15

17 1 0
                                    

Sehun'un ağaca attığı çentikler gittikçe artmıştı, ağacın yarısını kaplamıştı. Üç aylık kuru hava yerini yağmurlara bırakıyordu. Daha iyi bir baraka yapmaya karar verdik. Gemiden kampa taşıdığımız alet ve keresteleri kullanarak ilkel bir ev yapmaya günler harcadık. Dört duvar ve bir çatı. Kapısı bile vardı. Sehun'un gemiden aldığı menteşeleri kullanmıştık. Sehun'un sakalları iyice uzamıştı. Artık ikimiz de daha zayıftık. Bronzlaşıyorduk ama anlam veremediğim şekilde yine beyaz ten rengimize geri dönüyorduk. Geçen gece ateşin başında, "Eve vardığımızda Ada Diyeti'ni pazarlayarak milyonlar kazanabiliriz," demiştim. "Bir düşün," dedim. "Milyonlarca zengin, bilinçli kadın protein tozlarını ve gittikleri sporu, kızarmış karınca, kurutulmuş mango ve güneş altında çalışma uğruna bırakıyor." Sehun gülümseyerek, "New York Times çok satanı olacağı kesin gibi duruyor," dedi. 

Artık evden pek bahsetmiyorduk. Adadan kurtulma fikri her günbatımında daha da uzaklaşıyordu. Ben hala uçakları gözlüyordum ve gemi görürüm diye ufka bakıyordum. Gelen giden yoktu. Günlerimizi saçma oyunlarla doldurduk. Yiyecek topladık. Geceleri birbirimize sarıldık ve yıldızlara baktık. Tanınmamış takımyıldızlarına kendi seçtiğimiz isimler vererek zaman geçirdik. Bir tanesine ilkokul dördüncü sınıftaki öğretmenim Bayan Parkın adını vermiştim. Sehun da solgun yıldızlardan oluşan küçük bir gruba çocukken sahip olduğu köpeği Vivinin adını vermişti. Bir gece yağmur yağmaya başlayınca Sehun'la hemen barakaya, daha doğrusu "yeni eve" koştuk. Oraya bu adı vermiştik. Kafamı çimden yaptığım yastıklardan birine yasladım ama başımın altına sert bir şey geldi. "Bu ne?" dedim. Doğruldum ve karanlıkta el yordamıyla incelemeye başladım. Elim düz kaya gibi bir şeye değdi. Aslında bir sürü vardı. Bir tanesini elime aldım. Hemen elimden alarak, "Bunları görmemen gerekiyordu," dedi. 

"Neden?" 

"Sana sürpriz yapacaktım," dedi. "Artık tam olarak bir sürpriz sayılmaz," dedim. 

"Peki, tamam," dedi. "Noel'de de böyle misin, sürekli hediyelerini önceden mi açarsın?"

Güldüm. "Sus, söyle hadi!"

Yastığın arkasından kuma gömülmüş bir yığın taş çıkardı. Birkaç tanesini göstererek, "Bunları topluyorum," dedi. Ay ışığında taşların renklerini seçebiliyordum. Pembe, açık yeşil. "Çok güzeller." 

"Sana bir mozaik yapacağım." Duygulanarak, "Vay canına," dedim. "Nasıl yapacaksın?" 

"Adanın diğer tarafında çam ağaçları var. Çam özünü kullanarak reçine yapabilirim diye düşündüm. Sonra bunu gemiden alacağım kömürle karıştırarak yapıştırıcı yapabilirim. Eskiden Koreli yerlilerin yaptığı gibi." Gülümsedim. "Hangisinden daha çok etkilendim bilmiyorum. Koreli yerliler gibi yapıştırıcı yapmayı bilmenden mi yoksa benim için özel bir hediye planlamandan mı?" Eline uzandım. "Teşekkürler." Birlikte uzanırken beni yumuşak bir şekilde öptü. Ama kafamın altında bir şey hissettim ve onu almak için kıpırdandım. Gemiden getirdiğim mektup tomarını görünce, "Ben bunları tamamen unutmuştum," dedim. Sehun doğrulup gemide bulduğumuz gaz lambasını Edward Gunther'ın valizinde bulduğumuz kibritlerden biriyle yaktı. "Yüksek sesle okuyayım mı?" Sırıttı. "Masal anlatır gibi mi?" Gülümseyerek, "Evet," dedim ve ilk mektubu çıkardım. 

2 Kasım 1917 

Sevgili Maxy 

Sana mektup yazmak bile bana çok yanlış geliyor. Gittiğin akşam işlerin bu kadar ileri gitmesine izin verdiğim için çok utandım, Bob adına utandım. Ama çok güzeldi ve seni aklımdan çıkaramıyorum. Max, bütün bunlar çok kafa karıştırıcı. Biliyorsun bu yaza ağabeyinle evleniyorum. Kilisede yürüyüp ölene kadar onu sevmeye yemin etmem gerek. Ama kalbim bir başkasıyla atıyorken bunları nasıl yapacağım? Kalbim seninleyken? Merak etme, Bob bilmiyor. Bu gece beni The Palmsta akşam yemeğine götürecek. Beğenmeyeceği bir elbise giyeceğim. Biliyorsun abin böyle şeylere önem vermez. Onun dikkatini sadece işleri ve sigara çeker. İçten davranmak için elimden geleni yapacağım ama bu süre boyunca seni düşünüyor olacağım. Bu çok kötü ama aynı zamanda çok heyecan verici. Yatak odamda, mutfağın üstündeki odada, bana aşağıdan el salladığın yerde oturuyorum. Sen denize açılmadan önce seni o son gördüğüm yerde. Radyoyu açtım ve tek başıma müzik dinledim. Divanda öyle çok ağladım ki annemin en sevdiği dantelli yastıkta leke bıraktım. Max, seni bir daha görebilecek miyim? Görmek için dua ediyorum. Lütfen bana yaz ve bana beni düşündüğünü söyle.

Lost In Paradise \\ sebaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin