"Her ne kadar bunu yaşıyor olsak da bu, kendini yalnız hissetmeni sağlıyor. Yalnızca senin için öleceğimi bil. Bebeğim, senin için ölürüm, evet."
Yatakta dönüp minik bir mırıldanmayla yastığımı sarıldığım sırada bir kalemin kağıda sürterek çıkardığı sesler yüzünden yüzümü buruşturup gözlerimi ışığa rağmen araladım. Uykulu olduğumdan seyrek kirpiklerim arasından görmüştüm onu. Yüz üstü uzanmış, yumruk yaptığı elini çenesinin altına yaslamış bir şekilde deftere bir şeyler çiziyordu. Toz pembe saçları önüne geldiği için göremiyordum yüzünü tam olarak ama burnunun kıvrımını, dudaklarının şeklini artık ezberlemiştim çünkü sabah ışığındaki görüntüsü aklımdan çıkamayacak kadar güzeldi.
Jimin'in kalemi aniden durduğunda yüzünü yumruk yaptığı çenesinden kaldırarak defterinin yanında dinlenen elime kısa bir bakış attı ve kalem tutan elini benimkine doğru hareket ettirdi. Kalemin ucu yumuşak bir şekilde elimin üzerine değdiğinde hemen geri çekmiş ve bakışları gözlerimi bulmuştu. Uyandığımı hissettiğini sanmıyordum çünkü açık gözlerimi görmek irkilmesiyle sonuçlanmıştı. Ama çabuk toparlanıp doğrularak bağdaş kurduğunda ben da ona eşlik etmiş, doğrulup sırtımı yatak başlığına yaslamıştım.
"Günaydın." dedi yavaşça "Garip." dedim ben de gözlerimi kısarak. Genelde konuşmalarımız düz ve yüzeysel ilerlemezdi hep bir diklenmeyle başlardı. Sonra üzerindeki bana ait olan kıyafetleri görmem bu garipliği nasıl yok edeceğimle ilgili kurdumu harekete geçirdi "En son eşyalarımı toparlayacağım demiştin, neden üzerinde bana ait kıyafetler var?"
Dudak büküp küçük omuzlarını silkti ve eliyle üzerindeki tshirtü tutarak konuştu "Eşyalarımı topladım ama kıyafetlerimi toplamadım. Seninkileri giymek kulağa daha cazip geldi."
Yine yapmıştı işte. Yine ona diklenmemi kafamı uçuracak bir kelimeyle savuşturmuş ne diyeceğim hakkında en ufak fikre sahip olmamı engellemişti. Sadece... Tanrım... Bunu yapması gerçekten sinir bozucuydu. Elimi kolumu bağlıyordu ona karşı.
"Jimin... Cidden, ne yapmaya çalışıyorsun?"
Derince bir nefes aldı ve dudağını dişleyerek bana bir süre baktı. Aklını okumak istedim çünkü bana bakarken kafasından milyon tane şey geçtiği gözlerinin parıldamasından ve feromonlarının stresli bir şekilde etrafa saçılmasından belli oluyordu. Kontrolsüzce burnuma dolan kokusu yüzünden kurdumu kilitli olduğu yerden neredeyse çıkartacak, kızgınlığımı aniden harekete geçirecekti, neredeyse, çok yakındım o ana ama stresli oluşu yüzünden o his kaybolmuştu.
Alt dudağını serbest bırakıp bakışlarını kucağındaki ellere çevirdiğinde sonunda konuşma cesareti bulmuş olacak ki gözlerini yeniden bana çevrilmişti "Sana bayıldığımı söylemiştim. Bunu kabullenip dile getirmek zaten zorken daha fazlası için kelime seçemiyorum, alfa. Ama bunun aşk olmadığını biliyorum. Aşk... Fazla basit. Bu şey ise..." durdu ve yutkundu, doğru kelimeyi arıyordu ama ben çoktan uçmuştum. Sonunda o kelimeyi bulduğunda bir çırpıda döktü dudaklarından "Çok daha... Öte?"
Daha önce hayatımda birkaç kez aşk itirafı almıştım ve tüm bunların hissi bende farklıydı, genelde pek umursamaz geçerdim çünkü takıldığım insanlar beni bilirdi, nasıl olduğumu, ama tam şu anda gerçekleşen benim nasıl bir karaktere sahip olduğumu sorgulatacak cinstendi. Çünkü hayatımda ilk kez kalbimin teklediğine şahit oluyordum. Jungkook haklıydı, kelimelerine gerek yoktu. Park Jimin, bazı şeyleri sıfır çabasız yapabilme yeteceğine sahipken kelimeleri kullanmayı tercih edip beni daha fazla şaşkınlığa uğratmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Counterclockwise | Yoonmin
FanfictionBir kum saatinin içindeki kum aksa da tükenmez, tükenmediği gibi size geri döner. - Yoonmin x Omegaverse 19.06.2021