3-Deva Bulamam

371 37 82
                                    

Bölüm şarkısı : Barış Manço- Gamzedeyim

Kendisine kanser teşhisi konulduğu gün sağlığın insana misafir olduğunu söylemişti dedem. Ona iyi bakmalı, sefasını sürdürmeliydik. Ne kadar hoş tutarsan o kadar kalırdı sende. Lakin bilinmeliydi ki her misafirin bir gün gitme vakti gelirdi. Dedemin misafiri gittiğinde ömrü de uzun sürmemişti. Bir sene içinde kaybetmiştik onu.

Çocuktum o zamanlar, anlamamıştım demek istediklerini. Ama şimdi anlıyor ve ekliyorum. Mutluluk da sağlık gibi insana misafirmiş dede. Gidince uzun sürmüyormuş huzur. Benim misafirim pek haz etmedi benden galiba, erken terk etti beni.

Küçük böceklerin yoldaşım olduğu bu havasız nezarethanede beni aydınlığa itecek tek bir şey yok iken parmaklıkları izliyor oluşum misafirimle aramızdakinin temelli bir ayrılık olduğunu anlatıyordu sanki bana. Tutunacak tek bir dalım bile kalmamıştı. Kuzeyli işçinin bir an önce iyileşmesi için dua etmek dışında bir şey gelmiyordu elimden.

Üzerime örtmem için verdikleri kirli battaniyeye sarılmış, kokusunun burnumu rahatsız etmeyi bıraktığı saatlerde düşüncelere dalmışken dünkü memur geldi yanıma. Parmaklıkların kilidini açmış bileklerime kelepçeleri geçirmişti yine.

"Yürü velet, savcı bey seni bekliyor."

Ahh.. Şu dün ifademi alan adam. Buradakilerden daha insanlıklı olduğunu varsaydığım adam. Hafızanı yokla demişti bana, sanki değişen bir şeyler olacakmış gibi. Geçen sefer getirildiğim odaya yine bir çuval gibi bırakılırken içeride, sandalyede oturuyordu. Bana uğramadan tepemde dikilen polise uğradı gözleri.

"Çıkabilirsin." Hiçbir halt bilmeden benim tehlikeli olduğuma kendini nasıl inandırdığını bilmediğim polis memuru anında karşı çıktı buna.

"Ama efendim, ya size zarar-" Ancak itirazı havaya kalkan bir el tarafından susturulurken dışarı çıkmak zorunda kalmıştı.

Ellerini masada birleştirip yüzüme baktı savcı. İşini ciddiyetle yapan birinin bakışları vardı gözlerinde. Şayet bu kadar ciddiye alıyor isen işini, masumluğumu kanıtlamak da senin görevin değil mi savcı? Galiba değil. Önündeki kağıda eğdiği gözleri kendi doğrularını okuyordu yalnızca.

"Ji Chamin. 33 yaşında, Kuzeyli göçmen, bir inşaat işçisi. Burada hiçbir akrabası, eşi, dostu bulunmuyor. Onunla bağlantın ne?" Sorguluyordu. Bir suçlu gibi sorgulanıyordum. Oysa yalnızca şüpheli olduğumu sanıyordum ben. Yoksa değil miydim? Adam uyanıp doğruları söyleyene kadar suçlu mu sayılacaktım? Peki ya hiç uyanmazsa..? Soluduğum oksijen kadar yakıcı olan gerçek ciğerlerime ulaşamadan genzimi acıttı. Katil damgası yemek, o damgayla yargılanmak hiçbir kurtuluşum olmadığı anlamına gelirdi.

"Cevap vermeyecek misin?" diye sordu başka bir soruya geçmek ister gibi. Bunların hepsi formalite icabıydı. Önündeki kağıda karalayacağı iki satırdan ibaretti sözlerim. Yine de susmadım. Gece boyu o kapalı alanda çığlık çığlığa bağırırken aslında, dışarı çıkmasa da sesim bu sefer susmadım. Varsın hiçe saysınlar cümlelerimi, yapmadığım şeyi susup kabullenemezdim.

"Mahallemize kurulacak olan doğalgaz tesisatının işçilerinden biri." dedim doğrudan. Artık kekelemiyor veya titremiyordum. Fakat ağzımdan çıktıktan sonra farkına vardığım artık olmayan 'mahallemiz' sözcüğü diken gibi batmıştı dilime. Nasıl da benimsemiş, nasıl da söyleyivermiştim. Sanki daha sabah sokaklarından geçmişim gibi.

"Bu yeterli bir bağlantı mı?" Havalanan kaşlarıyla devamı yok mu diyordu bir nevi. Devam ettim.

"Size bana tuzak kurduklarını söylemiştim." dedim ne kadar kaale aldığını ölçmek istercesine yüzüne bakarken. Belki de elli kez dillendirmiştim de şu cümleyi, biri de çıkıp sormamıştı sana neden tuzak kursunlar diye. İnansalardı sorarlardı. Lakin inanmak için sormak zorundalardı.

Alla Beni Pulla Beni || sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin