3. BÖLÜM (-3)

27 4 11
                                    

     O gün içerisinde bu tuhaf -ama bir o kadar da korkunç- olay hakkında bir daha kimse ağzını açmadı. Akşamüzerleri genellikle avcıların yakaladıkları avı bölme ve ihtiyaç sahiplerine dağıtma zamanlarıydı. Buna rağmen ne Bay Harrison'ı ortalarda görmüştük ne de avcı konağı onun yerine işe el atmıştı. Nihayetinde o saatler de geride kalmıştı. Bir ara umudunu tüketmeyip akşam yemeğinin verilmesi için evinin kapısında bir saati aşkındır bekleyen yaşlıca bir bayan görmüştüm. Beklemekten beli bükülmüştü ve başına sardığı eşarpla esen kuvvetli rüzgârdan korunmaya çalışıyordu. Biraz daha bekledikten sonra artık kaderine razı gelip eve girmişti. Haline üzülmedim diyemem fakat biz de evimizi geçindiremiyorduk ve Aisha'nın yan odadaki ağlamaları durmak bilmiyordu.

     Tanıdığımız Bay Harrison, elinde o gün yakaladığı av olmasına karşın kimsenin aç bir şekilde yatmasına göz yumamazdı, belki son dakikada gelişen bir terslik yüzündendi. Her şey bir yana pazar pahalıydı ve bugünlük evde depoladığımız az miktarda yiyecekle idare edecektik.

     "Bu kadarı bize yeter mi ki?" Pencerenin önünden ayrılıp, tezgâhın yanında dikilerek önündeki birkaç patatesi seyre dalan annemi izledim. Derin bir nefes alarak patatesleri kesmek üzere yanında bulunan tabağına geçirdi fakat yüzünün her tarafını kaplayan umutsuzluğu zihnimden hiç çıkaramayacağımı zannediyordum. Bunu da yaşamak zorundaydık, herkes gibi.

     Bir an, sadece içgüdülerimi dinlemeye karar vermiştim. Sakince koltuktan inip dış kapıya giden koridordan ilerledim. Sonrasında tıpkı manavdan elma aşırmaya çalışan çocuğun tedirginliği ve utancıyla askıdaki paltomu aldım. Annemin, "Yemek hazır çocuklar" demesini dahi beklemeden çoktan çıkmış ve dış kapıyı ardımdan kapatmıştım. Rüzgârın vuran soğuğu yüzümü jilet gibi kesiyordu. Hızlı hareketlerle paltoyu üzerime geçirmiştim fakat göğsüme çöken ağır vicdan azabı beni fazlasıyla üşütüyordu. Birkaç saniyeliğine kendimden ve hislerimden şüphe duymaya başlamıştım çünkü bir anda aklıma gelen bu fikrin, olumsuz yönleri de olabileceğine hiç kafa yormamıştım ya da nelere yol açabileceğini. Annemin hislerini ve şu anda yapmak üzere olduğum şeyden haberdar olsaydı vereceği tepkiyi hesap etmemiştim.

     Tüm bunları isteksizce geri plana attım. Nasıl olsa sonrasında bir yol bulabilirdim.

     Dükkanını kapatıp evine dönmekte olan insanların, tezgahların dibinde uyuklayan köpeklerin ve uzaktan kahkahaların yankılandığı barların bir müddet yanı başından geçerek, nihayet avcı kulübesine giden patikayı bulmuştum. Kaldıkları evi, dışı koyu yeşil silah deposunu ve birkaç hayvan ağılını görmek zor değildi çünkü her insanın uzaktan görebileceği şekilde, ağaçlardan temizlenmiş bir açıklığın ortasına kuruluydu. Yağmurdan sonra çamur haline gelmiş toprak, yoldaki lastik izlerini daha da belirginleştiriyordu. Her iki yanda uzun çam ağaçları vardı ve bazısı çürümüştü. Birkaçı ise devrilmek üzereyken diğer ağaçlara yaslanıp kalmıştı. Olabilecek en kasvetli görünümdü bu.

     Etrafı dikkatlice taramış ve zihnimdeki olasılık karmaşasını susturmayı denemiştim fakat içsesim, bu işe bulaşmamamın çok daha iyi olacağını söylüyordu. Aslında endişem, bu işten sonra anneme vereceğim hesap değildi. Kafamı meşgul eden tek şey, gölgelerin arasından aniden fırlayacak cin veya hayalet gibi olası soyut bir varlıktı. İnsan korkunca nasıl da hayal gücünün oyuncağı haline geliyordu. Aslına bakılırsa böyle zihin oyunları, her çocuğun karanlığa alışamamasının yegâne sorumlusuydu.

     Birkaç dakika boyunca olağan hışırtıları dinleyerek, nihayet düşündüğüm gibi bir tehlike olmadığına kanaat getirmiştim. Kendimi cesaretlendirmeye çalışarak ilk adımımı atmış ve hızlı tempoda yürümeye başlamıştım. Arka cebimden çıkardığım ve babamdan kalan gri haçı göğüs hizamda sıkıca tutuyordum. Hissettirdiği koruyuculuk ve güven, onu yanımda hissetmemi sağlıyor ve her sorunun üstesinden gelebileceğime inandırıyordu.

(YAKIN ZAMANA KADAR ASKIDA) MELEK KATİLİ -İçgüdülerimin Hırsızı 1-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin