14- En Sonunda Ben De Sevdim

395 32 118
                                    

Bölüm şarkısı : Fikret Kızılok - Gönül

(Bölümü gece yazıp yayınlayamadan uyuyakalmışım.. Keyifli okumalar efendim.)

Her hissettiğini tarif edecek kelimeyi bulmak zordu. Bazı hisler bir cümleye sığıp dökülmezdi dilden. Kalbinde şekillenir, aklında büyür ama anlatılmazdı. Ben, dudaklarımda soluklanan adamın yüreğimdeki yerine mürekkep damlatamıyordum.

"Kalbim," dedim birbirine yaslı alınlarımız nefeslerimiz arasında köprü oluşturmuşken. "Kalbim yanıyor sanki. Hava buz gibi, benim kalbim alev alıyor."

Karanlık dürüsttü, karanlıkta gizlenmiş duygularım dilimden damlamaktan çekinmiyordu. Dudakları ince bir gülümsemeyle kıvrıldı. Burnunu yanağıma bastırıp derin bir nefes çekti içine.

"Kül edeceksin sen beni. Bana ne yaptığın hakkında hiçbir fikrin yok." diyerek iç geçirdi. Haklıydı. Ben ne yaptığımı bilmiyordum. Sessiz kalmam üzerine geri çekilip elimi avuçlarının arasına aldı.

"Eve gidelim artık, üşüteceksin."

Başımı salladım. Öylesine bir hava çökmüştü ki üzerime, nereye çekse sürüklenirdim şu an. Yağmur hızını kesmişken söylediği gibi çok da uzakta olmayan arabaya yürüyorduk birlikte. Elimi tutup kendi kabanının cebine koydu. Suratıma yapışan gülümsemeyi silemiyordum.

Tuhaf bir akşamdı. Hala bitmek bilmeyen sorunlar, içimi kemiren korkular vardı. Lakin bir yanım da hayatın yaşanılabilirliğinden bir parça ısırık tatmıştı sanki. Çok değil, birkaç saat öncesinde yeni bir işim olmuş ve umutlarımın ipini tutan adamın gönlünde odam olduğunu öğrenmiştim, kalbim ise hiç deneyimlemediğim kadar hızlı çarpmıştı.

Başımı koltuğa yaslayıp cama çevirdim gözlerimi. Çiseleyen yağmur rüzgarın hırçın melodisini tatlı hışırtısıyla kesiyor, ışıklar silgeçlerin ardından aydınlanıp gözüme vuruyordu. Radyodaki sakin şarkı ise yanımdaki adamın nefes sesinden bile daha kısıktı. Onların aksine, kafamdaki susmak bilmeyen sorular fazlasıyla gürültülüydü. Sulamaktan korktuğum hislerimin ne ara bu denli yeşerdiğini bilmiyordum. Başta yalnızca güven dediğim duygular onun beni öpmesiyle gün yüzüne çıkmış, elle tutulur bir hal almıştı. Ya bundan sonra nasıl olacaktı? Aynı evde kalırken, o benim davamın savcısıyken.. Biliyordum. İnsanlar konuşurdu. İki erkek derlerdi, savcı ve mahkum derlerdi, ahlaksız, utanmaz derlerdi. Çok konuşurlardı sözün özü. Büzemezdiniz ağızlarını. Peki Minseok hyung, Chanyeol? Onlar anlayabilir miydi? Arkadaşımın her koşulda yanımda olacağını tecrübe etmiş olsam da bu onun hiç duymadığı, alışamayacağı bir mevzuydu. Yine de ne bir endişe ne de tereddüt vardı içimde. Sonunu bilmediğim bir romanın içine atlamış gibiydim. Her sayfa yeni bir yol demekken geleceğe dair herhangi bir ipucu yoktu. Yanı başımdaki savcının düşüncelerinden de habersizdim. Dingin gözleri ve elimi bırakmayan eli fazlasıyla emindi kendinden.

"İş demiştin." diyerek bana döndü araba kırmızı ışıkta durunca. "Nereden geliyordun sen sahiden?"

Bu sefer sinirli veya sert değildi sesi. Yumuşak bir tınıda, merakla sormuştu.

"Çalışmaya başlayacağım." dedim. "Bir yayınevinde çevirmen olarak işe alındım."

Kaşları havalandı, şaşırmış olmalıydı o da benim gibi. "Bu güzel bir haber."

"Evet bayım. Gecikmem için de gayet makul bir sebep ayrıca." Sonlara doğru sesim kısılırken kendi kendime mırıldandım. "Bağırmak yerine dinleseydiniz daha önce duyardınız 'iyi haberi'."

Kısık bir kahkaha attı. Kadifemsi ses tonuyla bakışlarım suratında kalakaldı. Kahve kahve parlayan gözünün kenarları kırışmış, dudakları beyaz dişlerini ortaya serercesine kıvrılmıştı.

Alla Beni Pulla Beni || sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin