6- İnanma Sen Benim Yaşadığıma

315 32 73
                                    

Bölüm şarkısı: Erkin Koray - Sarhoş Gibiyim

'Öldüğümde çok sevdiğim şu kitabın sayfalarını artık çeviremez olacağım, bu yüzden de ölmeden önce hepsini okumuş olmaya dair nafile bir umut besliyorum. Bir an ışık vurduğunda yüzeyin altındaki hazinelerin ve batıkların hayal meyal göründüğü şu dipsiz suyun derinliklerine bakamayacağım. Zira ben henüz tek sayfasını okumuşken kitabın aniden kapanacağı çoktan yazılmıştır. Yüzeyinde ışıklar oynaşırken, suyun sonsuza dek donmasına hükmedilmiştir; bense kıyıda öylece kalakalmaya mahkumum.'

Gardiyanın adım seslerinin yankısını duymamla birlikte kapattım kitabın kapağını. Hayır yasak değildi kitap okumam, Chanyeol'ün getirdiği eşyaları kontrol ederken kalemi sivri cisim diye kabul etmeseler de kitaplara seslerini çıkarmamışlardı. Bana garip bakışlar atıyorlardı ama bu yüzden kapatmamıştım kitabın kapağını. Sebebi havalandırma saatinin gelmiş olmasıydı.

"Ne çok okuyorsun, gözün bozulacak oğlum." diyerek yanımdan geçip kapıya yaklaştı Hyunsoo hyung. Onlara göre buradaki en önemli saat havalandırma saatiydi, beni sıkıcı buluyorlardı. Ben ise buradaki tek bir dakikanın bile yaşamak olduğunu düşünmüyordum. Yaşamak bu değildi. Yaşamak dört bir yanın duvarlarla örülüyken tependeki gökyüzü değildi. Hücremde okuduğum iki sayfa kitap da değildi. Lakin şu elimdeki kitap beni odama götürüyordu, sınıfımın tahta sıralarına götürüyordu, Chanyeol'e, götürüyordu. İşte bu yüzden burada nefes almaya devam edecek isem onlara ihtiyacım vardı.

"Bozulursa bozulsun be abi, iki dakika nefes alayım yeter şurada." dedim ben de ayağa kalkarken. Beni anlarmış gibi baktı yüzüme, şaşırmadım. Zira göz kenarlarındaki kırışıklıklara tecrübe birikmişti. Elbette sözlerimin altında yatan manayı anlardı.

"Ecnebi dili yazıyor orada, anlıyor musun bari?" diye sordu bu sefer de konuyu değiştirerek. Suratındaki ince gülümsemeye bakarken ruhsuz bir gülümseme bahşettim ben de ona.

"Anlıyorum abi." Kaşları havalandı.

"Sen de pek bir akıllıymışsın, nasıl düştün buralara?"

Halk arasında olan yaygın inanışa göre ipsiz sapsızlar düşüyordu yalnızca buralara. Okuyup bir işe sahip olduysanız suç işlemek için bir sebebiniz yoktu. Bunun ne kadar içi boş bir varsayım olduğunu söylememe gerek yoktur diye düşünüyorum. Zira benim gördüğüm diplomalı suçlular, bu abileri solda sıfır bırakırdı. Hoş ben onlardan biri değildim ama..

"İftira attılar." dedim, güldü. Buradaki bir haftanın sonunda öğrendiğim bir şey daha; burada kimse suçlu değildi, herkes kurbandı. Kime sorsan iftira kurbanı, yanlış anlaşılma mağduruydu. Eh, elbette inandırıcı değildi.

"Siz?" diye sordum daha yaşlı olan hücre arkadaşımı da katarak.

"Kader kurbanıyız." diye cevap verdi alayla. Öyle olmadıkları yüzündeki sırıtıştan belliydi ama üstelemedim, merak etmiyordum. Bir ara aralarında konuşurken hırsızlıkla alakalı espriler yaptıklarını işittiğimden kendi kendime de varabilirdim sonuca.

"SIRAYA GEÇİN!" Hazırlıksız yakalandığımız sesle yerimizde sıçrarken gardiyanlar teker teker kapıları açarak sayım yapmaya başladı. Koyun sürüsünden farksız bir şekilde bekçilerimizin kontrolünde ilerliyorduk. Sıranın ortalarındaydım, bizim kat haricinde üç kat daha vardı hapishanede. Epey kalabalık bir barınaktı yani burası.

Dışarı çıkınca artık kendi bölgem olarak gördüğüm köşeme geçtim. Bu noktadan hiçbir mahkum göremiyordu beni. Benim manzaramda da siyah bir baca vardı yalnızca. Ayağımın altındaki çakıl taşlarını yuvarlayarak üstümdeki ceketin yakalarını dikleştirdim. Kış bir türlü bitmek bilmiyordu.

Alla Beni Pulla Beni || sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin