Hyunjin sinirli ve paytak adımlarını parka doğru ilerletiyordu. Gitmemesi gerektiğini düşünse de gitme isteğine karşı koyamamıştı dayanıksız iradesi. Neden mi gitmek istemiyordu? Çünkü Jeongin yeni topunun patlamasını sağlamıştı.
Hala gözlerinin önüne yeni topu geldiğinde çok üzülüyordu, topunu babası almıştı. Aylardır babasını görmediği için onun için çok değerliydi bu hediyesi. Ancak Jeongin, topunu -emekli doktor- Bay Neşter'in bahçesine attığı için öfkeli adam topu patlatmıştı. Hyunjin ise ağlamak ve Jeongin'e küsmekten başka bir şey yapmamıştı tabii ki!
Hava soğuk, mevsim sonbahardı. Kazağının üzerindeki hırkasının fermuarını çekebildiği kadar çekmişti. Parka geldiğinde salıncağa oturup elini cebine attı. Kirazlı lolipopunu çıkarmış, şekerin ambalajını kemirerek ulaşmaya çalışıyordu hazinesine. O sırada parkın girişindeki pembe saçlı çocuğa kaydı gözleri. Anında çattı kaşlarını, soğuk bakışlarını dikti pişman gözüken gözlere, şekerin ambalajını bir hışımla yırtıp hazineye ulaşmıştı sonunda.
Pembe saçlı olan yanına ulaştığında burnunu çekti, "Merhaba Hwang." dedi ve kızgın çocuğun yanındaki salıncağa oturdu. Hyunjin, karşılık vermemişti, dudakları mühürlenmişçesine susmak istiyordu. Jeongin ise beklediği karşılığı alamadığında üzgün bakışlarını tekrar dolaştırdı gencin üzerinde. "Beni affetmedin mi hala?" alt dudağını sarkıttı. "Affedileceğimi düşünmüştüm oysa."
Hyunjin, Jeongin'in sesinin çatallaştığını yeni yeni fark ediyordu. Sanki kısılmış gibiydi ve Jeongin burnunu çekmeye devam ediyordu. Hastalandığını düşünürken kalbindeki endişe kırıntılarını hissetti. Öfkesini anlık olarak unuttuğunda Jeongin'in yüzüne çevirdi bakışlarını. Kızarık bir burun ve yanaklarla karşılaşmayı beklemiyordu. Çatık kaşları yumuşamıştı. "Hasta mısın Jeongin?" dedi, Jeongin ise başını onaylar anlamda oynatmıştı. Başka bir zamanda aynı soru sorulsa hasta olmadığını iddia eder, güçsüz görünmek istemezdi. Ancak şimdi arkadaşının ilgisini üzerine çekebildiği için onaylamak istemişti. Belki Hyunjin hasta olduğu için ona üzülüp affederdi?
"Hak ettin."
'Ne?' dedi içinden pembe çocuk, şaşırmıştı. Oysa çok emindi affedileceğinden, boşuna mı yemişti dondurmalarını buz gibi ayazın ortasındayken?
Hyunjin'in ilgisini tekrar kazanmak için öksürmeye başlamıştı. Başarmıştı da. Hyunjin'e bakmasa da endişeli bakışlarını üzerinde hissedebiliyordu, burnunu çekti ve şirin bakışlarını Hyunjin'e doğrulttu. Salıncaktan kalkıp ona ulaşmıştı hemen. Ateşini ölçmek adına küçük çocuğun yanaklarına parmaklarını yerleştirdi, alnına bastırdı pembe dudaklarını. Jeongin'in sıcacık yüzü Hyunjin'in hareketi ile daha çok ısınmıştı, ateşini ölçtüğünü anlamadığından onu affettiğini düşünmüştü; bu bir öpücüktü sonuçta, değil mi? Karnındaki kelebek kıpırtıları tuhaf hissetmesine neden olmuştu, mutlu hissediyordu.
Jeongin, Hyunjin'in öpücüğünün ardından küçük kollarını hızla sarmıştı ince bele. Ona ilk kez sarılıyordu; sevgisini göstermeyi sevmeyen pembe çocuk, arkadaşının değerini anladığında ona sarılma isteğini bastıramamıştı. Hyunjin onunla sonsuza kadar küs kalsa ne yapardı?
"Beni öptün Hwang."
Hyunjin, pembe çocuğun kollarını hissettiğinde tepki verememişti. Yanakları kıpkırmızı olurken gözlerini kendisine gülümseyerek bakan çocuğa getirdi. Aylardır kendisine ilk kez sarılıyordu, Hyunjin de Jeongin'in rahatsız olacağını düşünerek sarılmazdı ona. Ama bir sarılış, yüreğinin kanatlanıp uçacağını hissettirmişti ona.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
stranger
Fanfiction[ hwang hyunjin × yang jeongin ] hwang hyunjin'in yıllar önce küllerini savurduğu çocukluk arkadaşı yang jeongin bir gün ansızın ortaya çıkmıştı. devam ediyor.