Giriş

7.6K 392 129
                                    

Aile denilen bir şey yapmışlar. Seçemiyorsun. Bütün her şeyine müdahale etme hakları oluyor güya seni çok düşünüyorlar ama seni paramparça ediyorlar. Bir başkasının değil en çok ailenin seni anlamaması, sana güvenmemesi koyuyor. Bizler ailesi olduğu halde varlığını hiçbir zaman hissedemeyen şanssız, mutsuz, yalnız çocuklarız.

Çocukluğum Manisa'nın Akhisar ilçesinde geçti. Küçük bir mahallede, iki katlı, bahçeli şirin bir evimiz vardı. En çok da bahçemizi severdim. Bahçe kapımızı sarmış, sapsarı güllerimiz vardı. Belki günde yüz kez o kapıdan girip çıkardım. Güllerin kokusunu almak, o güzel çiçeklerin altında yürüyor olmak hatta oturup onları saatlerce izlemek huzur verirdi bana. Çiçeklere olan ilgim o zamanlarda da vardı.

Hiç arkadaşım olmadığından bahçemizde kendi başıma oynardım. Babam kızar diye kimse benimle arkadaş olmak istemezdi. Kızardı da, ama onlara değil bana. Az dayak yememiştim. Bazen yediğim dayaklar yüzünden günlerce okula gidemezdim. Hoş zaten okula gitmemede karşıydı babam, gidemiyor olmam işine geliyordu.

7 yaşımdan öncesini pek hatırlamıyorum aslında ama böyle değillerdi. Bu kadar kötü değillerdi. Ne zaman ki okula başladım, çevrem hakkımda söz sahibi olmaya başladı. Birçok kez babaannem ve halamın ''Okuyup ne olacak sanki? Erkek bulmaya gidiyor o okula. Ev işlerini öğrensin, annesine yardım etsin. Biraz büyüyünce de evlendir gitsin en azından sana yük olmaz.'' dediğini ve daha da ağır cümlelerini kulaklarımla duydum. O yaşlarda anlamını bile bilmediğim kelimeleri, küçücük bir çocuk için söylemiş olmaları bu hayatta beni en çok hayrete düşüren şey olmuştu. İnsanlar kötü kalpliydi. En yakının böyleyse diğerleri nasıldı? O yaşlarda güvenimi kaybetmiş ve yine o yaşlarda yapayalnız kalmıştım.

8. Sınıf bitmek üzereydi.  Rehber öğretmenimiz beni çok severdi ve geleceğimin çok parlak olduğunu düşünürdü. Annem babama söz geçirebilen bir kadın olmasa da en azından ortaokulu bitirmem konusunda babamı bir şekilde ikna etmişti. Eve gittiğimde annemden liseye gidebilmem için babamla tekrardan konuşmasını isteyecektim. Aslında hayatımın ilk dönüm noktası tamda o gün gerçekleşti. Hiçte kolay olmayan hayatım daha da zorlaştı.

Okuldan eve doğru yürüdüğüm o lanet günün, okul hayatımın son günü olduğunu bilemezdim. Her şey bir erkek çocuğunun yanlışlıkla bana top atmasıyla başladı. En azından ben özür dilediği için yanlışlıkla attığını düşünmüştüm. Özür karşılığında tek yaptığım hafifçe gülümseyip futbol topunu ona geri vermekti. Bu durum çevredeki kişiler tarafından babama nasıl anlatıldı bilmiyorum ama iyi anlatılmadığı kesindi. Çünkü eve gittiğimde beni iyi bir dayak ve akşamına görücüler bekliyordu. Kemiklerimin acısından kafamı dizlerimin üstüne koyup canım çıkana dek ağladığımı hatırlıyorum. Uyuyakalmışım o pozisyonda sonra tekmelenerek uyandırılışımı hatırlıyorum.

Normal aileler çocuklarının ellerinde test kitaplarıyla sınava hazırlanmalarını beklerken, o akşam ailem benden kahve yapıp içerideki insanlara dağıtmamı bekledi. Beklediklerinin ağırlığı, yediğim dayak, canımın acısı.. Ayakta durmamı zorlaştırıyordu. Hepsinden önce tek isteği okumak olan 14 yaşında bir çocuktum.

Babama dönüp, '' Allah'ın sana verdiği vicdanı, sevgiyi, şahsiyeti ne yaptın? Parasız kalıp sattın mı yoksa sonra kullanırım diye saklayıp koyduğun yeri mi unuttun?'' demek istiyordum.

Elimde kahve tepsisi ile zangır zangır titreyerek salona girdiğimde ağlamamak için dişlerimi sıkıyordum.  Bana gülerek bakan yüzlerin farkındaydım. Kafamı tepsiden kaldıramıyordum. Tepsiyi bir kadının önüne uzattığımda, ''Gelinimde çok güzel, maşallah.'' dedi. Tepsiyi salonun ortasına fırlatıp koşarak kaçmak istiyordum. Tüm kahveleri dağıttığımda, gözyaşlarımı daha fazla tutamamıştım. Çaktırmadan gözyaşlarımı silip, salondan çıktığımı hatırlıyorum.

GAM ÇİÇEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin