Ertesi sabah her zamanki saatimde şirketteydim. Sabahtan benim için ufak bir seremoni yapıldı, terfimi aldım. Konuşmalar, tebrikler... Uzun bir sabah olmuştu. Tüm bunlar bitip herkes masalarına dağılmaya başladığında saat öğlen 1'e geliyordu.
Herkes gibi ben de masama döndüm. Ancak oturmak için değil, tek farkla. Elimdeki koliyle eşyalarımı toplamaya gidiyordum.
Odam iki üst kata taşınmıştı. Şirketteki yeni statüme yakın insanların yanına... Patronun da odası oradaydı, eşyalarımı toplayıp yeni odama yöneldiğim sırada odasının önünden geçmem gerekmişti. Aralıktı kapısı ve katın sessizliğinden midir yoksa patronum sesli konuşmayı huy edindiğindendir midir bilmem gayet rahat kulak misafiri olabiliyordum konuşmasına. Muhtemelen telefondaydı, muhtemelen de sekreteriyle konuşuyordu.
Dün anlaşmayı sağladığım şirket hakkındaydı konuşma. Terfimden sonra bu artık önemsiz bir ortaklık olmuştu benim için ve patronum o işin başına şimdi kimin geçmesi gerektiğini kararlaştırmaya çalışıyordu. İstemsizce yavaşladı adımlarım.
Almanya'ya gidecekler, dedi. Onların ekibi hazırmış, bizim ekipte sadece proje başkanı eksik. Hayır, hayır yeni biri olmaz. Ekipten birini seç, işler uzamasın. Uçak bu akşam. Çabuk ol. En geç 8.
Sornasında telefon kapanmıştı sanırım.
Duraksadım kapının önünde, elimde varlığı artık kapsama alanım dışına itilmiş kolimle beraber. Bir süre sadece yeri incelemiştim. O an gözü bana çarpmış olan herhangi biri olduysa muhtemelen ne yaptığımı sorgulayıp garipsemiştir. Ben ise çevremle ilgilenmedim.
O an beni ne harekete geçirdi bilmiyorum. Başımı kaldırıp aralık kapıya baktım, ardından ne yaptığımı bilmez halde odaya attım kendimi. İçeri girdiğimi fark ettiğimde ben bile şaşırmıştım. Bay Kang da önce şaşırdı beni gördüğüne, ama çok geçmeden yüzüne bir gülümseme yerleşti.
"Hoşgeldin, yeni odana mı geçiyordun? Otursana."
Önündeki sandalyeyi gösterdi. Bir bakış atmış ancak oturmamıştım sandalyeye. Birkaç adımla masasına yaklaştım. Kendi amacımı yeni fark etmiştim ve acelem var gibiydi. Oysa önümüzdeki beş dakika yeni bir proje müdürü bulmaları için yeterli olmazdı. Bolca vaktim olmalıydı.
"Sağ olun Bay Kang, oturmayayım. Sadece bir uğramıştım."
"Bir şey mi oldu?"
Tavrımda bir rahatsızlık sezmiş gibi sordu Bay Kang. O da sevecen tavrını kenara itmiş, ciddileşmişti şimdi. Başımı iki yana salladım.
"Hayır, her şey yolunda." Söylememle tekrar gülümsedi Bay Kang. Buna sevinmiş gibiydi. Ben devam ettim. "Buraya başka bir şey söylemek için gelmiştim."
Devam etmem için başını salladı Bay Kang. Böylece aklımdakini paylaştım sonunda.
"Ben Almanlarla olan ortaklığımızda proje müdürlüğünü sürdürmek istiyorum."
Şaşırmıştı Bay Kang, ne olduğunu soracak gibiydi. Ancak amacını anladığım gibi izin vermeden ben konuştum tekrar.
"Terfimle ilgili bir sorun yok Bay Kang, her şey için teşekkür ederim. Yeni konumumda da azimle çalışmaya devam edeceğim." Saygımı göstermek için eğildim hafifçe ve doğrulunca devam ettim. "Sadece, bilirsiniz ben işlerimi yarım bırakmaktan pek hoşlanmam. Anlaşmayı ben başlattım ve projeyi ben yürütmek istiyorum, eğer sizin de izniniz olursa tabii."
Duraksadı Bay Kang. Böyle bir talepte bulunmama şaşırmış gibiydi. Daha çok çalışmak, üstelik statümün altında bir işte çalışmak için istekte bulunuyordum. Pek mantığına yatmamış gibiydi, ama çalışma hevesimi bilirdi. O yüzden olsa gerek sonunda pek de üstüne durmamaya karar verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lilac Wine ,, minchan
FanfictionÇocukluk arkadaşı olan Chan ve Minho, 9 yıl aradan sonra ilk kez bir iş görüşmesinde karşılaşır.