Tanrım! Ulu Tanrım!
Ne bunaltıcı, ne berbat,
ne tatsız, ne boş geliyor
bu dünya bana!⚜
Courtney pek yabancısı olmadığı 221B'ye geldiğinde Bayan Hudson ile John her zaman olduğu gibi yine onu çok kibar karşıladılar ve burada olduğu için mutlu olduklarını dile getirdiler. Courtney bu kibar insanlardan çok hoşlanıyordu ancak onlarla ilk tanıştığında, eh, işin doğrusu biraz ürkmüş ve şaşırmıştı.
Daireye Mycroft'un kolunda ilk kez girdiğinde daha ceketini bile üzerinden çıkarmasına fırsat vermeden garip bakışları, patavatsız sözleri ve nokta atışı çıkarımlarıyla onu inanılmaz ürkütmüştü Sherlock. Bu çıkarımlar Courtney'i öylesine germişti ki, aklından geçen düşünceleri dahi anladığını sanırdı Sherlock'un.
John hep olduğu gibi kibar ve normaldi ancak tanıştıkları o ilk gün Sherlock'un da kendisi gibi normal davranabilmesi için inanılmaz ter dökmüştü. Onun yararsız çabalarını hatırladığı her an gülüyordu Courtney.
Bayan Hudson ise bitki çayları, leziz turtaları ve cana yakınlığıyla daha ilk günden kolaylıkla Courtney'in kalbini kazanmayı başarmıştı. Ona sürekli Holmes kardeşlerle ilgili öğütlerde bulunmuş ve Mycroft ile aralarında çıkabilecek herhangi bir sorun karşısında yardımcı olmaktan memnuniyet duyacağını söyleyip durmuştu.
Bir de Molly vardı. Tatlı Molly. Onunla tesadüfen tanışmıştı ve daha ilk görüşmelerinde onun Sherlock'a olan hislerini anlamıştı. Sherlock gibi bir deha nasıl olur da Molly'nin kendisine olan ilgisini fark etmezdi, hayret ederdi Courtney. Yine de bunun hakkında kimseye bir şey söylemeyeceğine dair Molly'e söz vermişti. Molly de teşekkür
anlamında ona, kendisinin çok sevdiği el örgüsü atkılarından ikisini hediye etmişti. Aslında bu sadece onların arkadaşlık bağlarının güçlenmesi adına verilmiş bir hediyeydi o kadar. Çünkü o günden sonra ikisi sürekli hediyeleşip durmuşlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝗹𝗶𝘃𝗲 𝗮 𝗹𝗶𝗲 | 𝗺𝘆𝗰𝗿𝗼𝗳𝘁 𝗵𝗼𝗹𝗺𝗲𝘀
FanfictionCourtney, Mycroft Holmes'a sırılsıklam aşıktı ve bunu ona asla konduramıyordu.