10

5.4K 259 109
                                    

Satır arası yorumlarınız mutlu ediyor. İyi okumalar 🤍

Uniformamı çıkartıp siyah boğazlı bir kazak ve bacaklarımı hafifçe saran siyah kot pantolonu üzerime geçirdim. Heyecanlı hissediyordum. Kemerimi delikten geçirirken gözlerim uzaklara dalmıştı. Uzaklara... Eva'ya. İzin günümdeyim. Bir haftalık iznim var ve gidip Eva'yı görmek istiyorum. Fakat onu düşündükçe sanki görünmez bir el boğazımı sarıyor ve nefesim tükenen dek bırakmıyor beni. Onu düşünmek beni heyecanlandırıyor. Hayatım boyunca, bir seyleri sevebilmem çok zamanımı aldı. Çocukken tek oyuncağım olan uzun, mavi kayığımı kaybolduğunda sevmeye başlamıştım mesela. En yakın dostumu tanıştıktan aylar sonra, eski sevgilimi iste tanıdıktan yıllar sonra kabullenebilmiştim. Fakat Eva'da öyle bir şey var ki, sanki onunla konuşmaya başladığım ikinci gün, kısa sürede onu cok seveceğimden emindim.

Kemerimi son kez düzeltip siyah deri ceketimi kollarıma gecirdim ve çantamı sırtıma alıp karargâhtan ayrıldım. Eva'ya haber vermeli miydim? Evinin adresini buldurmuştum fakat evine gitsem ayıp olur muydu? Saat neredeyse altıya geliyordu ve yol 1.5-2 saat sürüyordu. Şu an Eva evde mışıl mışıl uyuyordu yani. Uykucu. Bir taksiye binip havaalanına sürmesini söyledim ve yol boyunca düşündüm, sürpriz yapacaktım.

🎗️

Kapının önüne geldiğimde duraksadım. Birçok cephede yer almıştım. Bombalar atmış, pompalı kullanmış, günlerce taramalıyı hiç bırakmadan sıkmaktan ellerimde nasırlar bırakmaştım ve fakat ellerim hiç titrememişti. Tank sürmüştüm, toma sürmüştüm, roketatar sıkmıştım, ellerimin titrediğini yine de hatırlamıyordum. Ve fakat şimdi, bir kapının önünde öylece dikilirken ellerimin titrediğini hissediyorum. Gözlerimi yumarak elimi yumruk yapıp birkaç kez geri açtım ve sırtımı duvara yaslayıp soluklanmayı denedim. Bu soktugumun yerinde ne diye yeni yetmeye dönmüştüm ki? Şu halimi karargâhtan biri görse 'komutanım' diye değil 'titrek ali' diye çağırırlardı beni. Hah, korkunç. Derin bir soluk daha alıp elimi zile götürdüm ve uyuduğundan emin olduğum için biraz basılı tutup bıraktım. Utanmasam elimi kalbime koyup bayılacağım şuraya. 32 yaşındayım ve bu denli bir heyecanı ilk kez yaşıyor olmak beni dehşete düşürüyor. Kapıyı birkaç kez tıklattığımda evde olmadığını düşünecektim ki içeriden patırtılar gelmeye başladı. Sanırım yere düştü... Kapının kilidinin çevrilme sesi duyulduğunda son kez elimle üzerimi düzeltip kapıya bakarak dikildim. Kapı açıldı. Yavaşça... Filmden bir sahne gibiydi. Aralandı, aralandı, aralandı ve benim küçük kızım göründü. Ah, gerçekten küçük, boy olarak... Kapıya yasalandı ve açmadığı gözlerini ufacık bir aralıkta bırakmıştı, beni görüyor muydu acaba? Sol elini sol gözüne götürüp ovarken onu inceleme fırsatı buldum. Bu kız... uzerinde uzun salaş bir tişört vardı ve o kadar... Bacakları tamamen çıplak, küçük ayakları yere basıyor, hasta olmaya pek meraklı gibi. Bu kız gerçekten tek yaşadığı evde kapıyı her çalana böyle mi açıyordu?

"Buyrun, kime bakmıştınız?"

Sesini duyduğumda gözlerimi ayaklarından alıp yüzüne kaldırım. Kaşlarım istemsizce kalkmıştı.

"Yalnız yaşayan birinin kapı çaldığında önce kimin geldiğini teyit edip öyle açması gerekmez mi kapıyı? Zorla içeri girsem ne yapabileceksin şu an mesela?"

Ona bakarken konuşmak çok zor. O kadar tatlı ve narin bir şey gibi duruyor ki ona kızmak isterken ya onu üzersem diye kendime kızıyorum. Fotoğrafta göründüğünden çok daha sevimli. Ve çok daha...

"Ne diyorsun ya?" İncelmiş sesi hâlâ uykulu olduğunu gösteriyordu, gözleri hâlâ açılmıyordu.
"Zorla içeri girme ve yapmam gereken bir şey kalmasın mesela?"

Kapıyı kapatırken son anda ayağımı araya koydum ve tekrar araladım kapıyı. Amacım onu kızdırmak değildi ki...

"Tamam tamam dur. O gözünü açıp yüzüme bak bi, serseri."

Vatanım Issız | Yarı textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin