24

8 1 3
                                    

"Merhaba, Baekhyun," dedi Connie ertesi sabah telefon açtığında. "Yeni yurdunda ilk gecen nasıl geçti?" 

Biraz halsizce "İyi," dedim. "Teşekkür ederim." 

Geçen gece kendi kendime ağladığımı, Chaeyoung, Sehun ve hastanede Sehun'un ölü kocası rüyalarıyla perişan olduğumu söylemedim. "Sana birkaç şey söylemeyi unuttum," dedi, sesi neşeli ve kaygısızdı. "Çalışma odasındaki masanın üstünde sana bir dizüstü bilgisayar ve cep telefonu bıraktım. Tüm programlar yüklendi ve çalışmaya hazır. Ah... Ve garajda kendi araban var. On numaralı park alanında gri cip. Anahtarları mutfak tezgahının üstünde." 

"Teşekkür ederim," dedim. "Para transferi için bir banka hesabı açtırsan iyi olur."

Ayaklarımı yatakta gerdim ve güneş ışığı yatak odası penceresinden içeri girerken gözlerimi kısarak baktım. "Bugün yaparım." Yakında bir milyoner olup yeni hayatıma başlayabilecek bir param olacağı için heyecanlanmalıydım ama öyle değildim. Kendimi biraz olsun heyecanlı hissetmiyordum. Para, kaybettiklerimi geri alamazdı. Ayrıca ulaşmak istediğim şeyi de alamaz gibiydi. "Peki, öyleyse, yardımcı olabileceğim başka bir şey var mı, tatlım?" 

"Evet," dedim, elimi belime koyarak. "Doktora gitmeliyim." 

"Ah," dedi. "Her şey yolunda mı? Teknede seni muayene eden doktorun iyi durumda olduğunu söylediğini hatırlıyorum." 

"Evet, evet," dedim. "Ben iyiyim. Ama bu... özel bir mesele."

"Anladım," dedi, boğazını temizleyerek. "Swedish Hospital'daki tanıdıklarımızın seni aramalarını sağlayacağım." 

"Teşekkür ederim," dedim ve telefonu kapattım. Güneş gözlükleri ve fötr tarzı bir şapkayla gizlenerek dairenin altındaki kafeden double espresso ve kepekli kek aldım. Kimse beni tanımıyor gibi görünüyordu. Bunu anlayınca rahatladım. Kekimi bitirdim, sonra da garajda beni bekleyen arabayı buldum. Tam da Connie'nin tarif ettiği yerdeydi. Caddeye dikkatli bir şekilde çıktım. Bir arabanın direksiyonuna geçmeyeli sadece birkaç yıl olmuştu ama dişlerimi fırçalamak, saçlarımı şampuanlamak, restoranda yemek siparişi vermek gibi uzun zamandır yapmadığım şeylerde olduğu gibi, uzun zaman önce öğrenmiş olmama rağmen araba kullanmak da bana yabancı geldi. Kendimi paslanmış hissettim. Karşıdan karşıya geçmekte olan bir çifte neredeyse çarpacakken frene asıldım. "Üzgünüm," dedim onlara, adrenalinle kalbim çarparken. Adam bana kaşlarını çatıp kolunu karısının ya da kız arkadaşının beline sardı ve yürümeye devam etti. Derin bir nefes aldım ve Dördüncü Cadde'ye döndüm. Yapmam gereken bir sürü iş vardı. Bir banka hesabı açtırmalıydım ve bunun gibi binlerce işim vardı. Ama bir şekilde kendimi sağa, eski evime dönerken buldum. Biliyorum, yapmamalıydım. Ama görmeliydim. Daha önce benim olan, Sunnyside Caddesi'ndeki evde beraber nasıl yaşadıklarını görmeliydim. Caddeye yavaşça girdim. Chanyeol'le karşılaşmak istemiyordum. Onu görmeyi kaldırabilecek durumda değildim. Şimdi değil. Belki hiçbir zaman böyle bir gücü kendimde bulamayacaktım. Ve işte, orada, göründü. Önünde kendi ellerimle düzenlediğim gül bahçesinin olduğu beyaz ev. Kiremit rengi saksılarında beyaz sardunyalar keyifsiz görünüyordu. Chanyeol onları benim gibi mi suluyordu? Chaeyoung'un arabası, ikinci el aldığı ve içine yeni bir müzik seti koyduğu mavi Land Roverı yoldaydı. Walla Walla'ya yaptığımız bir seyahatte yolda Michael Jacksonın "Thriller" albümünü dinlemiştik. Camlar açık, son ses. Chaeyoung'u ön verandaya geçerken gördüğümde kalbim daha hızlı atmaya başladı. Kot pantolon ve lacivert bir kazak giymişti. İyi görünüyordu. Her zaman iyi görünürdü. Chanyeol arkasından onu takip ediyordu. Bahçedeki bir şeyi gösterdi. Kahkaha attılar. Chanyeol içeri doğru yürüyüp elinde en minik, en meleksi çocukla geri döndü. Platin sarısı saçları vardı ve sarhoş denizciler gibi ailesinin arksından tıpış tıpış gidiyordu. Tam yere devrilecekken Chaeyoung onu kollarına aldı ve göbeğine muzır bir öpücük kondurdu. Çocuk kahkaha atmaya başladı. Chanyeol, Chaeyoung'un beline sarıldı. Kalbim öyle çarpıyordu ki zonklayan bir acı duyuyordum. Onlar Chaeyoung'un Land Rover'ına atlarken onların üçlü mutlu aile tablosunu izliyordum. Muhtemelen kahvaltı için bir yerlere gidiyorlardı. Araba gittiğinde, benimkini sokaktaki boş alana çektim. Kendime hakim olamadım, dışarı çıktım. Yine kendime hakim olamadım ve daha önce benim olan eve doğru yürüdüm. Bahçeden geçerken ellerimi beyaz güllerin üzerinde gezdirdim. Bunları kendim dikmiştim. Altındaki çimden çit büyümüş ve tam da beklediğim gibi orayı doldurmuştu. Zambaklar her yeri kaplamıştı. Biraz inceltilse iyi olurdu. Sonra ön verandaya giden merdivenleri tırmandım ve ön kapıdaki küçük pencereden içeri göz attım. Duvarda mavi kelebek vardı. Palm Springs'te bulduğumdaki çerçevesindeydi. Sanki bir asır önce gibiydi. Ağır ağır yutkundum, gözyaşlarımı tutmaya çalıştım. Arkamdan sokakta bir arabanın durduğunu duydum vegeri döndüm. Yine Chaeyoung'un arabasıydı. Geri dönmüşlerdi. Motor boştayken arabadan indi. "Baekhyun," dedi. Chanyeol sürücü koltuğundaydı. O da beni gördü. "Üzgünüm," diye mırıldandım. "Ben..." 

Lost In Paradise \\ sebaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin