Jeongin saat on sularında uyanmıştı. Üzerine açık pembe bir kazak ve mavi bir kot pantolon giymişti. Güzel kokularını sıkıp pembe saçlarını düzeltmiş ve Hyunjin'i aramıştı. Onun buluşmayı kabul edeceğinden çok emindi.
Hyunjin gece boyu uyuyamadığından kendine gelebilmek için kahve demlemişti. Kahvesini kupasına doldururken çalan telefonuna baktı. Ekranda yazan 'Sakura' yazısına odaklandığından kahvesinin taştığını fark etmemişti. Sonunda önüne baktığında panikle bir el bezini tezgahın üzerine attı ve telefonuna sarıldı, telefon kapanırsa Jeongin'in bir daha aramamasından korkmuştu.
"A-alo." Jeongin kekeleyen sesi duyduğunda Hyunjin'in heyecanından kaynaklı olduğunu sanmıştı. Nereden bilebilirdi ki Hyunjin'in kaynar kahveyle ortalığı batırdığını.
"Alo Hwang...." iki taraf saniyelik bir sessizliğe gömüldüğünde Jeongin panikle devam etti.
"N'aber?" Aralarında çok tuhaf bir hava vardı.
"İyii, senden?"
"Benden de iyi."
..."Şey ben bir şey soracaktım aslında."
sonunda konuya girebilmenin ufak bir mutluluğunu taşıyordu."Sor, dinliyorum." Hyunjin o sırada tezgahı temizlemeyi bitirmiş ve sandalyede yerini almıştı. İçten içe büyük bir merak içindeydi.
"Buluşalım mı..? Kahvaltı... evet kahvaltı, kahvaltı yaparız. P-patikada yürüyebiliriz. Parka gidebiliriz, b-belki geçen seferki gibi kamelyada oturur-"
"Jeongin."
"Ö-özür dilerim, saçmaladım mı?"
Hyunjin, Jeongin'i böyle paniklemiş gördüğü için çok eğleniyordu. Mutluydu da, Jeongin bir şeyleri düzeltmeye çalışıyordu. Tatlı tatlı utanıyordu, heyecanlanıyordu Sakura'sı. Kabul etmese ne yapardı bilmek istiyordu aslında. Ne olursa olsun onunla gidecekti sonuçta.
"Gelmeyeceğim Jeongin, havamda değilim." dümdüz bir sesle durumunu belirtmesinin ardından merakla bekledi Jeongin'in tepkisini.
"Peki, sorun değil... gerçekten. Boş ver öylesine kafama esmişti de, sorun yok. İyiyim ben." derken uyandığı an bir aptal gibi hazırlandığına üzülüyordu. Hyunjin'in böyle yapması onu şaşırtmış ve her ne kadar dağa taşa ben iyiyim diye bağırsa da kırılmıştı.
Ama Hyunjin'den kaçmazdı tabii ki. Jeongin'i her şeyiyle tanıyordu ve deli gibi üzüldüğünü onun ses tınısından bile anlayabiliyordu.
"Ya da buluşalım, vazgeçtim." dedi Hyunjin, aslında hiç keyfi yoktu ancak Jeongin'le konuşmak onun serotonini zirveye çıkarmıştı. Her ne kadar serotonini dibe çeken o olsa da...
"Ama bir şartla buluşurum." diyerek devam etti konuşmasına. "Nedir?" diye bir ses geldi telefonun diğer ucundan.
"Seni bir kez öpmeme izin vereceksin."
"Ne?!" Jeongin'in kalbi birden atağa geçtiğinde şokla kalakalmıştı. Hyunjin bu kadar atılgan olmak zorunda mıydı?
"Şaka yaptım." Hyunjin'in kıkırtıları Jeongin'in kulağına ulaştığında sinirlenmeden edemedi pembe genç. "Tamam hazırlanıyorum hemen, bizim eve gel." dedi Hyunjin, Jeongin'in sinirli halini görmek istemediğinden konuyu çabucak kapattı.
Banyoda rutin işlerini halletmenin ardından üzerini giyinmeye başlamıştı. Koyu yeşil bir sweatshirt giymenin ardından siyah pantolonunu ayaklarına geçirmişti. Jeongin'in birkaç dakika içinde burada olacağını varsaydığından onu kapısının önünde beklemeye başladı.
Düşündüğü gibi de olmuştu, Jeongin ve onun minik bedeni kendisine doğru geliyordu. Hyunjin kazağıyla aynı renk olan saçlarıyla çok şirin göründüğünü düşünüyordu. Nihayet tam yanına geldiğinde "Selam." demişti Jeongin. Hyunjin'in daha önce görmediği kadar çekingendi. Çünkü Jeongin bu buluşmaya farklı anlamlar yüklemişti. Hyunjin'in istediği gibiydi her şey, onu öptüğünde Jeongin'in hisleri uykusundan uyanmıştı. Bu yüzden de ister istemez çabalıyordu.
"Selam." diyerek karşılık verdi Hyunjin. "Imm.. nereye gidelim istersin?" diye sordu Jeongin ve devam etti, "Yakınlarda bir yer var aslında, yeni açılmış." Hyunjin başıyla onayladı, "Gidelim o zaman." Jeongin, Hyunjin'in onayıyla eliyle "Bu taraftan." diyerek oradan yürümeye başlamıştı.
Yan yana yürümeye başladıklarından birkaç saniye sonra Hyunjin hiç düşünmeden parmaklarını kenetlemişti. Jeongin bu ani harekete kocaman gözler ve pembe yanaklarla karşılık verdi, önce birleşen ellere sonrasında da Hyunjin'in gülmeden durmaya çalışan suratına çevirdi bakışlarına. Hyunjin bakışlarının kesişebilmesi için başını ona çevirdi. Jeongin panikle gözlerini nereye koyacağını bilememişti, yeniden önüne döndü. Hyunjin ise bugün çok eğleneceğinden oldukça emindi.
Kahvaltılarını bahsi geçen kafede yapmışlardı. Kahvaltıdan sonra sakura patikasında bir yürüyüşe çıkıp patikanın sonundaki hediyelik eşya dükkanlarında dolaşmayı düşündüler. Ancak patika şu anda bulundukları yerden çok uzakta olduğundan metroya binerek gideceklerdi.
Yakın bir istasyona gidip metroya binmişlerdi. Ancak metro onlarla beraber tıklım tıklım dolmuştu. Oturacak yer bile bulamadıklarından öylece kalmışlardı.
Dipdibe olmalarından dolayı Jeongin bunalmış ve fena halde paniklemişti. Hyunjin ise mutluydu, sanki bugün Tanrı onun tarafındaydı. Zaten o burnunun ucunda olduğundan tek elini onun beline sardı ve kendine daha çok çekti. Jeongin ise çatılmış kaşlarını ok misali Hyunjin'in gözlerine doğrultmuştu. Hyunjin'in yüzünde her zamanki gibi ufak bir gülümseme vardı.
"Ne yaptığını sanıyorsun?"
Ellerini Hyunjin'in göğsüne koyup ittirmeye çalışmıştı. O sırada metro bir istasyonda durmuş olduğundan Jeongin öne doğru savruldu, çabalarının boşa gitmesine ve daha çok Hyunjin'e yaklaşmasına neden olmuştu bu hareket.
Hyunjin yüzünü Jeongin'in yüzüyle eşitlemek için eğildi. "Jeongin niyetini fazla belli etmiyor musun sence?" dedi ve kıkırdadı. Jeongin sinirli görünmesine rağmen bu Hyunjin'i bezdirmiyordu.
"Kes sesini." dedi dümdüz bir sesle, yeterince rezil hissediyordu. Hyunjin daha fazla üzerine gitmek istememişti, Jeongin çoğunlukla sinirliydi ama onu bıktırmak istemezdi.
"Seni seviyorum." dedi ve gülümsedi. Ardından başını kaldırıp elini Jeongin'in belinden çekti. Jeongin, Hyunjin'den duyduğu iki kelimeyle büyülenmişti. Hyunjin ondan bakışlarını çekmişti ancak o sevdiği yüze bakmaya devam ediyordu. Ona deli gibi tutulduğu zamanlar gözünün önüne gelmişti. O zamanlarda da onun güzel yüzünü dakikalarca izlerdi. Yeniden çok güzel büyüdüğünü düşünüyordu. Çok değişmişti; artık daha atılgan, daha cesur ve daha dürüsttü.
Hyunjin, Jeongin'in bakışlarını üzerinde hissettiğinden bakışlarını yeniden ona değdirdi. Jeongin kızarmış yanakları ile hipnoz olmuşçasına karşısındaki bedenin yüzüne bakıyordu.
O sırada inecekleri durağın anonsu yapıldığında ikisinin de dikkati dağılmıştı.
"H-hadi inelim." dedi Jeongin, Hyunjin ise başıyla onaylayıp Jeongin'i takip etti.
Birbirlerine aşık olduklarını bilmelerine rağmen ne yapacaklarını bilmeyen iki aptal aşıktan fazlası değillerdi.
bölümü beğendiniz mii
çok daha güzel yazmayı beklemiştim ama içime sinmedi maalesef
ŞİMDİ OKUDUĞUN
stranger
أدب الهواة[ hwang hyunjin × yang jeongin ] hwang hyunjin'in yıllar önce küllerini savurduğu çocukluk arkadaşı yang jeongin bir gün ansızın ortaya çıkmıştı. devam ediyor.