Okuldan gelip çantamı yatağın dibine fırlattım. Yüzünü görmeyeli aylar olmuştu. Rahatsız etmeyeyim diye arayamıyordum da. Ailemle konuşsam, yemeğe çağıralım desem yine imalı bakışlarını atacaklardı. Zaten babam yorgun argın geliyordu eve. Bir de misafir çağıralım diyemezdim.
Derin nefes alıp yüzümü sıvazladım. Parmağımdaki yüzük burun kemiğimi acıtırken gülümsedim. Benim parmağımda vardı ama onunkinde yoktu. Doğum günümde vermişti bu siyah yüzüğü. En son da doğum günümde görmemiş miydim zaten gül yüzlümü? Sekiz ay olmuştu. Koskoca sekiz ay.
Bazen okuluna gitmek esiyordu kafama. Ama yine rahatsız olacak diye elim kolum bağlı oturuyordum. Pek de sıkmak istemiyordum. Belki sevmiyordu? Duygularından emin değildi? Eğer öyleyse yanına sürekli gitmem canını sıkardı. Ve bu benim en son isteyeceğim şey bile değildi...
Kapı tıklatıldığında 'gel' dedim. Annem ve önündeki Aylin odama sızdılar. Okuldan gelince sinirden yanlarına gitmeyi unutmuştum tabii.
Annem yanıma gelip yüzümün halini görünce kaşlarını çattı. Yakalandık desenize.
"O gözlerine ne oldu öyle? Kan çanağına dönmüş. Saçların da bir dağınık, yüzün kıpkırmızı. İyi misin sen?"
Bir yandan dediklerini dinlerken bir yandan bacağıma sarılan Aylin'in saçlarını okşuyordum.
"İyiyim anne, biraz sıcak bastı, bir de sinir derken."
"Öncelikle ocağın ortasındayız birtanem ne sıcağı? Ve sen neden sinir oldun bakayım?" deyip yatağıma kuruldu bir güzel. Bu iki kızla başım dertteydi. Hatta üç! En çok da üçüncüsüyle başım dertteydi.
"Pek de önemli değil aslında endişelenme. Melek, kaç ay oldu göremiyorum." dedim başım eğik. Annemle bu konuları bile utanarak konuşuyordum.
"Abi, sen çok mu seviyorsun Melek Ablamı?" diyen Aylin ile güldüm. Yatakta tepinen prensesimi durdurup bacağımın üzerine oturttum.
Ben orta sona giderken o ilkokula gidiyordu. Bu sene düzgün bir lise kazanacağım diye ilgilenemiyordum onunla.
"Eren, Aylin doğru söylüyor. Bu sevgin aşırı değil, değil mi?" dedi biraz korkarak. Elini de bacağımın üzerine koymuştu. Ah, bu kadını da çok seviyordum. Arkadaşım gibiydi adeta. Gepgenç duruyordu hala.
"Bilmiyorum annem. Aşırı değildir herhalde. Aşırı olsa onu düşünmeden okuluna gider, telefonda arayarak rahatsız edip dururdum değil mi? Ama ben rahatsız olacak düşüncesiyle telefonun kişiler kısmına bile giremiyorum."
"Bu yaşta bu kadar düşünceli olman çok hoşuma gidiyor çocuk. Acaba ben yetiştirdim diye mi yoksa düşündüğün kişi sevdiğin diye mi bilmiyorum." dedi yine arkadaş edasıyla. Bazen annelikten çıkıp benim yaşıma iniyordu.
"Ne yapacağım ben?" dedim yanımdaki kadına. Gerçekten ne yapmam gerekiyor bilmiyordum ve bana yardım edecek tek kişi oydu.
"Öncelikle sabırlı oluyorsun. Bol bol dua ediyorsun ileride mutlu olmanız için. Özlemine gelecek olursak, bir yemek ayarlamaya çalışacağım. Hatice ile hallederiz." dediğinde dayanamayıp yanağını öptüm.
"İyi ki varsın sen."
"Hadi ikindiyi kıl ben de yemeği hazırlamaya gideyim." deyip odamdan çıktı.
"Ee prenses sen ne yapıyorsun?" dedim kucağımdakine dönerek.
Ela gözleri ve simsiyah gür saçlarıyla çok güzeldi...
"İyiyim."
Utandığından mı bilmem hep kısa cevaplar veriyordu. Büyüyünce çok uğraşacaktım onunla. Beni abi gibi değil de herşeyini bilen ve onu koruyan biri gibi görmesini sağlayacaktım. Hayalim bu yöndeydi. Kollarımı beline sarıp yanaklarından öptüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜBREM
Short StoryBu kitap aşık bir erkeğin ağzındandır. Eren ve Melek'in hikayesi. Tanıtım için kitaba göz atmanızı isterim. Mübrem : vazgeçilmez olan, acele yapılması lüzumlu bulunan.