3

29 3 4
                                    

Chaeyoung'la ben Le Chat Noirda güzel bir akşam yemeği yedik, erken yattık ve sabah taksiyle limana gittik. Gemiyi uzaktan gördüm. Kalbim pırpır etmeye başladı. Bu benim ilk gemi yolculuğumdu. Chaeyoung'un ikinciydi. Birincisi, denizin onu hasta ettiğini anladığı yolculuktu. O ve erkek arkadaşlarından biri üniversitedeyken birlikte Akdeniz turuna çıkmışlardı. Ama bu konuyu düşünmemeye çalışıyordum. Sonuçta çocuk onunla evlenmemişti. Ben evlenmiştim. Chaeyung ceketinin cebini karıştırdı ve pasaportlarını, seyahat belgelerimizi çıkardı. Sonra elini bacağıma koydu. "Yolculuğun ilk kuralı, Titanik'ten asla ama asla bahsetmemek," dedi. 

"Tabii ki," dedim. "Diğer kural?" 

Sırıttı. "Her gece yarısı çikolata standına uğramak." 

"Bunlar benim uyabileceğim kurallara benziyor," dedim. "Deniz tutmayacak seni, değil mi?" 

"Hayır," dedi. "İlaç aldım yanıma." Bir an için panikledi ve çantasına uzandı. "Şimdi bir tane alsam iyi olur, vücuduma karışması için." 

Valizinin ön cebindeki şeyleri araştırmasını izledim. Sonra pes eder gibi geri çekildi. "Süper, sanırım oteldeki banyo tezgahının üstünde bıraktım," dedi. 

"Yapma ya," dedim. "Gemide Dramamine vardır bence. O işe yaramaz mı?" 

Kafasını salladı. "Eh işte," dedi. "Ama o ilaç beni sersemletiyor." 

"Gerçekten mi?" 

Başını salladı. "Zombiye dönüşüyorum." Kaşlarımı çattım. "Gemi yolculuğunun üçüncü kuralı, karını zombiye dönüşmekten kurtarmak için bir yol bul." dedi. Sonra da başını omzuma yaslayarak, "Kusura bakma," diye mırıldandı. 

"Hey," dedim. "Yine de çok eğleneceğiz." Zorlama bir şekilde gülümsedi. "Tabii ki." Deniz tutmasını önleme iddiaları bir yere kadardı. Chaeyoung yolculuk başladıktan sonra dört saat içinde iki kere kustu. Bu yüzden pes etti ve bir Dramamine aldı. Bunun biraz faydası dokunmuştu, ikinci gün kusması geçti. Şöyle söyleyeyim: Yan kamaramızdaki çift adına gerçekten çok üzülmüştüm. 

Denizde üçüncü günümüzde, Chaeyoung kendini güvertede benimle birlikte kokteyl içecek kadar iyi hissettiğine karar verdi. Önceki kırk sekiz saati güvertede yalnız volta atarak geçirdiğim için bu habere sevinmiştim. Yaramaz bir gülümsemeyle, "Pina colada kokteylinin mide bulantısına iyi geldiğini okumuştum," dedim. Chaeyoung, "O zaman en sağlamından bir tane söyle bana," dedi. Başına bir şapka takıp güverte kartını şortunun arka cebine soktu. Sonra elimi tuttu. Koridordan asansöre doğru yürürken, "Bu kadar uzak kaldığım için kusura bakma," dedi. "Balayımızla ilgili romantik hayallerim muhtemelen böyle değildi." Sabırlı bir gülümsemeyle, "Sorun değil," dedim. "Senin de elinde değil." 

Barda durduk ve iki pina colada söyledik. Sonra bunları güvertede güneşli bir yere götürdük. İki şezlong boştu. Kokteylimden bir yudum aldım ve ılık minderlere uzandım. Chaeyoung, "Burası harika, değil mi?" dedi. "Evet," dedim. "Aslında eve gitmek bile istemiyorum." 

"Büyükannen düğünde ne demişti?" 

Büyükannemin sözcüklerini hatırlayınca kalbim hızla çarptı. "Hatırlamıyorum," diye yalan söyledim. Sonra içkime uzandım. Chaeyoung sırıtarak, "Ben hatırlıyorum, dikkatli olmamızı, büyükbabanla balayı için gemi seyahatine çıktıklarında babana hamile kaldığını söylememiş miydi?" Gergin bir şekilde gülümsedim. Sonra oradan geçen bir garsondan ikinci kokteyli istedim. Yanımızdan çekici bir çift geçti. Kadının siyah kıyafetinin altındaki büyümüş karnını fark ettim. Chaeyoung bana doğru döndü. "Biliyorsun," dedi. "Bu meseleyi pek konuşmadık... Aile kurma meselesini. Açık açık konuşmadık. Ama olsa çok güzel olmaz mı?"

Lost In Paradise \\ sebaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin