Bölüm smutla bitiyor, hoslanmayanlar varsa basladıgı yerden itibaren bölümü gecebilir 😋😁🙆✨💕👍
xoTelefonumdaki konumda, bir apartman dairesinin en üst katındaki demir kapının önündeydim. İçerde olduğuna emin olsam da Minho inatla kapıyı açmıyordu. Ben de seslenmekten vazgeçmiyordum. Sinirimi yansıtacak kadar sert bir şekilde kapıyı yumruklamaya başladım. Şu an onunla konuşmadan hiçbir yere gitmezdim ve bence o da farkındaydı bunun.
"Minho!"
Seslendim tekrar. Tüm apartman uyanacaktı belki ama umrumda değildi. Kapıya alacaklı gibi vuruyordum.
Biraz sonra oldukça ani bir şekilde açıldı kapı. Yumruğum havada, ben nefes nefese kalmıştım.
Minho tüm sakinliğiyle karşımda dikildi ve söyledi.
"Elin acıyacak, yapma."
Olduğum şekilde kalmış, oldukça kırgın bir bakış yollamıştım ona.
Yumruğum pes ederek yanıma düştü. Şimdi mi beni düşünüyordu gerçekten?"Bana yalan söyledin," dedim toparlanıp. Kapıyı yüzüme kapatmasına imkan bırakmadan içeri adımlamıştım. Ben ona adımlayınca o da geri adımladı.
Kapıyı arkamdan kapatan ben oldum, dönüp bakmamıştım bile. Üzerine doğru adımladım ve yüzünün dibine girmişken devam ettim.
"Sana yalan söylediğim için bana kızdın ve sonra gelip bana daha büyük bir yalan söyledin."
"Beni bir haftadır aptal yerine koyuyor oluşunu neden atlıyorsun?" O da bana çıkışmaktan geri durmamıştı. "Ya bir de her yere peşinden koştum bir şeye ihtiyacın olur diye, sana almanca öğretmeye çalıştım... Nasıl sana zor gelmedi beni öyle boş yere çabalarken izlemek?"
"Seni aptal yerine koymuyordum Minho."
"Ya tabii!" Benim bir açıklama yapmama izin vermeden araya girip kendi devam etti. "İşle alakasız bir mesajı bile almanca olduğu için bana yazdırtırken ne yapıyordun acaba, bana pratik mi yaptırıyordun? Ana meslek dalım değilmiş gibi! Yine yetemedik sanırım Bay Bang her konuda mükemmel Chan'a!"
"Sadece seninle vakit geçirmeye çalışıyordum! Almanca konuşurken tatlı duruyordun ve tamam, itiraf ediyorum, biraz pratik yapmış da olurdun işte."
Hoşnutsuz bir gülüş bıraktı. Sinirden burnumdan soluyordum ve o da kızgınlığından ağlamak üzereydi.
"Ya, bak, zaman geçti ama hiç değişmemişiz. Aynı lise anılarımız ya! Yine benim en azından senin beş adım gerine yetişmek için günlerimi, aylarımı verdiğim bir konuda geliyorsun ve kendi dalım bile olsa ben senden yardım almak zorunda kalıyorum. Kendi başıma verdiğim çaba neye yarar zaten! Senin kadar iyi olacağım ya sanki!"
"Yardımıma ihtiyacın olduğunu söylemedim, Minho. Sana yancılık da yaptırmıyordum. Seni benim ikincim olarak da görmedim, altım olarak da görmedim. Neden benimle bu kadar yarışıyorsun? Komşunun oğlu muyum ben kuzenin miyim, sınıf arkadaşın mıyım okulda düşmanın mıyım? Neden ben rakibin olmak zorundayım?"
"Olay rekabet değil, Chan. Olay benim ve hiçbir zaman sana denk olamıyor olmam. Sürekli bana böyle hissettiriyor olman. Ya etme bana yardım işte! Tamam yetişemiyorum ben sana kabul ettim ben bunu sen de et!"
"Ya aptal çocuk, ben seni yeterince iyi görmedim de tecrübe edin diye torpille mi getirdim bu geziye? Buraya gelmesen başka işe zaten davet edilirdin! Ben almanca biliyordum diye sen işe yaramaz olmuyorsun, sen bu işi hakkınla girmiş almıştın çoktan! Ama ben bu işi benimle yapmanı çok istedim çünkü seni deli gibi özlemiştim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lilac Wine ,, minchan
FanfictionÇocukluk arkadaşı olan Chan ve Minho, 9 yıl aradan sonra ilk kez bir iş görüşmesinde karşılaşır.