önceki bölümü atlamayınnn
taslaklarımdaki son bölümü paylaşıyorum, bakalim bi daha ne zaman görüscez ahbahsbqwdaqhfbqwe öpüldünüz
xoNehrin yakınlarında, saatimde gece 12'yi görünceye dek oturdum. Beraber sörf yaptığımız, izleyerek dondurma yediğimiz, etrafında bisikletle dolandığımız nehir şimdi çok daha hüzünlü gözüküyordu. Aklımda sadece son söyledikleri vardı.
Burada kalacaktı, üstelik bana bunu son dakikaya kadar söylemeyi düşünmüyordu sanırım. En baştan her şeyi yaşamayalım diyordu ama her şey aynı gözüküyordu benim için. Bir kez daha tam onunla istediğim kadar yakınlaşacakken aramıza uçurumlar giriyordu. Üstelik bu kez sadece fiziksel bir mesafe de değildi söz konusu olan.
Aramızda büyük bir boşluk açılmıştı, daha önce hiç hissetmediğim kocaman bir boşluk. Bana bu kadar kötü hissettirebileceğini asla tahmin edemezdim. O Minho'ydu çünkü, bana her zaman en iyi gelendi, en büyük gülümsememdi. Nasıl olmuş da birbirimizi bu kadar görememiştik? Birbirimize söyleyemediğimiz şeyler yüzünden içimizde dönen kaoslar bizi koparıyordu.
Neden bunu yapıyorduk bilmiyorum. Neden ikimiz de kendi içimizdeki endişeler yüzünden kendimizi yiyip bitiriyor ama diğerine somuyorduk?
Onu tamamen haksız bulamazdım çünkü ben de hep aynı şeyleri yapmıştım. Söyleseydi, biraz olsun belli etseydi diye düşünüyorum, ben ona öyle olmadığını açıklardım elbet. Ama yapmadı diye ona laf edecek son kişiydim çünkü endişelerle ben de ondan uzaklaştığımı hatırlıyorum. Konuşsaydım, ona sorsaydım, belli etseydim berbat etmekten korkardım. İkimiz de ergendik o zamanlar ve böyle düşüncelere tutunmak daha kolaydı zaten.
Şimdi büyümüştük. Hangi düşünce saçma daha iyi görebilecek yaştaydık, sağlıklı iletişimin bunları konuşmaktan geçtiğini bilecek yaştaydık.
Ama yine ipleri içimizdeki o küçük hallerimiz ele alıyordu anlaşılan. Bazı şeyler alışkanlık olarak üzerimizde kalıyordu.
Belki de yanılmıştım. Belki de birbirimiz için en doğrusu değildik.
Öyle olsaydık zaten beni bırakmayı düşünmezdi, değil mi? Ben farkında bile değilken benimle son anlarını yaşıyordu. O da benden daha affedilir değildi ki...
Peki ben neden hâlâ ona neden olduklarım yüzünden sadece koşup sıkıca sarılmak istiyordum?
Çıkarıp yanıma bırakmış olduğum ceketi tekrar elime aldım. Rüzgar tüm bedenimi titretiyordu ama inatla giymiyordum ceketimi.
Restorana döndüm ve valeden anahtarımı aldım. Arabayı hız sınırlarını zorlayacak şekilde kullanarak otele dönerken bu bile bana Minho'yu hatırlatıyordu, sinirlerimin bozulduğunu hissediyordum.
Arabayı iadeyle uğraşacak hiç halim yoktu o yüzden girişteki çocuğa bıraktım tekrar anahtarları. Zaten o getirdiği için yeri biliyordu, bir miktar daha bahşişle birlikte tekrar ona bıraktım bu görevi. Tek başıma dönmem mi yoksa dağılmış ifadem mi bilmiyorum, çocuğu da endişelendirmiş gibiydim. Neyse ki bir şey demedi, ben de verecek bir cevap bulamazdım zaten. Odaya çıktım sessizce.
Bunun beni çok daha fazla yıkacağını bilsem çıkmazdım belki de. İçeri girdiğimde Minho'ya dair ne varsa gittiğini görmüştüm. Kokusu hariç, hep sıktığı parfümün izleri hâlâ havada asılıydı.
Kendimi daha fazla tutamadığım ve ilk gözyaşımı orada bıraktım. Olduğum yerde kapının önüne çökmüştüm, bir elim sesimi engellemek istercesine ağzıma kapandı. Ama ilk hıçkırığımı bastırmaya yetmemişti. Neden bu kadar canımı yakmak zorundaydı? Bu sahneyi biz daha önce de yaşamıştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lilac Wine ,, minchan
FanfictionÇocukluk arkadaşı olan Chan ve Minho, 9 yıl aradan sonra ilk kez bir iş görüşmesinde karşılaşır.