Okuldan döner dönmez kendimi banyoya attım. Hana üzerime çamurlu su sıçratmıştı, bu kız beni sınıyor cidden...
Banyodan çıktığımda evin fazla sessiz olduğunu fark ettim. Annem yok muydu? Odalara bakındım, annem yoktu. Telefon rehberimden ismine tıkladım.
''Anne?"
"Evet?"
"Neredesin diye soracaktım."
"Komşudayım sana tost yaptım masaya koydum dolaptan içecek alırsın birlikte yersin, bardaklar rafın ikinci dolabında, içecek dolabın gözünde, akşama brokoli yapacağım, hayır kızartmayacağım haşlama yapacağım, tuz var mıydı evde? A tamam vardı vardı, Jungkook evde brokoli var mı? Ah evet var tamam hadi oyalama beni, ne çok konuşuyorsun kapat, içecek dolabın gözünde unutma."
Telefon kapandı.
Sana da görüşürüz anne, bardağın yerini 846. tarif edişin, gerçekten unutmuyorum yerini, inan ki unutmuyorum. Mutfağa gidip masada duran tostun içine baktım, sucukluydu, sucuğun kötü koktuğunu düşündüğüm için sevmem, olsun. Ekmeğin içinden sucukları çıkardım, dolaptan peynir alıp arasına koydum ve yedim. Babam brokoliyi sevmez ama yer, bugün akşam yemeği daha sakin geçecek. Bunun rahatlığıyla odama gidip yatağıma uzandım.
O hep kafasına eseni yapar, biz ne düşünürüz, ne severiz, neyi onaylarız asla düşünmezdi. Babamla bu yüzden oldukça sık kavga ediyorlar, bu duruma alıştım.
Ev sepsessizdi. Sessizliğin de bir sesi olduğunu duymuştum, galiba en sevmediğim ses sessizliğin sesiydi. Ses çıkarabilmek ne kadar önemli değil mi? Ya da bir sesi duyabilmek, onu özümseyebilmek. Her anlamda hayatımızı dolduruyor sesler, bazen yalnızlığımıza yoldaş oluyor, bazen bizi duygudan duyguya sokuyor. Sevdiğimiz birinin sesinde huzur buluyor, sinek vızıltısında kriz geçiriyoruz. Bazense sadece sessizlik istiyoruz, onu arıyoruz. Suya gömülür gibi sessizliğe gömülmek isteyebiliyoruz. Çok mu benciliz? Sesler bize bu kadar bağlı ve ilgiliyken, onları istememek biraz bencilce değil midir? Bence öyledir. Bende; evimizde kahkaha seslerini, keyifle yenilen akşam yemeğinde dönen sohbeti, anne ve babamın dans ettiği müziğin sesini duymak isterdim. Ama tek duyduğum çamaşır makinesinin uğultulu, salondaki televizyonun karmaşık, ve ocaktaki yemeğin ritmik fokurdamasının sesidir. Ne olursa olsun bu sesler benimle birliktedirler, benim için vardırlar. Bundan şikayet etmeye hakkım var mıdır?
Ama bu seslerden bıktım usandım. Güzel şeyler duymak bizim elimizde mi? Bir yerden sonra artık ipler bizim elimizde değil. Babamdan gelecek ufak bir espri, ardından annemin şen kahkahası, ve benim minik kıkırdamalarım, bu sesleri ne kadar özlediğimi kendime yeni yeni itiraf ediyorum. Bilmediği duyguları özleyebilir mi insan? Hasretinden yanar bile. Ne diyordum, güzel şeyler duymak. Bu hizmeti kendimize bir yere kadar verebiliriz. Çevremizdeki sesleri maalesef engelleyemiyoruz. Güzel bir müzik açmak bizim elimizde, ama kavga gürültülerini durduramamak bizim elimizde değil. Bu yüzden her gün kendimi engel olamadığım seslerden izole etmeye çalışırken buluyorum. Anne babamın kavga sesleri de benimle birlikte değil midir? Onlar da benim için vardırlar.
Olmasınlar. Lütfen.
Bu evde kimse şaka yapmıyor, kimse öylesine de olsa gülmüyor, güldürmüyordu. Kimse ağlamıyor, ama aynı zamanda gülmüyorlar da. Bu yoğun duygular bizim evimizde yaşamıyor.
Gözümün Shocking Blue posterinde takılı kalan dalgınlığından kahkaha sesi işitmemle kurtuldum. Kim gülüyordu? Bu bizimkilerin sesi değil, eminim. Öyleyse nerden geliyor? Oturduğum yerden kalktım ve sesi dinlemeye başladım. Bu ses dışarıdan geliyordu. Yavaş ve sessiz adımlarla penceremin önüne yürüdüm. Birinin tam penceremin karşısında duran ağacın yanına oturmuş, nefes almadan konuştuğunu görünce hemen yere çömeldim ve göz ucuyla izlemeye başladım.
"Hahah! Ve sonra bana dedi ki, 'Deli çocuk', bak bana deli dedi hatırladıkça sinirleniyorum neyse, 'Deli çocuk deliliğinden ağaçlarla mı konuşmaya başlamış.' dedi, Lujon, inan o an kan beynime sıçradı, bağırarak dedim ki 'Ağaçlar bana senden daha iyi arkadaşlık yapıyor git onlardan arkadaşlık ne demekmiş öğren'. Bağırmamı beklemiyordu herhalde şaşırdı, duraksadı, sonra göz devirerek gitti. Biliyorum bağırmamalıydım ama bana deli denmesinden hoşlanmadığımı bir dakika önce anlatmıştım. Neyse işte artık arkadaşlarımı düzgün seçmeye karar verdim. Bizim evin yanındaki ağaç çok yaşlandı artık beni anlamıyor gibi hissediyordum, o yüzden artık yeni arkadaşım sensin. Ama Çınar'a bundan bahsetme olur mu üzülmesin. Ahahahah neee!! Ağaçlar yan yana gelmeden iletişim kurabiliyorlar mı?? Lütfen ona yeni arkadaş bulduğumu söyleme. Çok üzülür yoksa. Aa yapraklarına bakmadım ben senin, bakayım mı? Bakayım bakayım."
Yaklaşık 3 dakikadır oldukça dikkat çeken sarı saçlarına rağmen tanımadığım oğlanı dinliyordum ve bu oğlan kafadan kontak gibi görünüyordu. Deli dersem hissedecekmiş gibi düşündüm ve diyemedim. Ne düşünüyordum ben böyle! Arka bahçemde bir ağacın karşısında bağdaş kurarak oturmuş, nefes almadan konuşuyordu, şimdi de ağacın yapraklarını okşuyordu, bu çocuk iyi miydi? Bahçenin ait olduğu bir ev olduğunu bilmiyor muydu? Ve evdekilerin onu görüp duyabileceklerini??
Dediklerimle kıkırdadım, tam da öyle yapıyordum değil mi?
——
Bölümle ilgili görüşlerinizi bu kısımda belirtebilirsiniz. 💜
ŞİMDİ OKUDUĞUN
•Jungle // Taekook•
Novela JuvenilArka bahçemde bir ağacın karşısında bağdaş kurarak oturmuş, nefes almadan konuşuyordu, şimdi de ağacın yapraklarını okşuyordu, bu çocuk iyi miydi? Bahçenin ait olduğu bir ev olduğunu bilmiyor muydu? Ve evdekilerin onu görüp duyabileceklerini?? Düşün...