13- Ne Sevmekten Korkmak Ne Zulümden

618 46 186
                                    

Bölüm şarkısı ; Hüsnü Arkan - Kırık Hava (Bu şarkıyı Jongin'e çok yakıştırıyorum, hep ekleyeceğim bölümü bekliyordum, okurken dinleyebilirsiniz canlarım. Keyifli okumalar.)

Bölüm bazı kişilerde açılmadığı için yeniden yayınlıyorum. Yeni bölüm sananlarınız varsa üzgünüm :(

Her şeyin hükmü sizin ona yüreğinizde tanıdığınız inanç kadardı. Her ne ise inancınız kalmadığında yitirirdi varlığını. İşte bu yüzden umutlar yok olmazdı. Biri tükendiğinde diğeri çıkardı çünkü meydana. Onlarca yenilgiye rağmen yüzyıllardır insanlığın dilinden düşmemelerinin sebebi de buydu.

O gün takvimler 3 Mart 1981'i gösteriyordu. Saat gece yarısını geçmiş, gün çoktan dönmüştü. Kim Jongin'in avuçlarıma koyduğu umutların ilk çiçeği o gün açtı.

Yalnızca bir kişinin yakalanmış olmasıyla ilgilenmiyordum. Zira bu haber gecikmiş adaletimin temsilcisiydi benim için. Bir değil ilk diye düşünüyordum. Bu sadece başlangıçtı.

İçimi kıpırdatan bu hisle yeni ve temiz bir güne uyanmış gibiydim. Şimdi de arabanın kapalı camlarının arkasından, çiseleyen yağmuru ve sabahın telaşına kapılmış giden insanları izliyordum.

"Bugün 4'te bitiyor dersin, öyle değil mi?" Evet, yine okul yolundaydık. Artık bu düzene alıştığımı inkar etmeyecektim. Dediği şeye bakılırsa o da benden farksızdı. Başımı salladım.

"Evet, normalde öyle. Lakin Chanyeol'le ödev sunumu yapacağız bugün, Belki erken bitiririz ama sorun değil ben beklerim, işinizi bölmeyin. Hem Bayan Song ile görüşmem gerekebilir." Elimle camın buğusunu silerken içimden Chanyeol'ün sunum dosyasını unutmamış olmasını diliyordum. Zira fazlasıyla balık hafızalıydı ve ben yurtta olmadığım için ödeve dair her şey onda kalmıştı. Silgeçlerden çıkan gürültülü sesle endişelerimden sıyrıldım. "Yağmur da hızlandı sanki." dedim yola bakarak. Sonra gözüme çarpan şeyle hayıflandım kendi kendime. "Adamın tezgahı düşecek neredeyse rüzgardan. Baksanıza kestaneleri ıslanmış hep."

Yol kenarındaki seyyar tezgahlardan biri devrilmemek için büyük direnç gösterse de yağmur ondan daha hızlıydı. Araç ışıklarda dururken bakışlarını yoldan ayırıp gösterdiğim yere baktı.

"Onun için büyük bir sıkıntı değil." dedi. "Kestaneler ıslanınca daha lezzetli olur. İçi yumuşar ve kolay pişer."

Bunu bilmiyordum. Babam bazen işten gelirken küçük bir poşet alırdı ve annem de onları sobanın üstünde pişirirdi. Pişirme evresine kadar mutfakta nasıl bir işlemden geçtiklerinden habersizdim. Aklıma dolan anılarla pek de uzak olmayan bir geçmişe dalarken arabanın yeniden hareket etmesiyle kendime geldim.

"Mevsimi geçmek üzere." diye mırıldandım. Bu aynı zamanda ailemsiz bitireceğim ilk mevsimin de habercisiydi.

Sessiz kaldı. Zaten yol da bitmek üzereydi. Yağmur sesiyle geçen birkaç dakikanın ardından okula varmıştım nihayetinde. İlk iki ders göz açıp kapayıncaya kadar geçerken üçüncü ders proje ödevlerimizin sunumu için ayrılmıştı. Chanyeol beni şaşırtmak gibi bir iyilik yaparak son derece hazırlıklı gelmiş ve kağıda dahi bakmadan, tek bir duraksama hecesi kullanmadan, benim takıldığım yerleri toparlayarak pürüzsüz bir şekilde tamamlamamızı sağlamıştı sunumu.

"Gözlerimi yaşartıyorsun." dedim sınıftan çıkarken alayla. Gözlerini kısıp saçma bir yüz ifadesine büründü.

"Ben her zaman böyleydim. Zeki, çalışkan, uzun boylu, yakışıklı-" Ensesine vurup susturdum onu. Konuyu alakasız yerlere sürüklüyordu.

"Bana malımı anlatma, bilmiyorum sanki." Duyan da onu bugün tanıdım sanırdı. Yıllardır uğraştığım aylaklığını bir ben bilirdim tabii.. Yine de bugünkü performansı takdire şayandı. "Ama aferin, böyle olmandan hoşlandım."

Alla Beni Pulla Beni || sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin