Uyandığımda Minho yanımda değildi.
Ne ara uyuyakaldığımdan da emin değildim açıkçası. En son huzur verici bir sessizlik içinde sarılarak uzanıyorduk. Biraz yorgunduk, biraz birbirimize hasret kalmıştık. İkimizin de fazlasında gözü yoktu.
Huzurluydum, öncesinde yaşadığımız yorgunluk ve onca stres üzerine bu huzur beni anında uykuya götürmüştü sanırım. Gerçekten de çok rahatlamış hissediyordum.
Çift kişilik yatakta rahatça yayılarak gerildim. Güneş daha doğmamıştı, ama gökyüzünün maviliği yavaştan açılmaya başladığı için sabah 5 sularında olduğunu tahmin ettim saatin. Hava epey serindi.
Doğruldum. Üzerimde bir şey yoktu hâlâ, yalnızca muhtemelen Minho'nun örtmüş olduğu bir battaniye duruyordu. Ona göre daha kolay üşüdüğümü bilirdi, kendi nefret etmesine rağmen benim için bulmuş olmalıydı. Gülümsedim.
İçeriyi hiç incelememiştim daha önce. Kısaca bir göz attığımda Minho'nun hâlâ yerleşmemiş olduğunu gördüm. Bavulları dolabın yanında açık şekilde bırakılmıştı, orada çok kalmaya kendisinin de niyeti olmadığını gösterircesine hiçbir şeyi dizmemişti. Birkaç eşyası çantasından çıkmış ve makyaj masası üzerinde bırakılmıştı o kadar. Kalkıp boxerımı giydiğim sırada makyaj masasını inceliyordum, sadece birkaç bakım ürünü duruyordu.
Başımı çevirecekken aynanın kenarına sıkıştırılmış bir fotoğraf dikkatimi çekti. Odasını bu şekilde incelememem gerektiğini biliyordum, doğru değildi. Ama merak etmiştim ve ilk defa hangi davranışın uygun kaçacağı umrumda değildi. Sonuçta böyle bir anda bile çantasından ilk çıkarıp göz önüne koyuyorsa önemli bir fotoğraf olmalıydı. Oraya yönlendi adımlarım.
Fotoğrafı yakından gördüğüm gibi fark etmiş ve şaşkınlıkla kalmıştım. Fotoğraftaki ikimizdik. Sorsanız böyle bir fotoğraf çekildiğimizi bile hatırlamazdım, o ise çıktısını yanında taşıyordu.
Liseden bir fotoğraftı. Üniformalarımız üzerimizde olduğundan bir okul çıkışı çekilmiş olduğunu kolayca anladım. Bir çimenlikte yan yana oturuyorduk, güneşin koyulaşmış turuncu ışıkları yüzümüze vuruyordu. Minho'nun yüzünde kocaman bir gülümseme vardı ve bana doğru yanaşmıştı iyice. Ben ise onu izliyordum.
Her zamanki halimizi öyle güzel yansıtıyordu ki...
Fotoğrafın hangi anda kim tarafından çekildiği ya da bende neden bulunmuyor olduğunu bilmiyordum. Ama Minho'nun bunca vakit yanında taşımış olması çok hoşuma gitmişti. Ondan asla beklemeyeceğim bir hareketti. Gerçi, birkaç gün öncesine kadar benden hoşlanıyor olabileceği de asla tahminlerim arasına girmezdi. Minho son zamanlar oldukça şaşırtıyordu beni.
Ne ara yüzüme yerleştiğini bilmediğim hafif bir gülümsemeyle uzunca izledim fotoğrafı. Lisedeki Chan'a şu an ki hallerimizi anlatsam o da şok olurdu. Çok değişmişti her şey ve ben çok memnundum bundan.
Doğruldum biraz sonra. Odada Minho'ya ait diğer tek şey çantaları olduğundan sıradaki durağım orası olmuştu. Kendi kıyafetlerim ilgimi çekmemişti o an. Minho'nun valize bile sinmiş olan kokusunu üzerimde istiyordum. Zaten aynı beden giyiyorduk, çok aramamı gerektirmiyordu.
Ona çok yakışan mavi, bol paça bir penye alt ve beyaz tişörtte karar kılmıştım. Sık giydiği kıyafetlerdi ikisi de, biraz da o sebepten seçtiğimi inkar edemem. Üzerime onları giydim.
Belki banyo yaptıktan sonra giyinmek daha rahat hissettirebilirdi, ancak tamamının hâlâ karanlık durduğu evde öncelikle Minho'nun nerede olduğunu öğrenmek istemiştim. Telefon ve anahtarını komodinin üzerinde gördüğüm için evden çıkmadığını biliyordum yalnızca.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lilac Wine ,, minchan
FanfictionÇocukluk arkadaşı olan Chan ve Minho, 9 yıl aradan sonra ilk kez bir iş görüşmesinde karşılaşır.