12- İçimdeki Sancı Sarhoş

417 41 100
                                    

Bölüm şarkısı ; Aşık Mahsuni Şerif - Han Sarhoş Hancı Sarhoş

Ellerim, kolları uzun gelen kazağımı avuç içime hapsetmiş sıkarken gözlerim önümdeki kitabın henüz ikinci sayfasındaydı. Camı döven yağmur damlalarının sesini net bir şekilde duyabiliyordum. Dışarıda serin akşamın karanlığı, benim içimde o karanlığa gölge düşüren gri bulutların sisi vardı. Karmakarışıktım.

Pencereye çevirdiğim başımı yeniden kitaba yönelttim ve bir kez daha geçtim satırların üstünden. Dakikalardır aynı sayfada tıkanıp kalmıştım. Okuduğumu anlamak, anladığımı sindirmek öylesine zor geliyordu ki zihnimi ikna edemiyordum odaklanmaya. Oysa ne çok ihtiyacım vardı şu cümlelerde kaybolmaya, düşüncelerimi kelimelerle boğmaya, biraz olsun kaçmaya gerçeklerden.

Nereden mi bulmuştum bu kitabı? Yaklaşık bir saat önceki yemekte bana hangi bölümde okuduğumu soran, aldığı cevap sonrasında da tuhaf bir heyecana kapılan savcının abisi tutuşturmuştu elime. En büyük hayallerinden birinin Shakespeare'i ana dilinde okumak olduğunu, bana imrendiğini, Othello'nun en sevdiği eserlerden biri olduğunu ve aslından olan bu baskısını atmaya kıyamadığını söylemişti. Bana kısmetmiş artık okumak, öyle diyordu. Eskiden yani şehre gelmeden evvel kasabada bir sahaf işlettiğini öğrenmiştim, oradan kalmaymış bu kitap da. Her neyse beklemediğim bir anda bana verdiği bu kitap nimet gibi gelmişti gözüme. Sofrada savcının bakışlarından nasıl kaçacağımı şaşırırken bu kitaba tutunmuştum. Açıkçası okul kütüphanesinde bulamadığım için hayıflandığım bir eser olması da işime gelmişti. Ancak işte.. Gelin görün ki okuduğum satırlardan hiçbir şey anlamıyordum.

Böyle hiçbir verim alamayacağımın farkına varırken kapattım kitabın kapağını. Sırtımı yatak başlığına dayayıp dışarıyı izledim bir süre. Yağmur damlaları hiçbir süzgeçten geçmiyormuşçasına şiddetli ve hızlı düşüyordu yeryüzüne. Yerlerin çoktan su birikintileriyle dolduğuna emindim. Gök bu akşam kaçıncı olduğunu bilmediğim kez gürlerken kollarımı bacaklarıma sarıp çenemi dizime dayadım. İçeriden savcı ve abisinin konuşmalarının mırıltısı geliyordu. Sobanın sönmek üzere olduğunu, sığınaktan odun alma sırasının kime geldiğini tartışıyorlardı. En sonunda abisi galip gelmiş olacak ki savcının pes eden sesini duydum. Ardından dış kapı açılıp kapandı.

Yemekten sonra kendimi odaya nasıl attığımı hatırlamıyordum. Önce suratıma soğuk su çarpıp yanaklarımı soğutmuş sonra da midemde hissettiğim garip sancıyla burada almıştım soluğu. Anlam veremeyeceğim kadar yabancı olduğum bu his midemi düğümlemişti. Son bir aydır tecrübelediğim kadarıyla en keskin kaçışın uykuda olduğunu bilerek yorganı araladım yavaşça. Karnıma çektiğim dizlerimle cenin pozisyonu alıp kafamı yastığa gömerken bu defa uyuyabileceğimden emin değildim ya neyse.

Gözümü kapattığım anda zihnimde canlanan kahve gözlerle irkilerek hızla araladım göz kapaklarımı. Diğer tarafıma dönüp yeniden denedim.

Neden öyle sıcak bakıyordu ki o bir çift göz? Sanki, sanki bir tutam şefkat barındırı- hayır! Saçmalamayı kesmeliydim. Bana evini açtı diye eski mahkum olduğumu unutacak değildi ya. Kendi kendime kızıp söylendiğim saniyelerde odanın kapısı tıklatıldı birden. Hızla doğruldum.

"Müsait misin?" diye sorarak içeri bir adım attı savcı. Bakışları her ihtimale karşın yerdeydi.

"Müsaitim." dedim neden geldiğini bilmezken. Başını kaldırdı. Hala suratına bakamıyor olmak yanaklarımı ısıtıyordu.

"Oda soğumuş olabilir." dedi. "Sobayı yeni yaktık, birazdan ısınacaktır. Yine de olur da üşürsen," Odaya tamamen girip yatağa yaklaştı. Elindeki battaniyeyi yeni fark ediyordum. "bunu da ört üstüne, geceleri daha soğuktur burası."

Alla Beni Pulla Beni || sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin