nın ben olduğumu, ona söylememeye karar vermiştik.

Hepimiz birlikte kapının önünde oturduğumuzda hala biraz gergindim. Herhangi bir tehlikeye karşı tetikte olsam da içim rahat edemiyordu. Hayatı savaşla geçmiş biri olarak böyle bir durumda rahatça oturmam beklenemezdi. Yine de genelde bunu en az seviyede tutmaya çalışırdım. Bu nedenle duruma bir an önce bir çözüm bulmalıydım.

Atlas'ın bana baktığını fark ettiğimde ona döndüm. Bunula birlikte saçlarımı işaret ederek konuştu.

"Yakışmış."

Yüzüme minik bir gülümseme yerleştirerek göz ucuyla saçlarıma baktım ve ardından Alya'ya döndüm. Başımla kendisini işaret ederek "Alya'nın eseri." dedim.

Atlas, Yalım ve Alya'yla ilk defa tanışmıştı. Bense dediğim gibi sarayda bulunduğum zamanlarda kendisiyle tanışmıştım. Gerçi Yalım ile şehirdeki handa mecburen pek hoş olmayan dakikalar geçirmiş, birbirlerini ismen tanısalar da yüz yüze bu şekilde tanışmışlardı. Fakat bunun bir önemi olmadığını hepimiz biliyorduk.

Söylediğim şey üzerine Atlas Alya'ya döndü. "Şifacı mısın?" diye sordu merakla. Alya başını salladı. "Sayılır."

Bir süre tek tük konuşmalarla bu ufak muhabbet devam etti. Boreas, Atlas'a başından geçenleri anlatmıştı. Beldona'nın nasıl ona ve krala ihanet ettiğini, kendisini aylarca hapis tuttuğunu, kaçışını...

Atlas her ne kadar Beldona'dan her şeyi bekleyeceğini söylemiş olsa da onun da şaşırdığı belli oluyordu. Bu kadar ileri gideceğini o bile düşünmemişti. Yıllarca hepimizin içerisine öyle bir güven işlemişti ki, hiçbirimiz bu ihanete inanamamıştık. Güven, tehlikeli bir şeydi. Birine güvendiğinde sırtını tamamen ona yaslamış olurdun ve ne zaman çekip gideceğini ne zaman onun yokluğuyla birlikte düşeceğini bilemezdin. Elbette toparlanırdın ancak hasarın ne kadar kalıcı olacağı meçhuldü.

Bu nedenle güvenmemek en iyisiydi. Her zaman bir b planının olması, her zaman tetikte ve hazır olmak gerekirdi. Ben sırtımı birilerine yaslayıp çekilmesini beklemektense yorulacak dahi olsam, kendi ayaklarımın üstünde durmayı tercih ederdim.

Diğerleri konuşurken ben de bu sırada birkaç gündür sürekli yaptığım şeyi yapıyor, düşünüyordum. Atlas'ın ağzından duyduğum sözleri kafamda tartıyor, doğruluklarını sorguluyordum. Tekrar tekrar düşünüp bir ip ucu bulmaya çalışıyordum. Ne yapıp edip Atlas'ın Beldona'nın etkisinde olup olmadığını anlamanın bir yolunu bulmalıydım. Yoksa içimdeki bu şüpheyle onu nasıl yanımda tutacaktım? Şüphe bizi zehirlerdi ve ben buna izin veremeyecek kadar çok şeyi tehlikeye atmıştım.

Nedense Atlas'ın Beldona konusunda yalan söylediğini düşünüyordum. Olanları olduğu gibi anlattığını söylüyordu. Boreas'ın cenazesinden sonra Beldona'yı o tahtta görmek istemediği için saraydan ayrılmış, zaten Boreas'ın öldüğüne inanmamış olması da bunun başka bir nedeniymiş. Bu sebeple Duren'e gelmiş. Aylarca anlaştıkları gibi Boreas'ı aramış. Beldona ise nasıl oluyorsa onu aranmaya değer görmemiş.

Tedirginliğimi arttıran asıl şey ise buydu. Beldona Atlas'ın peşini bu kadar kolay bırakmazdı. İkisi de birbirinden hoşlanmıyordu. Fırsatını bulmuşken onunla iyice uğraşmak ister, Atlas'la bir kukla gibi oynardı. Kaçtığını duyduğundaysa Boreas'ı bulmak isteyeceğini bilir bu riski göze alamazdı. Ayrıca Atlas'ın yanımızdaki tavırları da hiç rahat değildi sanki. Dikkatlice incelemeyen bir kişi bu tedirginliğini fark etmeyebilirdi ancak benim gözümden kaçmazdı. Gerçi bu tavırlarını durumun gerginliğine yorabilirdim. Belki de fazla kuruntu yapıyordum, emin değildim.

AlesyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin