medyadaki şarkı benim için bu kurguya bir portal gibi, resmen buradaki minho ve chan'ın hikayesini anlatıyor sözleri... ehhh bölümü de kendisini tekrarda dinlerken yazdım o yüzden size de bırakmak istedim<3
iyi okumalar<3xoxoxo
Önceki gün depoladığım tüm enerjiyi bugün şirkette atmıştım.
Çok yorucu bir gündü ilk gün. En fazla işi üstlenmiştik çünkü tüm programın nasıl şekilleneceği bugün belli olacaktı. İyi de iş çıkarmıştık ve programı hazırlamıştık, ama benim de pestilim çıkmıştı işte.
Uzunca esnerken omuzlarımı da biraz gevşetmeye çalıştım. En azından sonunda bitirmiştik. Gerisi güzel bir uykula çözülmeyecek şey değildi.
Şirketten çıktıktan sonra ağır adımlarım nehrin olduğu tarafa yönlendi. Bir yandan telefonuma indirdiğim uygulamadan taksi çağırmaya çalışıyordum. Şirkettekiler güvenli bir uygulama olduğunu söylemişti ama ne kadar karışık bir sistemi olduğundan hiç bahsetmemişlerdi ne yazık ki.
Çok fazla soru soruyordu. Ah, gerçekten... O kadar gereksiz sorulardı ki üstelik.
Sonunda mevcut konumumu istediğinde derin bir nefes verdim. Nihayet asıl sorması gereken şeyleri sormaya başlamıştı.
Gitmek istediğim yeri girdim, bana bir taksi gösterdi. Gelene kadar yaklaşık on beş dakika bekleyeceğimi söylüyordu. Bir kez daha verdim nefesimi. Çok fazla bekleme süresi olduğunu düşünmüş ve o andan bunalmıştım. Ve omzuma dolanan kolu hissettiğim an da o andı. Kaşlarımı çatarak yanıma döndüm.
Benim aksime 32 diş sırıtan Minho yanımdaydı.
"Selam," dedi. Gelmesini beklemiyordum. Şirketten çıkarken onu etrafta görememiş ve çoktan gitmiş olduğunu düşünmüştüm. Yine de şaşkınlığımı belli etmedim.
Bir şey söylemedim. Elini omzumdan itmek için yeltenmiştim sadece, ama Minho onu itmeye çalışan elimi kavradı ve parmaklarını benimkilere kenetledi.
Şok içinde ellerimize bakakalmıştım böylece. Duygularımı belli etmemenin de bir sınırı vardı belli ki. Kocaman açılmış gözlerim resmen bariz şekilde ellerimize kilitlendi bu defa ve öyle kaldım.
Zihnim söylenmemi, etrafta şirketten biri var mı diye kontrol etmemi ya da elimi kurtarmamı bağırıp duruyordu bana. Ama sanki sesler zihnimden değil de metrelerce öteden geliyor gibi boğuktu. Onlara odaklanamadım.
Elimi tutuyordu. Öyle aniden ve durduk yere tutmuştu hem de. Artık o kadar bir yakınlığımız bile yoktu ki...
Minho'nun aklından geçenleri okuyamadığım nadir anlardan birinde olduğumu hissettim. Yanımda gülümseyerek beni izlediğini hissettiğim çocuğun ne planladığını tahmin etmek gerçekten de çok zordu.
"Eskiden bu kadar çok tepki vermezdin elini tutmama."
Sesini duyduğum zaman hipnoz bozuldu. Bakışlarımı ellerimizden çektim sonunda ve önüme döndüm. Minho'ya bakmamıştım. Onun gibi, sanki yaptıkları umrumda değilmiş gibi gözükmek adına yürümeye başladım, o da bana uymuştu. Bir yandan da söylediklerini cevaplıyordum.
"Çocuktuk o zaman. Bir anlamı yoktu."
"Şimdi var mı?"
"Bilmem, var mı?"
Sonunda Minho'ya döndüm. Göz göze geldik anında, o çoktan beni izliyordu çünkü. Bakışlarımız kesiştiğinde gülüşü silindi. Duruldu. Sonunda önüne döndü.
"Sadece eski zamanlardaki gibi." diye mırıldandı. O sırada önünden geçtiğimiz kütüphanede durmuştu bakışları ve konuyu değiştirmesine yardımcı olacak bir şey bulmanın heyecanıyla tekrar konuştu, "Eskiden kütüphaneye gelmeyi çok severdin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lilac Wine ,, minchan
FanfictionÇocukluk arkadaşı olan Chan ve Minho, 9 yıl aradan sonra ilk kez bir iş görüşmesinde karşılaşır.