11.

39.3K 836 322
                                    

8 gün, 13 saat olmuştu onunla konuşmayalı.

O gecenin üzerindense 5 ay geçmişti. Verdiği sözü de böylece tutamamıştı. Karşısına çıkıp o gece olanları tek tek suratına haykırmak istiyordum. Ne kadar ahmak olduğunu, ondan nefret ettiğimi ve beynimi bu kadar meşgul etmemesini haykırmak isterdim.

Karşıma çık demişti. Çıkmıştım ama o hâlâ ne beni, ne de o geceyi hatırlamıştı.

Onu özlemiştim.

Ama kendime yaptığım haksızlığın da farkındaydım. Onun gözünden bakınca, kendisinden etkilenen bir anonimden farkım yoktu. Böyle birini ne kadar ciddiye alabilirdi ki? Ben mesajlarına bile bakmazken o neredeyse 1 ay boyunca kim olduğumu bilmeden benimle konuşmuştu.

Oysaki o, konuşmaktan nefret ederdi.

Göğsümün altındaki sızı ile duraksadım. Anın verdiği etkiyle canım hiç acımazken orada olduğunu belirtircesine birkaç dakikada kendini belli etmişti. Ve şimdide sızlıyordu.

Elime aldığım telefonla bir ikilem içerisindeydim. Ona mesaj atmalı mıydım? Engeli kaldırmalı mıydım ya da? Bilmiyordum. Elimde duran kutu içkimin sonuna yaklaştığımın farkındaydım. Kafama dikip, sonunu da boğazımdan aşağıya yolladım. Soğuktu lakin yanan vücuduma hiçbir yardımı olmamıştı. Sahi 3. tenekeyi de bitirmiştim değil mi?

Son tenekeyi de diğerleri gibi ayağımın altında ezerken cılız bir ses çıkartmasını dinledim. Kulağıma ulaşan tiz sesi umrumda olmayıp, beni rahatsız etmiyorken yanımdan geçen birkaç kişinin korku ile sıçaramasına neden oluyordu. Sırıttım.

Elimi sertçe durduğum köprünün demirlerine geçirdim. İçim yanıyordu ve nasıl söndüreceğimi bilmiyordum. Onunla konulmak iyi gelebilirdi ama engelimi kaldırmıyordum. Göğsümün altındaki bandaj sık nefes almamın etkisi ile braletime takılarak garip sesler çıkarıyordu. Demirlerde olan elimi sakince göğsüme koydum. Hızlı atıyordu.

Sarhoş değildim ama çakır keyif oluşumun da farkındaydım. Az önce oturduğum, telefonumun olduğu banka uyuşuk adımlarla ilerledim. Titreyerek açtığım telefonun parlak ekranına düşen damlayla yağmurun başladığını sanmıştım. Kafamı kaldırdığımda bulutlu gökyüzü ile karşılaşmamla kaşlarımı çattım. Yağmur yağmıyordu.

Elimi kabullenmişlikle gözlerime getirdim. Yanaklarımdan oluşan damlalar gökyüzünün değil de benim damlalarımın olduğunu kanıtlamıştı. Hıçkırdım. Bir ay öncesine kadar sadece ilgimi çekerken şimdi kalbimin acısıyla dayanamıyordum. Kıyamıyordum ki ona.

Kafamı iki yana salladım. Bu oyundan bıkmıştım. O geceyi saniye saniyesini hatırlayıp, her gün bu kabullenmişlikle cebelleşirken o hiçbir şey hatırlamamanın verdiği rahatlıkla yaşıyordu. Bu haksızlıktı.

Beni görse hatırlar mıydı bir şeyler?
Hatırlamamıştı.

Elime aldığım telefonun kapanmış ekranını parmak izimi okutturarak tekrar açtım. Direkt kamera kutucuğuna basıp beklerken sonrarında sinirle braletimi çıkartmış, altında duran bandajı da aynı umursamazlıkla koparmıştım.

Ne yaptığımı bilemeyecek kadar başım dönüyordu.

Çırıpçıplak kalmamla çantamın içerisine attığım oversize tişörtümü çıkardım. Bu daha rahat ettirirdi. Soyunmamın etkisiyle üşüyen bedenime nazaran hareketlerim oldukça uyuşuktu. Gözlerimden akan yaşları hâlâ engelleyemiyordum. Onu görmek içimde bir şeyleri kopmasına neden olmuştu.

Birkaç kişinin bana dik dik baktığını yeni fark edebilmiştim. Yutkunarak başımdan geçirdiğim tişörtü kamera hizasına alarak kaldırdım ve birkaç fotoğrafı hızlıca çektim. Galeriye girip ağlamaktan sarsılan kollarımın etkisiyle bulanık çıkan fotoğraflarla hızlıca ellerimi saçlarımdan geçirerek, çekiştirdim.

ENKAZ ÇIKMAZI +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin