Merhabalar arkadaşlarım siz keyifle okuyun ama ben bu bölümü pek keyifle yazamayacağım. Fazlaca hüzünlü bir bölüm;( ağlarken öptüm sizi ;) :(
~~~~~~~~~~~~~
Gözlerimden sicim gibi akan yaşlarla, utançla yere eğdiği bakışlarını yakalamaya çabaladım.
" Görkem zehirli olan senin kelimelerin! Beni öldürüyorsun! Beni katlediyorsun!"
Acıyla bağırdığımda eğdiği bakışlarını hızla bana çevirdi. Kendine olan sinirini de benden çıkartacağı ortadaydı. Kaşlarını hınçla çatmış tekrar beni öldürmeye hazırlanıyordu.
" Ben hiç bir şey yapmıyorum. Bunu sen yapıyorsun! İkimizi birden yakarak öldürüyorsun. Beni iradesiz, acınası birine dönüştürüyorsun. Beni benliğimden uzaklaştırıyorsun. Yapma bunu! Yaklaşma bana! "
Cayır cayır yanan bir kalbin feryadıyla bağırdım.
" Mutsuz evliliğinini bile fark etmemene sebep olan gafletinden seni uyandırdığım için mi beni suçluyorsun?
Seni etkilediğim için mi? O zayıf iradene sahip çıksaydın da etkilenmeseydin o zaman-"Sen benim zerre umrumda değilsin-
Çıldırmış gibi sinirle lafımı kesmeye çalışmasına izin vermedim. Ondan cok daha fazla sinirliydim. Çünkü hüznüm ve hayal kırıklığım canımı yakıyordu.
" Ben sana veda etmiştim. Bir daha karşına hiç çıkmayacaktım. Ama bu sefer sen geldin. Hemde ben şehir merkezinden kilometrelerce uzak bir sahilde kriz geçirirken geldin. Kriz geçirmeseydim muhtemelen bir korkak gibi beni uzaktan izleyip gidecektin. Söyle bana zerre kadar umursamadığın bir kadının neden yardımına gelesin -
Hızla lafımı kesti. Yüzünden boynuna kadar kıpkırmızı olmuş, dişlerini kıracak gibi birbirine geçirmişti. Çoktan ayağa kalkmış üzerime yürümeye başlamıştı.
" O cürretkar dudaklarından tek kelime daha çıkarsa çıldıracağım kapa çeneni artık! " Diye kükredi.
Onun delirmiş öfkesinden korkmuyor, her haline tanık olabilmenin zehirli zevkini yaşıyordum.Derince bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı ama başaramadı.
" Sen benimle böyle konuşamazsın! Haddini bil! Neymiş? Ben iradesiz bir korkakmışım. Peki sen çok mu düzgün bir insansın? Sen hislerini bahane ederek evli bir adamı ayartmaya çalışan bir kadının. Senin vereceğin hiç bir derse zerre kadar ihtiyacım yok benim!" Beni yıkıp arkasına bakmadan hızla yürüdü.
Söyledikleri kalbimi bin parçaya bölmüştü. Onun önünde güçlü durmayı bile umursayamadan ardı ardına aktı göz yaşlarım. Hıçkırıklarım feryada dönüştü.
Bakışlarımı ona çevirdim. Sinirle bana bakıyordu ama pişmanlığın silik gölgesinin orda olduğunu görebiliyordum.
Hıçkırıklarla sarsılan omuzlarıma avutan onun elleriymiş gibi sarıldığımda
sertçe yutkunup bakışlarını simsiyah gökyüzüne çevirdi." Hemen burada başlamadan bitmeli. Yoksa öbür dünyada cezalandırılmaya kalmadan biz birbirimizin cehennemi olacağız. " Dedi. Yutkunamadım.
Hızlanan göz yaşlarımı aceleyle silip hızla kafa salladım.
" Haklısın. Mutlu olmayı hak ediyorsun. " Dedim.
" Seni daha bir kaç dakika önce aşağıladım. Ağza alınmayacak hakaretlerle saldırdım sana. Seni ağlattım. Hala benim mutluluğumu düşünüyor, kendini hiçe sayıyorsun. Neden? "
Gözlerimi sildim. Hıçkırıklarım iç çekişlere dönmüştü.
" Sen benden önce, senin mutluluğunsa benimkinden çok daha öce gelir Görkem. Bu ne yaşanırsa yaşansın böyle kalacak."
Dolunayın aydınlattığı yüzünde kırılgan bir ifade oluştu. Ardından hiç bir şey söylemeden yavaşça arkasını dönüp gitti. Adımları tereddütlüydü. Belkş de öyle olduğunu umuyordum.
Beni hiç kimsenin olmadığı bu sahilde yalnız başıma bırakmıştı.
Sahilin ayın aydınlatamadığı tarafından güçlü havlama sesleri geldiğinde irkilip yürümeye başladım.Sahilden çıkıp etrafıma bakındım. Beni bekliyor olabilirdi. Ama hayır gitmişti. Benimle ilgili hiç bir hissi olmasa hatta benden nefret etse dahi bir kadını kuytu bir yerde tek başına bırakacak bir adam değildi o. Ya beni dediği gibi zerre umursamıyordu ya da dönüşebileceği adamdan korkmuş, kaçıp gitmişti.
Sıkıntıyla arabama binip radyodan hüzünlü bir şarkıyı yolculuğuma yaren ettim.
Onu tanıyordum. Bugün bana tereddütle bir adım atmış, sonra bundan bin pişman olmuştu. Bana tereddütle attığı bu adım bile ümitle dolmama yetmişti. Çünkü ilk adımı atmaya cesaret etmesiydi önemli olan.
Elbette yaşananlardan tam anlamıyla mutlu olduğumu söyleyemezdim. Ama onu aylar sonra görmüş, bir parça hüznümü dindirmiştim. Yarım yamalak tesellisiyle beni avutmaya çalışması bile yarama merhem olmaya yetmişti. Evet, sonra o sardığı yaraya bir güzel tuz basmıştı ama önemli olan acı değildi. Zaten acı en başından beri vardı. Önemli ve beklenmedik olan attığı o küçük adımdı.
Beni kıpkırmızı dudaklarıyla okşar gibi öpmüştü.
Dudaklarınının üzerinde izini bıraktığı dudaklarımı ısırdığımda ağız dolusu gülümsedim. Kalbim hızla çarpmaya başlamıştı. Sadece onu düşünürken bile hızlanan soluğum beni daha da gülümsetti. Ona olan aşkıma da aşıktım. O üstünkörü sevilemeyecek bir adamdı.
Tutkundum.Telefonu açtığımda bir sürü arama ve mesaj bildirimi vardı. Dönmek istemeyerek telefonu koltuğa attım. Telefonum çalmaya başladığnda açıp açmamak konusunda tereddütte kaldım bir süre. Arayan Mertti. Sanki onunla konuşsam bu ana, dudaklarımdaki ize ihanet edecekmişim gibi hissetmiştim ama aramaktan vazgeçmeyince benim için endişelendiğini bildiğimden telefonu açmak zorunda kaldım.
" Işıl sen neredesin?"
" Dışarıdayım. Ne oldu Mert? "
" Sabahtan beri sana ulaşmaya çalışıyoruz. Telefonun da kapalıydı. Çok endişelendik senin için. Bu aralar hiç iyi değilsin. Tam olarak nerdesin? Seni almaya gelelim. "
" Gerek yok eve gidiyorum zaten."dedim.
" Gerek olmadığını biliyorum ama kızların senin iyi olduğunu görmeye ihtiyacı var." Dedi.
Bir mesaj dahi bırakmamış arkadaşlarımı bahane ederek beni görmek istiyordu. Onun bu halleri kendimi hatırlattığında yumuşadım.
" Sizin beni almanıza gerek yok. Siz nerdesiniz? Yanınıza geleyim."
Sıkıntılı bir nefes bıraktı.
" Tamam ama hızlı gel. Her zaman geldiğimiz kulüpteyiz."
" Tamam kapatıyorum."
" Görüşürüz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖRKEMSİZ
RomanceTek önemli olana ; Bu okuduğun sana olan adanmışlığımın hikayesi. Bilmeni isterim ki; Sen benden önce gelirsin, senin mutluluğun ise benimkisinden çok daha önce.