-46-

240 19 154
                                    

!!Dikkat: Küfür bulunmaktadır.

Güneş kavurucu sıcaklığını adanın her tarafında belli ederken genç kız ne Türk askerlerine ne de Yunan askerlerine yakalanmadan gitmeye çalışıyordu. "Hadi ama bu kadar asker fazla." diye mızmızlanan genç kız, hâlâ savaşın olmasına alışamamıştı. Gördüğü ilk savaşın böyle olmasından memnun değildi. Ağabeyi izin verseydi o da kendi ülkesinde savaşacaktı. Zaten her ne yapmak istese buna engel olan ağabeyine içinde ufak da olsa bir nefret besliyordu. Sonuçta "Yavru Vatan" diye anılsa da kendisi bir ülkeydi. Biraz olsun kendi halkının görüşleri önemli olsun istiyordu. Ayrıca yavru vatan olarak görülüyordu ama ağabeyi ona babalık etmek yerine ağabey olmayı seçmişti. Neden böyle davrandığını hiç kimse bilmiyordu. Ağabeyi Doğu Türkistan ve ablası Türkmenistan dışında. Tuhafına gidiyordu bu durum.

Çalılıkların arasından etrafa bakarken bu düşünceler onu hem sinirlendiriyor hem de üzüyordu. İkinci plan olmaktan özgür olamamaktan sıkılmıştı. Askerlerin gittiğini gören genç kız bir hışımla eve girdi. Ev, bombalardan ve silah ateşlerinden hasar almış olsa da hâlâ sağlamdı. Salona geçmek yerine yukarıdaki odalara bakmak istedi. Kırmızı kapının kulpunu çevirerek kapıyı açtı. İçerinin sağlam olduğunu görünce rahatça tuttuğu nefesini bıraktı. Arkasından "Türk?" diye seslenen genç çocuğun sesiyle silahını ona doğrulttu. Kim olduğunu anlayınca silahını indirip "Rum ne işin var burada?" diye sordu.

Göz deviren genç çocuk, "Beni buraya sen çağırmıştın Türk!" diye bağırdı. Silahını sırt çantasına koyan genç kız, "Pardon bay Güney Kıbrıs. Sizi rahatsız ettim." diyerek dalga geçti. "Ne olduğunu çabuk söyle de Atina'ya geri döneyim. Yoksa ablam burayı basar." diyerek yatağa oturdu Güney Kıbrıs. Nefes alıp veren genç kız, "Bu savaşı bitirmeliyiz Rum." diyerek Güney Kıbrıs'ın yanına oturdu. "O nasıl olacak Bayan Kuzey Kıbrıs? Ayaklandırma mı çıkarcağız?" diye sorduğunda Kuzey Kıbrıs'ın güldüğünü görünce "Sen delirmişsin!" diye bağırdı Güney Kıbrıs.

Yatağa uzanarak gülmeye devam eden Kuzey Kıbrıs, "Hadi ama Rum korkuyor olamazsın değil mi?" diye sordu. "Bunun korkmayla alakası yok Türk! Eğer böyle bir şey yaparsak ablam ve abin bizi reddeder! Zaten bizi umursayan yok!" diye karşı çıktı Güney Kıbrıs.  Doğrulup bağdaş kurdu Kuzey Kıbrıs. Göz kırparak "İşte bu bizim özgürlüğümüz olacak." dedi. Ardından "İkimiz de onların dediklerine uymaktan bıktık. Artık kendi kararlarımızı almak zorundayız." diye ekledi. Başını sallayarak onayladı Güney Kıbrıs.

***

"Ucuz kurtuldun Türkiye." diyerek fazla olan sargı bezini kesti Almanya. Başını ovalayarak doğrulan Türkiye, "İki sorum var sadece." deyip Almanya'nın siyah gözüne ve Rusya'nın okyanus mavisi gözlerine baktı. Uşhankasını düzelten Rusya, "Sen hiç kendini yorma. Almanya yeni müttefiğimiz. Bulgar olayını ise bilmiyordum." diyerek olası bir kıyamet senaryosuna karşın Almanya'nın arkasına saklandı.

Nefes alıp veren Türkiye, "RUSYA FEDERASYONU!" diye bağırdı. Kıkırdayan Almanya, Türkiye'nin yanına oturarak "Bu sefer ben bile seni kurtaramam." deyip ellerini ensesinde birleştirdi. Sessizce lanetler okuyan Rusya, sırıtarak "Sakin olmaya ne dersin?" diye sordu. Kenardaki vazoyu Rusya'nın kafasına atarak "Ulan sen benim başıma Avrupa'yı mı bela edeceksin!?" diye bağırdı Türkiye. "Abartma bozkurt." deyip kenara çekilerek vazodan son anda kurtuldu Rusya.

Bu tartışma bir süre daha sürdü. İçeri askerin gelmesiyle hepsi susmuş ve askere bakmıştı. Başını eğen asker, "Efendim çok kötü bir sorunumuz var." deyince Türkiye göz devirerek "Avrupa savaş mı açtı?" diye sordu. Başını iki yana sallayarak reddetti asker ve başını kaldırıp "Kuzey Kıbrıs halkı ayaklandırma çıkarmış. Hatta bizzat başlarında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti var." diyerek hızlıca odadan çıktı.

Elini Türkiye'nin omzuna koyan Almanya, cevabını bildiği halde "Türkei iyi misin?" diye bir soru yöneltti. Gözünden akan bir damla yaşı işaret parmağıyla silerek Rusya'ya baktı Türkiye. "Bütün gemileri ve askerleri geri çeksinler. Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti bundan sonra kendi güvenliğini kendi sağlayacaktır. İsterlerse Fransız isterlerse İngiliz sömürgesi olsunlar umursamıyoruz."

***

"Abla!" diye haykırarak odaya giren sevinçli çocuk elindeki yapraklardan yapılma tacı ablasına uzattı. Ne yaptığının farkında değildi hâlâ. Tacı uzatmasıyla yanağına sert bir rokat yiyerek yere düşmesi bir olmuştu. "Çok önceden hakketmiştin bunu." diyerek çocuğun sonbahar yapraklarını andıran kırmızı gözlerine kan kırmızısı gözlerini odakladı.

Yanağını tutarak "Abla?" diye kekeledi çocuk. İlk defa ablasının bu sinirli halini görüyordu. Onu bir çok kez Fransa ve Türkiye'yle kavga ederken görmüştü ama böyle görmemişti. Sinirliyken annesi gibi karşısındakiyle dalga geçerek karşısındakini kışkırtırdı ama şu an gözlerinde saf öfke vardı.

"Bana abla deme Güney Kıbrıs Cumhuriyeti!" diye bağıran öfkeli kadın, geri alınamayacak bir hata yapmamak için yumruk yaptığı ellerini sıkıyordu. O kadar fazla sıkıyordu ki artık eli kızarmaya başlamıştı. "Sakin olmaya ne dersin Yuni?" diye soran Bulgaristan, fark etmiş olacak ki Yunanistan'ın elini tutup açtı.

"Abla beni bir dinler misin?" diyerek yaklaşan çocuğu sertçe yere itti ve düşürdü Yunanistan. "Siktir git burdan Güney Kıbrıs Cumhuriyeti!" diye bağırarak Güney Kıbrıs'ı yakasından tutup kaldırdı. "Benim adım Kıbrıs Cumhuriyeti!" diye itiraz etse de Yunanistan'ın gözlerini görünce başını eğdi.

-Geçmiş-

İki ülke birbirine sinirli olmasına rağmen o toplantıya katılmıştı. Zaten Britanya İmparatorluğu'nun yaptığı bir toplantıya nasıl katılmamazlık yapabilirlerdi ki? Kıbrıs adasını fiilen ikiye bölünmüştü ama hukuken adanın tamamı Kıbrıs Cumhuriyeti'nin yönetimindeydi. Ortam oldukça gerginken Britanya İmparatorluğu'nun geç kalmış olması felakete yakındı.

"Ee nasılsın dostum?" diye soran Sovyetler Birliği, dikkatleri üstüne çekerek ortamı yumuşatmaya çalışıyordu. Lakin Türkiye, gözlerini Yunanistan'dan ayırmadan "Çok iyiyim dostum. Eğer Brit biraz daha geç kalırsa bu hamsiyi geberterek daha iyi olacağım." dedi. Önüne gelen mavi saç tutamını savuran Yunanistan, "Dikkat et de bir bok çukurunda ölme." diyerek güldü. Yumruk yaptığı elini göstererek ayağa kalkan Türkiye, odaya Britanya İmparatorluğu'nun girmesiyle yerine geri oturdu.

Britanya İmparatorluğu, yanındaki Birleşik Krallık ile beraber masanın başına geçti. Britanya İmparatorluğu'na bir şeyler fısıldayıp bastonu aldı Birleşik Krallık. Yanında hizmetçi gibi dolaştırıyordu Birleşik Krallık'ı. "Evet değerli ülke dostlarım! Hoşgeldiniz öncelikle." diyerek gülümseyip ellerini masanın üstünde kenetledi. "Kısa kesmeni tercih ederim Brit." diyerek araya girdi Sovyetler Birliği. Göz deviren Britanya İmparatorluğu, "Nasıl isterseniz bayan Sovyetler Birliği." diyerek Birleşik Krallık'ın elindeki kağıtları aldı ve Yunanistan ile Türkiye'nin önüne koydu.

Kağıdı eline alıp inceleyen Türkiye, "Kıbrıs'ı temsil eden kimse yok mu yani?" diye sordu. "Evet yok. O yüzden..." diyerek kırmızı ve yeşil kağıdı ortaya koydu. "Kıbrısların üretimi yapıldı. İsterseniz gidip görelim."  diyerek gülümsedi. Göz ucuyla birbirine bakan iki ülke başını sallamakla yetindi.

...

Cama yaklaştı iki ülke. Küvezde gülümseyerek uyuyan bebekleri görünce ister istemez "Çok sevimliler." diye mırıldandılar. İçeri giren doktor iki bebeği de kucağına alarak dışarı çıktı. Türkiye ve Yunanistan, hiç beklemeden bebekleri kucağına aldılar. İki bebek esneyerek gözlerini açtı. "Çok sevimliler de Kuzey Kıbrıs'ın bayrağında yeşil yok?" diyen Türkiye, Kuzey Kıbrıs'a sarılıp kokusunu içine çekti. "Barbar haklı Kıbrıs'ın bayrağında kırmızı yok." diyen Yunanistan'a karşı Türkiye bir şey diyecekken Britanya İmparatorluğu "Ben seçtim böyle olmasını itiraz edemezsiniz." dedi.
______________________________________
1029 Kelime

Evet son dört bölüm. Bu kitap bitiyor artık. O yüzden bölüm yazmayı hızlandırdım. Kıbrıs sorununu gerçekte olduğu gibi yazdım. Benim kitabı soft kitap sanmayın çünkü öyle değil. Ne kadar olay varsa yazıyorum. Neyse.

Görüşürüz!⛅🐣

Sırlar Dünyası - YükselişHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin