Büyük sevgide, küçük kuşkular korkuya döner,
Küçük korkular büyüdükçe artar büyük sevgiler.⚜
Courtney sabah erken saatte huzursuz uykusundan uyandığında, kolunu bilinçsizce yatağın boş tarafına uzatmış ve Mycroft'u aramıştı. Eli çarşafın soğuk boşluğuna uzandığı ilk birkaç saniye her şey yolundaydı. Bıçak yarası alır gibi dün gece olanları hatırlayana dek, onun erkenden işe gitmiş veya duşa girmiş olabileceğini düşünüyordu.
Bir rüyanın ansızın kabusa dönüşmesi gibi gergin nefesler alıp vererek yüzünü ovuşturmuş, her şeyden önce artık bir evinin bile olmadığına ağlamıştı elinde olmadan. Üstelik daha ağlaması bile kesilmemişken telefonuna gelen alelacele yazılmış kısacık bir maille işinden çıkarıldığını öğrenmişti.
Cep telefonundan en çok okunulan gazetelerin bu sabahki sayılarına baktığında, lanet olası her manşette kendi adını gördü. Kimi gazete polisle işbirliği yaptığını öne sürerken, kimisi her şeyi biliyor olmasına rağmen sustuğunu iddia ediyordu. Bazı yazılarda fütursuzca adı karalanmış, bazılarında bir iyilik meleği gibi tasvir edilmişti. Üstelik haberi olmadan çekilen ifşa niteliğindeki fotoğrafları utanç damgası gibi öylece büyük puntoların altında sırıtıyordu.
Kendisinden ve hayatından nefret etti. Tahammülsüzce telefonunu yatağa fırlatırken adını kullanan ve gizlice fotoğraflarını çekenlere lanet etti. Artık herkes Williams'ların kirli sırlarını kimin ortaya döktüğünü biliyordu ve Courtney adı gibi emindi ki bu yüzden başı çok büyük belaya girecekti. Çok büyük. Akrabaları araları iyi olduğunda bile kendisinden hoşlanmazlardı. Şimdi ellerine geçmiş bu kozla kim bilir neler çevireceklerdi, tahmin bile edemiyordu. Savunmasızdı ve onlardan gelebilecek her türlü hamleye hazırlıklı olması gerekiyordu.
Bunun bilinciyle korkudan ürperdiği an, iliğiyle kemiğiyle nefret etti Mycroft'tan. Tanrılar aşkına! Ona sevgi ve şefkatten başka ne vermişti? Evini ve yatağını paylaşmıştı. Sonsuza dek ona ait olma arzusuyla kıvranan bedenini ve ruhunun en karanlık yanını sunmuştu. Desteğini, sadakatini, kalbini, hayatının geri kalanını, bütün hayallerini vermişti. Karşılığında ise onun ihanetini almıştı. Her şey bu kadar acı verici olmak zorunda mıydı? Böyle kandırılmaktansa işkence görerek itiraf etmeyi tercih ederdi gizlediklerini. Çünkü böyleyken canı çok daha fazla acıyordu. Onu bir an bile aklından çıkaramıyordu.
Düşünceleri tarafından boğulmak istemedi daha fazla. John'un yatağından rahatsız bir ruh hali içinde kalktı. Onu koltukta uyumaya mecbur bıraktığı için utanç duyuyordu. Birbirlerini ne kadar sevip saysalar da nihayetinde Courtney onlar için bir yabancıydı ve ait olduğu yer burası değildi. Üstelik Mycroft'un buraya gelemeyeceğini falan mı sanıyordu? Burası onun kardeşinin eviydi. Artık birlikte bile değillerken bu evde kalması anlamsızdı. Kimseyi varlığıyla rahatsız etmek istemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝗹𝗶𝘃𝗲 𝗮 𝗹𝗶𝗲 | 𝗺𝘆𝗰𝗿𝗼𝗳𝘁 𝗵𝗼𝗹𝗺𝗲𝘀
FanfictionCourtney, Mycroft Holmes'a sırılsıklam aşıktı ve bunu ona asla konduramıyordu.