𝙑𝙄

283 21 44
                                    

Ah, uzaktan nazik görünen aşk, Nasıl da acımasız ve kaba denendiğinde

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ah, uzaktan nazik görünen aşk, 
Nasıl da acımasız ve kaba denendiğinde...

Bir haftadır 221B'de kalan Courtney, sabahları Sherlock ile John'a kahvaltıda nadiren eşlik ediyor ve daireye genellikle gece geç saatlerde dönüyordu. Çaresizliği iyice bunaltmıştı onu. Yapacak bir işi olmamasına rağmen dışarıya çıkıp öylece sokaklarda dolaşarak kafa dağıtmaya çalışıyordu. Tek kelimeyle perişandı.

Bir hafta önce patronuyla işten çıkartılması hakkında konuşmaya gittiği gün kabus gibi geçmiş, olaylar hiç beklenmedik şekilde ilerlemişti. Courtney ruh hastası patronuyla -her ne kadar o bunu hak etmese de- saygılı ve kibar bir şekilde konuşmuş, kendisini sebepsiz yere işten çıkarmaya hakkının olmadığını, hiç değilse bu yüzden ona tazminat ödemesi gerektiğini söylemişti. Patronu ise beş kuruş tazminat vermeyeceğini söylediği gibi bir de itibarını yerle bir ettiğini öne sürmüş, eğer bundan sonra şirket binasının önünden dahi geçtiğini görürse onu mahkemeye vermekle tehdit etmişti. Ona göre Courtney tutuklanmamış olmasına rağmen gizli bir uyuşturucu satıcısıydı ve şirkette özellikle ayağını kaydırıp yerine geçmek istediği birkaç çalışanı bu haplara alıştırmıştı. İşin garip yanı ise iş arkadaşlarının buna inanması ve hap sattığını doğrulamasıydı. 

Courtney Williams bu dünyaya gelmiş en iyi niyetli ve saf insandı ancak iş arkadaşları onu hiç tanımıyor gibilerdi. Neden böyle yaptıklarını anlamlandıramasa da, aslında içten içe Mycroft'un bu kadar ileri gitmemiş olduğunu umuyordu. Sadece bunu umuyordu ondan. Daha ne kadar ileri gidebilirdi?

Courtney üstüne atılan bu iftiralar karşısında öfkeden deliye dönmüş, kendisiyle saygısızca konuşan patronunun takım elbisesine soğumuş kahvesini dökmüştü. Patronu bir anlık öfkeyle üzerine yürüyünce de, ne olur ne olmaz diye Courtney'e orada eşlik eden Müfettiş Lestrade ona yumruk atmaktan ve kibar bir hanımefendiyle nasıl konuşması gerektiğini öğretmekten çekinmemişti.

Müfettiş, patronuna yumruk atmaktan çok daha fazlasını yapmak için hep bir telefon uzağındaydı Courtney'nin. Mesai çıkışlarında onu kahve içmeye davet etmişti bir iki kez. Bazen de öğle arasını değerlendirmek için ona birlikte yemek yemeyi teklif eder ve hesabı ikisi için gizlice öderdi. Courtney bir gün onu çalışırken ziyaret etmek için Scotland Yard'a uğrasa da oradaki memurların kendisine bakıp aralarında fısıldaşmasından o kadar rahatsız olmuştu ki, bir daha oraya hiç gitmemeye karar vermişti. Sally işleriyle muhatap olmaları için meslektaşlarını sürekli uyarıp dursa da, iş artık sözlü tahriklere ve alaylara kadar uzanınca Courtney Lestrade'ın saha görevinden dönmesini bile beklemeden çıkmıştı karakoldan. Daha sonra Sally'den duyduğuna göre Lestrade bunu öğrenmişti ve acısını onlardan fazlasıyla çıkarmıştı.

Yani lafın kısası, Courtney bu bir haftayı çoğunlukla Lestrade ile geçirmişti. Birlikte çok iyi anlaşıyorlardı. Lestrade onu her zaman gözlerinin içine bakarak dinliyor, bıkıp usanmadan her buluşmalarında ona gününün nasıl geçtiğini ve herhangi bir şeye ihtiyacı olup olmadığını soruyordu. Hatta ona gelip kendi dairesinde kalmasını bile teklif etmişti. Zaten yoğun iş temposu yüzünden eve pek uğrayamazdı ama evde olacağı zamanlarda, eğer Courtney daha rahat edecekse, bir pansiyonda kalmaktan hiç gocunmazdı.

𝗹𝗶𝘃𝗲 𝗮 𝗹𝗶𝗲 | 𝗺𝘆𝗰𝗿𝗼𝗳𝘁 𝗵𝗼𝗹𝗺𝗲𝘀Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin