25| Sands & Clocks

2.8K 325 398
                                    

"Nerede tükettin ömrünü? Bir hareketin hatırası, bir tutkunun işareti, bir maceranın parıltısı, güzel ve firari bir cinnet - geçmişinde bunların hiçbiri yok; hiçbir sayıklama senin ismini taşımıyor, seni hiçbir zaaf onurlandırmıyor

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Nerede tükettin ömrünü? Bir hareketin hatırası, bir tutkunun işareti, bir maceranın parıltısı, güzel ve firari bir cinnet - geçmişinde bunların hiçbiri yok; hiçbir sayıklama senin ismini taşımıyor, seni hiçbir zaaf onurlandırmıyor. İz bırakmadan kayıp gittin; senin rüyan neydi peki?

Yitirmek, kaybetmenin eş anlamlısı derler fakat bence değildi. Bir şeyi yitirirseniz onu geri getiremezdiniz, fakat kaybolan bir şeyi yeniden bulunabilir. Bunun basit örneğini Jungkook öldüğünde yaşamıştım ben. Tuhaftı, bir daha ulaşamayacağım bir yerde olması, ona olan sevgimin eksik oluşunu, asla gösteremeyeceğimi kabullenmek... Hayatta olsaydı ile başlayan cümleler onu ne kadar çok sevdiğimi fark etmemi sağlamıştı ve bununla birlikte bir kabullenme sürecine girmiştim. Hatıralarıyla avunmuş, birkaç kez gülümseyerek göz yaşı dökmüştüm. Jungkook'u yitirmiştim ben, ona olan değerini hiç gösterememiştim bir arkadaş olarak ama tam orada, şu an bulunduğu yerde içimdeki hisleri bildiğini bilmek az da olsa huzur veriyordu bana.

Kaybetmek ise... Dediğim gibi, bir şeyi kaybederseniz bulabilirdiniz ve ben buz gibi bedeni kucağıma aldığımda biliyordum ki onu kaybetmekle yitirmek arasında bir noktada, ince bir ipin üzerinde yürüyordum. Hayatımın bulunduğum noktasında o kadar çok  şey yitirmiştim ki bunun hissini kelimelerle tarif edemeyecek kadar beceriksizdim. Kelimelerle aram yoktu zaten, ben kendimi kanıtlamayı, bir şeyler göstermeyi becerirdim ve bu durumda da en iyi yaptığım şey, tam olarak onu kollarım arasına almaktı. İnsan kaybetmekten korktuğunun değerini bilirdi, dönüm noktam Jungkook'tu benim, o beni kendime getirmiş eğer yine bir şeyleri yitirirsem hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını anlamamı sağlamıştı. Ardından bıraktığı araştırmalar olmasa dönülmez boyutta zarar görecektik ve bu tamamen benim yüzümden olacaktı. Jimin'i kurulun yapıldığı bahçede yere düşerken gördüğümde ona doğru koşarken çok daha iyi anlamıştım onu kaybetmekten yitirmeye geçiş yapıyor olduğumu.

Hatalar yapmıştık, incitmiştik ve incinmiştik de, belki benim belki de onun hatası daha fazlaydı ama nihayetinde sonuca baktığımda dünyanın adaleti mi denir yoksa tanrının adaleti mi bilinmez, doğasında güçsüz olan her zaman daha fazla acı çekerdi. Bunu bana Jungkook söylediğinde pek umursamamıştım, çiçeklerimizi soldurursam onun daha çok incineceğini biliyordum ama her şeyin bir iplik gibi çözüldüğü o gün, babamın çalışma odasında başka gerçeklerle yüzleşmiştim.

Ellerimin arasındaki buz gibi beden yüzünü göğsüme daha çok gömerek ağlamasının şiddetini arttırdığında onu kendime biraz daha bastırmıştım. Bundan nefret ettim, bana sığınmasına bayılıyordum, kollarımın arasında oluşunun verdiği his için ölebilirdim ama bu şekilde değil, bu istemediğim bir şeydi. Tam orama başını koyduğunda döktüğü yaşlar pişmanlık adı altındaki acı yaşlar olmamalıydı tam aksine, sevgi dolu olmalıydı.

Bize doğru gelen hasta bakıcısına her şeyin kontrolüm altında olduğuna dair bir baş sallamasıyla işaret vererek geri kalmasını sağladım ve başının tepesine bir öpücük kondurdum Jimin'in. Küçük elleri kazağımı yakaladı ve sıkıştırdı ağlarken, minicik kalmıştı kucağımda, zaten omegalara özgü minikliği vardı ama iki aydır düzensiz beslenmesi, yediklerini çıkartması, kurdunun onu bir başına bırakması yüzünden çok fazla kilo vermişti.

Counterclockwise | YoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin