"Saçlarımdan nefret ediyorum."
Okuldan dönüş yolunda küçük adımlarıyla yürüyorlardı. Sessizlerdi, Jeongin'in dudaklarından çıkan bu cümleye kadar. Minik Hyunjin günlerdir duyduğu cümleyi tekrar duyduğunda sinirle kaşlarını çatmıştı. Tanıştıkları zamandan beri çok kez duyuyordu bu cümleyi aslında. On iki yaşındaydılar ve Jeongin asla yorulmuyordu. İnsanların kendini kıza benzetmesinden dolayı fazla rahatsızdı ve bunu dile getirmekten çekinmiyordu. Büyüyünce saçlarından kurtulacağını söyler dururdu. Hyunjin ise artık bıkmıştı pembe çocuğun haykırışlarından. Kendisi yumuşak saçları çok seviyor, bu düşüncesinden onu nasıl kurtaracağını da düşünüp duruyordu.
Aklına gelen fikirle pembe saçlının elini çabucak kavradı ve adımlarını hızlandırdı. Jeongin aniden hızlanan adımlarla sendelese de toparlayabilmişti. Hyunjin'e uyum sağlayabildiğinde değişen yollara yabancı bakışlar fırlatmaya başlamıştı. "Nereye gidiyoruz?" diye sordu, Hyunjin tepki vermemişti, "Az kaldı, biraz sabret." dedi. Jeongin başını sallayıp Hyunjin'i takip etmekten başka bir şey yapamadı.
Geldikleri yer ucu gözükmeyen ince bir patikaydı. Yolun karşılıklı her iki tarafı sakura ağaçlarıyla doluydu. Patikada pembe yapraklar uçuşuyordu, uçuk pembe ağaçlar Japonya'da herhangi bir sokakta yürüyormuş gibi hissettiriyordu. Hyunjin, Busan'a ilk taşındığı zamanlarda annesi ile yürüyüş amaçlı gelmişti buralara. Yıllar sonra aklının ucunda kalan bu patikayı pembe çocukla tanıştırmak yaptığı en iyi şey olabilirdi.
Jeongin ağzını kapatamadan çevresindeki güzelliği izleyerek ağır adımlarla ilerliyordu. Hyunjin ise Jeongin'in bu tepkisini hayranlıkla izliyordu. Nihayet pembe çocuğun bakışları Hyunjin'e döndüğünde kocaman gülümsemişti. Kendisini bu patikaya getirdiği için ona minnettardı.
Hyunjin, Jeongin'in ellerini avuçlarının arasına almıştı. Jeongin'in bakışları tutulan eline kaydı, bir süre oraya odaklanmasının ardından ne söyleyeceğini merak ettiği çocuğun gözlerine değdirdi bakışlarını.
"Burayı beğendin mi Jeongin?" dedi gülümseyerek. Jeongin başını onaylar anlamda salladı. Hyunjin devam etmişti, "Tüm ağaçlar, patikayı kaplayan yapraklar... her biri pembe..." ayağının altındaki yaprakları dağıtırken bakışları birkaç saniye yerde gezindi. "...ve her ayrıntısı çok güzel." bakışlarını ağır ağır pembe çocuğun yumuşak saçlarına getirdi, parmaklarını yumuşak saçlarında gezdirmeye başlamışken sözlerine devam etti, "Tıpkı senin saçların gibi." gülümsemişti.
Jeongin'in yüzünde herhangi bir gülümseme yoktu. Yalnızca karşısındaki bedenin gözlerine çekik gözlerini doğrultmuştu. Yutkundu, konuşamadı bile. Hyunjin, elini pembe saçlardan yanağa doğru kaydırarak yerleştirmişti, baş parmağı ile yanağı okşarken Jeongin'e bir adım daha yaklaştı. Jeongin'in göz bebekleri, Hyunjin yüzüne yaklaştıkça büyüyor; yanağında hissettiği narin dokunuş, midesine giren krampları açıklıyordu.
Hyunjin'in bakışları olduğundan daha da yumuşamıştı, "Renklerin cinsiyeti yoktur Jeongin." dedi. "İnsanlar seni neye, kime benzetirse benzetsin umursama. Çünkü sen çok güzelsin. Bir sakura gibisin. Hatta onlardan çok daha güzelsin."
Arkadaşının boynuna kollarını dolamıştı. Jeongin ise birkaç saniye karşılık veremedi. Hala Hyunjin'in sözlerinin etkisindeydi. Kahve saçlı çocuğun sözleri gözünün açılmasına neden olmuştu sanki. Dedi ki; ben özel hissetmeliyim, hiçbir cinsiyeti ifade etmek zorunda değilim.
Kollarını karşılık bekleyen çocuğun beline doladı. Başını omzuna yaslamışken sevdiği kokuyla doldurdu ciğerlerini. "Teşekkür ederim Hwang." burnunu çocuğun boynuna sokuşturmasının ardından devam etti. "Gözümü açtığın için teşekkür ederim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
stranger
Fanfiction[ hwang hyunjin × yang jeongin ] hwang hyunjin'in yıllar önce küllerini savurduğu çocukluk arkadaşı yang jeongin bir gün ansızın ortaya çıkmıştı. devam ediyor.