09

222 48 24
                                    

Hyunjin karşısındaki gencin yanaklarına ellerini yerleştirip Jeongin'in dudaklarına dudaklarını bastırmıştı. Bunu yaptığına ne kendisi inanabiliyordu ne de Jeongin tüm bunları idrak edebiliyordu. Birkaç saniye öylece kalakalmıştı. Göz bebekleri büyümüş, kalp atışları hızlanmış, yeni bir hıçkırık tufanının önü açılmıştı. Her şeyin farkına varıp ellerinde karşısındaki kişiyi itebilecek kuvveti bulduğunda hızla iterek geri çekildi.

Hyunjin'in gözlerinde kırgınlığı görüyordu. Kendi gözlerini ise öfke bürümüştü. Dudaklarının arasından bir hıçkırık kaçtığında yine küfretti kendine. Bu daha çok küçük düşmesine neden oluyordu. Ancak Hyunjin, onu küçük görmüyordu. Aksine kendisi bulunduğu durumdan dolayı ezildikçe eziliyordu.

Hyunjin'in kullandığı her bir sözcük, Jeongin'in zihninin kapılarını bir bir açıyordu. Onun amacı yalnızca sevgisini itiraf etmek değildi, Jeongin'in kendisine karşı olan sevgisini hatırlamasını sağlamaktı. Bunu başarmıştı da, ancak kalbi çok kırılmıştı.

Geçen yılların ardından Jeongin'in yüreğinde yanan harlı ateşin söndüğünü düşündü Hyunjin. Her ne kadar zeytin dalı uzatmış olsalar da birbirlerine, geçmiş geçmişte kaldı diye geçirdi aklından. Kendisine karşı olan duygularını yaralı yüreğinde koruyamamıştı.

"Özür dilerim."

Kendinde bulduğu son güçle sesini kontrol edebilmiş, hızla patikayı adımlayarak uzaklaşmıştı beyaz kurdelenin bağlı olduğu pembe ağaçtan. Jeongin her ne kadar ardından seslenmeyi denese de çok çabalamadı, geri gelmeyecekti ve geri gelse bile Jeongin ne yapacağını bilmiyordu.

Savrulan beyaz kurdeleye bakarken kayboldu anılarında.

Elindeki kurdeleyi parmaklarının arasında gerginlikle dolaştırıyordu Jeongin. Patikada ilerledikçe ilerliyorlardı, biraz daha yürümenin ardından Hyunjin'in sıkılmasından çok korkuyordu. Bir yandan hislerini itiraf ederek rahatlamak istiyor, bir yandan da buna cesaret edemiyordu.

"Biliyor musun Jeong? Yapraklar saniyede beş santimetrede bir yere düşermiş." gülümseyerek baktı Hyunjin Jeongin'e. Yanında adımlayan bedenin sessiz ve gergin olduğunu sezmişti. Onu rahatlatmak amaçlı sohbet açmaya çalışıyordu.

"Öyle miymiş?" dedi Jeongin yutkunarak. Belki bu şekilde daha rahat itiraf edebilirdi duygularını. Hyunjin başını salladı, öylece baktı pembe çocuk arkadaşının eşsiz yüzüne. Ona doğru çevirdi bedenini, gözlerine bakamasa da bir yerden başlaması gerekiyordu. "Sen bana sürekli bir şeyler öğretiyorsun." dedi, pembe yanakları eşlik ediyordu saç tellerine. Hyunjin ise şaşkındı, duygularını pek açmayan Jeongin ne zaman böyle davransa kalbinde hareketlenmeler oluyordu. Bir şey demeden çevirdi bedenini ona doğru, sözlerine devam edebilmesi için güven verici bir gülümseme gönderdi. Adımları durmuştu. Jeongin için zaman da durmuştu.

"Ben de sana bir şey öğretmek istiyorum Hwang." dedi, Hyunjin'in kaşları havalanmıştı. "Mesela..." bir adım daha yaklaştı kahve saçlı çocuğa, bakışlarını nihayet gözlerine değdirme cesaretinde bulunmuştu. "...sen bana renklerin cinsiyeti olmadığını öğrettin." parmakları nazikçe diğer parmaklara ulaştı, Hyunjin hiç çekinmeden kavradı çekingen parmakları. Jeongin'in beyaz kurdelesi kaydı parmaklarının arasından ve bir adım daha yaklaştı. "Ben de sana kalplerin cinsiyeti olmadığını öğreteceğim." yüzüne doğru yaklaşıp ince dudaklarını buluşturdu dolgun dudaklarla.

Jeongin, Hyunjin'in parmaklarını daha çok sıktı. Sanki ellerini bir daha bırakmayacakmış gibi. Ancak Hyunjin aniden çekti ellerini buluşturduğu parmaklardan. Geriye doğru sendeleyerek ayrıldı dudaklardan. Jeongin'in kırgın bakışlarıyla karşılaştığında ne yapacağını bilememişti. Bunca zaman en yakın arkadaşı olarak gördüğü Jeongin'in onu öpmesini kaldıramamıştı. Ancak asıl kaldıramadığı şey bu öpücüğün hoşuna gitmiş olmasıydı. Minik kalbi hızlanmış, avuçları terlemişti. Nefes nefese Jeongin'in yüzüne bakıyordu.

Jeongin'in beklediği şey bu değildi. Bir adım geriledi, yere sabitledi bakışlarını. Hyunjin'in de ona karşı bir şeyler beslediğini düşünürken onun bu hareketi canını yakmış, bedenini sarsmıştı. Ağır ağır adımlarını geriye atarken gözlerinin dolduğunu saklamak için başını aşağı indirmişti.

"B-ben gidiyorum, özür dilerim."

Arkasına dönerek hızla uzaklaştı oradan. Hyunjin öylece bakakalmıştı. Gözleri yerde duran kurdeleye çarptığında yerden alıp bu öpücüğü önünde aldığı ağacın bir dalına bağladı. Yıllar geçse de burada yaşadığı hisleri unutmak istemiyordu, bu kurdele bu anıyı yaşatacaktı.

neden bölüm kısa çünkü yazacak bir şey bulamadım.

bu kurguyu çok seviyorum ama yazasım gelmedi uzun bir süre afedersiniz.

umarım beğenmişsinizdiiir.

bunu önceden yazmıştım mesaj panoma ama burada da bahsedeceğim. bu fic taste sahiplerine aittir. çünkü çoğu kişinin en güzel okuma listelerini süslüyor ve çok az okunması var. ben de bayılıyorum bu olaya. ficime değer kazandırdığınız için teşekkür ederim! <3

strangerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin