"Çocukmuşum gibi davranmayı kesecek misin?"
Minho'nun bana uzattığı kaşıktan kaçmaya çalışırken sızlandım. Minho başını iki yana sallamıştı.
"Sen iyileşene kadar hayır. A de."
Sinirli bir bakış yolladım ona. Anlayıp bu muameleyi bırakması gerekiyordu, ancak o hiç umursamadan bana nasıl A diyeceğimi gösterir gibi kendi açmıştı ağzını. Pes ettim ve bir kaşığı daha onun bana içirmesine izin verdim. Zaten inatçılığı baş edilir gibi değildi. Yine de ona karşı koyamıyor oluşumdan ne kadar hoşlandığı gülümsemesinden seçiliyordu.
"Pekâlâ, şimdi de..." Elindeki kaseyi nihayet yanımızdaki komodine bırakınca rahat bir nefes aldım. Sonunda bu işten vazgeçmişti demek. Yaklaşık on dakikadır bebekmişim gibi bana çorba içirdiği için ilgisinin başka bir şeye kaymasından memnundum. Telefondan baktığı şeyin ne olduğunu bana gösterinceye dek en azından...
Aradığı videoyu bulup ekranı bana döndürmüştü biraz sonra. Ne olduğunu bildiği için çoktan gülüyordu o. Ben ise önüme gelen görüntülerle çok daha sesli bir şekilde sızlanmaya başlamıştım. Gözlerim yumulurken başımı arkamdaki yastıklara bıraktım.
Şu an hasta halde yatıyor olmamın sebebi oynuyordu ekranda. Bir önceki gece Minho'yla yaptığımız tüm o saçma çılgınlıklar... Hyunwoo tüm videoları Minho'ya yollamıştı, ne yazık ki, Minho da sabahtan beri onları açıp kahkaha atıyordu.
"Bak, en sevdiğim kısmı geliyor. Birazdan havuza atlayacağız."
Videoyu izlemem için beni dürtüklerken söyledi Minho. Tek gözümü aralayıp ekrana bakmıştım böylece. Bahçe duvarının üzerinde gülüşerek birbirimize bakıyorduk. Minho tişörtünü çıkartmış havada döndürüyordu. Benim gömleğim nerede bilmiyordum bile.
Gerçekten çok utanç vericiydi. İştekiler bu videoları görse nasıl açıklayacaktım? Ya bizim şirkete kadar yayılırsa hele... Tüm itibarım ve saygınlığım bozulurdu.
Minho'yla ellerimizi kenetleyip havuza atladığımızda videodakilerden büyük bir alkış ve kahkaha yankılanmıştı. Etraftakiler sıçrattığımız sudan kaçınmak için geriliyordu. Bazıları ise tam tersine yaklaşıp bizim ardımızdan havuza atlamıştı. Videonun ilerleyen kısımlarında onlardan bazılarıyla deve güreşi oynadığımız bölümler de vardı. Sabahtan beri en az beş kere izlediğimiz için biliyordum.
Somurtarak telefonu Minho'nun elinden çektim. Minho sızlanmıştı bana.
"Ya, dursana. Tam da kaslı kollarınla beni omzuna alacaktın. Çok etkileyici gözüküyorsun orada, izlemeni öneririm."
Gülmesine karşın göz devirdim. Ekranını kapadığım telefonu komodinin üzerine bırakmıştım. Minho da itiraz etmedi bu defa. Oturduğu yerden biraz daha bana doğru kaymış ve yatakta yanıma uzanmıştı. Dar yatakta şimdi iyice dip dibe olduğumuz için biraz gerilemeye çalıştım. Ancak arkamda yer yoktu.
Kontrol etmeyi bırakıp önüme döndüm sonunda. Minho'yla göz göze gelmiştim. O rahat bir şekilde başını eline yaslamış beni izliyordu. Her zaman, her konuda bu kadar rahat olmak zorunda mıydı?
Ben de umursamıyor gibi görünmeye karar verdim. Aklımdaki asıl şeyi söyleyerek yakınlığımıza olan ilgimi dağıtmıştım.
"Bu videoları iştekiler görürse?"
Minho güldü.
"Ne kadar eğlendiğini görüp aslında robot olmadığını fark ederler diye mi korkuyorsun? Aman tanrım, ya seni daha çok partilere davet ederlerse?" Sahte tedirginliğiyle bana doğru eğildi. Yapma şunu, diye düşündüm, ne kadar yakın durduğumuzla ilgilenmemeye çalışıyorum. O ise gerçekten ilgilenmeyerek dalgasına devam ediyordu. Gözleri genişlemişti, "Ya sen de gerçekten hayattan keyif almaya başlarsan?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lilac Wine ,, minchan
FanfictionÇocukluk arkadaşı olan Chan ve Minho, 9 yıl aradan sonra ilk kez bir iş görüşmesinde karşılaşır.