Şu meşhur şarkıdaki gibi simsiyah gecenin koynundaydım, yapayalnız...
Önümde hırçın dalgalarıyla kıyıyı döven deniz, sanki yaptığım hatayı yüzüme vurmak ister gibi sinirliydi. Denizin suları kalbimin buz kesmiş kenarlarından daha soğuk değildi. Gözyaşlarımsa yanaklarımda çizdikleri yolu sürekli yeniler vaziyette yalnızlığıma eşlik ediyorlardı.
Kolumdaki saate baktığımda saatin on olduğunu gördüm. Vakit ilerlemişti, gece çökmüş ve ben durdurulamaz bir sancıyla oturduğum bankta Karan'ı bekliyordum. Oynadığım bu oyunun önünü arkasını düşünmemiştim. Ondaki karşılığını bilmeden, onu zerre düşünmeden hareket etmiş ve beni öldürmek isteyecek kadar nefret eden adamı bir hareketimle yaşarken öldürmüştüm.
Diğerlerinin hayatlarını okurken elimdeki belgeler altın niteliğindeydi, bilmem gereken birçok şey yazıyordu. Ancak Karan'ın yani Sencer'in hayatının bulunduğu belgelerde gerçek adı soyadı ve kaldığı yetimhanenin dışında çok da işe yarar bilgiler yoktu. O zamanlar merak edip ihtiyara sormadığım için şimdi büyük bir pişmanlık yaşıyordum.
Uzaktan gelen bir motor sesiyle Karan'ın geldiğini anladım. Sahile on metre kala yolun kenarına motorunu çekmiş ve başındaki kaskı bile çıkarmadan koşarak bana doğru gelmeye başlamıştı. Onu görünce dermansız kalmış bedenimi zorlayarak ayağa kalkmaya çalıştım ancak vücudumda güç namına bir şey kalmamıştı.
Yanıma gelir gelmez beni sağ dirseğimin üzerinden tutup ayağa kaldırdı.
" Aklını mı kaçırdın sen?! Bu kadar mı zavallısın?! "
Başka bir zaman olsa bu sözleri kalbimde ince ince kesiklere yol açardı. Ancak şimdi zihnimde en son yer edinen şey sözleriydi. Çünkü kıpkırmızı olmuş gözlerinin bu sefer sadece öfkeden dolayı böyle olmadığını düşünmeye başlamıştım.
Karan ağlamıştı...
Benim için olmasa da annesinin ölümü aklına gelince ağlamıştı. Onun kalbindeki en derin yarayı kanattığımı fark edince tonlarca yük omuzlarıma yüklenmiş gibi kalktığım banka geri oturmak istedim. Karan bu sefer kolumu daha sıkı tutup beni sarsmıştı. Bana karşı öfkesi dinecek gibi değildi.
" Gözlerime bak Asena! Cevap ver! "
Toplayabildiğim tüm gücümü sol koluma verip sağ kolumdaki elinin üstüne elimi koydum. Elleri alev alev yanıyordu sanki. Bu buz gibi havaya rağmen gözlerindeki ateş ellerine de sirayet etmişti.
" O kolum yeterince morardı, diğerini tut istersen "
Güçsüz çıkan sesimle söylediklerimi ilk başta idrak edememişti. Ne dediğimi anladığındaysa kolumdaki eli biraz olsun gevşemiş ve en sonunda da beni serbest bırakmıştı. Onun bırakmasıyla boş bir çuval gibi banka düşmüştüm. Ellerim oturduğum yerin yanlarından destek alırken bakışlarımı ona çevirmekten korkuyordum.
Karan'ın birçok halini görmüştüm. Uykulu halini, öfkeli halini, kin dolu gözlerle bakan halini, sevdiklerini düşünürken ki anlayışlı halini, korumacı halini... Ancak onun hiç bu kadar çaresiz ve savunmasız olduğu bir anını görmemiştim. Sanki karşımda tüm heybetiyle durup o kor gibi gözleriyle insanın yüreğine korku salan adam gitmiş yerine bundan yıllar önce hiçbir şeye gücü yetmeyen o çocuk gelmişti. Annesini kurtarmaya gücü yetmeyen o çocuk...
Ben Karan'ın Sencer halini ilk defa görüyordum ve o beni Karan'dan daha fazla korkutmuştu.
" Ne düşünüyordun buraya gelirken?! Aklın nerede senin?! "
Kaskını başından çıkarttı ve bankın üzerine fırlattı. Öfkeyle sorduğu sorulara cevap vermeden önce cesaretimi toplayıp gözlerinin içine baktım. O da benim yaralandığımı ilk defa anlamış gibi gözlerime bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN MASKELERİ
Teen Fictionİnsanlar Ay gibidir, Hiç kimseye göstermedikleri karanlık tarafları vardır. Hayatları daha çok küçükken ellerinden alınmış 5 genç... Gündüzleri küçük pastanelerinde sipariş alırken, geceleri karanlık şehrin sokaklarında hırsızlık yapıyorlar, kendi h...