"Bu ne?"
Yaklaşık bir saattir banyoda makyaj yapan Minho sonunda çıkıp beni gördüğü zaman sadece bunu söyledi. Kaşları çatılmıştı. Ben de elimdeki telefonu indirip üzerimi kontrol ettim neyden bahsettiğini anlamak istercesine. Trençkot ve pantolon giymiştim, gayet normal duruyordum.
Bakışlarım geri ona döndüğünde anlamadığımı fark etmiş olmalı, göz devirerek bana doğru adımladı.
"Partiye gidiyorsun Chan, iş görüşmesine değil."
"Başka kıyafetim yok, gelmemi istiyorsan beni böyle kabul edeceksin."
"Ya da," Sırıtarak bavulunu yanıma sürükledi, yatağımda kapağını açarken ben de ona alan tanımak için doğrulup bağdaş kurmuştum. "Benim dolabımın lüksünden faydalanabilirsin."
Çoktan çıkarmaya başladığı kıyafetlere göz attım onunla beraber. Kesinlikle onun kadar heveslenememiştim. Çoğu kıyafeti parlak ve dardı, ben böyle şeyler giyip de rahat bir şekilde etrafta dolanabilecek bir insan değildim. Daha sade ve bol şeyleri tercih ederdim.
Buna tam ters olacak bir pantolon çıkardı biraz sonra Minho, gülümseyerek üzerime tutmuştu.
"Bu sana çok yakışacak."
"Giyecek miyim diye sorsaydın önce bir."
Tavrıma dudaklarını büzmüştü. Tanrım, ne kadar tatlı olduğuna odaklanmamak gerçekten zorlayıcı bir sınavdı. Bilmiş ifadesiyle konuştu.
"Yarışı kaybettiğin için bugün isteklerime uymalısın bence."
"Beni zaten geçeceğin belli olan bir yarışı bu kadar da fırsatına çevirmemelisin bence."
Bunun işe yaramayacağını anlayıp taktik değiştirmek için büzülü dudaklarını düzeltti. Ben de nihayet dudaklarına bakmam için bana sinyal yollayıp duran zihnimle savaşmaktan kurtulmuştum. Ancak diğer büyük sorunum olan pantolon hâlâ elinde duruyordu.
"Pekâlâ, senin tarzın olan bir şeyler bulalım o zaman, biraz sen de alıcı gözüyle bak."
Elindekini bir kenara bırakmış ve benimle birlikte tekrar bavulunu kurcalamaya dönmüştü. Ne var ki diğer kıyafetleri de az önce gösterdiğinden pek farklı değildi.
Ben bir tanesini seçene dek dilinden kurtulamayacağımı biliyordum. O yüzden seçebileceğim en basit seçenek olaraktan dizi yırtılmış bir kumaş pantolonu seçmiştim. Ona uymamdan duyduğu mutluluğu görünce benim huysuzluğum da gitti zaten. Ve üzerime yalnızca beyaz bir gömlek giymeme izin verdi. Bana makyaj yapması karşılığında...
Daha önce hiç makyaj yapmamıştım. Dürüst olayım, Minho'ya gerçekten çok fazla yakıştırıyordum. Ama benim yüzüm buna müsait değil gibi geliyordu. Ya da fazla dikkat çekecekmiş gibi... Hoşuma gitmeyecek diye düşünmüştüm.
Minho daha rahat bir şekilde makyajımı yapabilmek için bizi dipdibe bir şekilde lavaboya sürükleyene dek, öyle düşünmüştüm en azından.
Eşyalarını lavabonun etrafına dizdi. Aynayı arkama alıp lavaboya yaslamıştı beni. Kendi de bacaklarını iki yanıma açarak dibime kadar girdi. İşine odaklanmış o ciddi ifadesi tüm güzelliğiyle yalnız birkaç milim ötemdeydi şimdi. Güzelce kıvrılmış kirpiklerini, ışıkta parıldayan gözlerini, kusursuz yüz hatlarını tüm detaylarıyla inceleyebiliyordum. Yapacağı makyajın tüm gece sürmesini diledim içimden. Anın büyüsü bozulur korkusundan benim bile duyamayacağım kadar ufak nefesler alıyordum.
Konuşkan hali işine odaklandığı zamanlar gözükmüyordu anlaşılan. Tek kelime etmemişti bu yakınlığımız süresince. Bundan memnundum çünkü söyleyeceklerini duyamayacak kadar ona kapılmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lilac Wine ,, minchan
FanfictionÇocukluk arkadaşı olan Chan ve Minho, 9 yıl aradan sonra ilk kez bir iş görüşmesinde karşılaşır.