Hohoh cuma günü sürprizi yapmak istedim.
Bu arada, sınav haftasındayım ve ben bu sıkışık zaman diliminde sizin için 2 bölüm ard arda çıkardım bile ve tek istediğim, birazcık oy, birazcık yorum. Şimdiden teşekkürler
___________
Bu şey gibiydi, küçükken o yumuşak peluş ayınızın parlak gözlerinden korkardınız ancak gece sizi onun koruyacağını bildiğiniz için onunla uyurdunuz.
Eh, benim durumum da pek farklı sayılmazdı. Ege'den net bir şekilde korkuyordum. Hissettireceklerinden, doğruluğundan veya yanlışlığından. Korkuyordum ama şu anda onunla aynı odada uyumak dışında bir seçenek yoktu. Bu klişeliğin içinde gidip ormanda bile yatabilirdim ancak keşke Ege benim salonda yatmama izin verseydi. Ya da kendisi gidip salonda yatsaydı. Ama bunu söyleyecek cesaretim pek yoktu. Yani öylece evine gidip, hey, ben senin yatağında yatacağım, şimdi defol salona, diyemezdim değil mi? Bunun yerine kendimin salonda yatması fikrini öne sürdüğümde beni salonda tek başıma yatırmayacağını söylüyordu.
"Nerede yatmamı bekliyorsun o zaman?" Dedim Ege'nin odasında bunalmış bakışlarımı gezdirirken. Ege gülümserken benim kaşlarım çatıldı ve ne düşündüğünü anlamışçasına savunmaya geçtim. "İnanmıyorum, birlikte yatacağımızı mı dülünüyorsun?"
Bunun üzerine Meriç ve Özge'yi uyandırmaması dileklerimi dileyeceğim kadar gürültülü bir kahkaha patlattı ve biraz geriye gidip kendini duvara yasladı. Kollarınu göğsünde birleştirirken bakışları vücudumun üzerinde gidip geldi.
"Fena olmazdı," dedi. "Ama daha iyilerini gördüm, tatlım. Yani seninle uyumak şu an beni çok da cezbetmiyor ama yapacak bir şey yok ve ben--"
"Salonda yatacağım, Ege. Ve hadi, itiraz etmeyi dene." dedim gözlerimi kısarak ona bir bakış attıktan sonra odasından çıkarak aşağı salona indim. Manyak, bir de gelmiş vücudumu süzdükten sonra fena olmayacağını ama daha iyilerini de gördüğünü söylüyor. Dengesiz.
Kendimi salonun koltuğuna bıraktığımda üzerimdeki tek elbiseyle üşüyeceğimi bilsem de umursamadım ve yattığım yerde biraz daha kıvrılarak başka şeyler düşünmeye çalıştım. Bu düşüncelerin bir çift deniz mavisi göz olmamasına da dikkat ettim. Zaten saatlerdir onlara bakarak kendi kafamı kendim karıştırmıştım ve bu da kendimi aptal gibi hissetmeme neden oluyordu ama hayır, aptalı oynayan ben olmayacaktım. O yalnızca liseye yeni başlayan, kız düşkünü on beş yaşındaki çocukları andırıyordu ve bunda kafamı karıştıracak bir şey de yoktu. Yani böyle olmasını ummuştum çünkü gerçekten birine değer vermekten yorulmuş ve sonuçlarını da ağır bir şekilde ödemiştim. Efe...O bana çok ağır bir şekilde ödetmemiş miydi zaten? Onun yüzünden güven problemleri yaşamıyor muydum? Tıpkı bir paranoyak gibi...
Kazadan yalnızca birkaç hafta sonra, hidroliğini kimin boşalttığını öğrenmiştik. Demir, bunu öğrendiğinde gerçekten gözü dönmüştü ve o bunu yapan kişinin kasabadan ayrılmasını sağlarken benimse haberim bile yoktu. Sadece o kişi artık yanımda değil diye arada sırada, yalnız hisseder ağlardım işte. Hayatımda bu kadar büyük kazık yememiştim çünkü. En değer verdiğim insanlardan birinin beni arkamdan böylesine yaralayacağını asla düşünmezdim. Evet, hidroliği boşaltanın Efe olacağını düşünmezdim. Ama doğru muydu? Evet, tüm kanıtlarıyla saf bir gerçeklik olarak karşımdaydı.
Bunu ilk olarak Demir öğrenmişti. İntikam hırsı gözünü o kadar bürümüştü ki neredeyse başka birine dönüşmek üzereydi. Çünkü hayatının aşkının ölmesinin verdiği acı, onu dipsiz bir kuyuya sürüklemişti. İçinden çıkamayacak kadar derin, tahammül edilemeyecek kadar korkunçtu onun için her şey. Demir gerçekten aşık olabilecek bir adam değildi, birine diğer vermesi, bizim tarafımızdan yalnızca komik karşılanırdı bir zamanlar, özellikle çocukken. Ama daha sonra nasıl olduğunu kimsenin bilmediği bir şekilde, Gökçe'ye değer vermişti. Ona kalbini açmıştı. Tüm dünyası olmasına izin vermişti. Ona bir erkeğin bir kıza verebileceği en iyi değeri vermişti. Ama daha sonra... Gökçe artık bu dünyada bile değildi. Hem de bir aptalın yine aptal bir oyunu yüzünden. Demir, gerçekten zamanla acımasız birine dönüşüyordu. İlk zamanlar ne kadar üzülse de zaman geçtikçe bu acıyla bir şekilde baş etmek zorunda kalmıştı ve bu yolu değişim olarak seçmişti. Yani eskiden karıncayı bile incitmeyem Demir, artık çabucak sinirlenen, insanların kalplerini kırmaktan zerre kadar çekinmeyen, dünya umrunda olmayan biri oluvermişti ve işte şimdi buradaydı, böyledi. Hidroliği boşaltanın kim olduğunu öğrendiğinde ona dünyayı dar edeceği hakkında yemin etmişti kendisine. Başarmıştı da. O kişinin Efe olduğunu benden önce öğrenmişti hırsından dolayı. Ve öğrendiğinde benim bile haberim olamadan Efe'yi kasabadan çıkarmıştı. Bunu nasıl yaptığını hiç anlatmazdı, konusunu bile açmazda ama başarmıştı işte. Bunu ilk yaptığında ona çok kızmıştım, ama daha sonra ben de hidroliği boşaltan hainin Efe olduğunu öğrendiğimde ayrılık acısı biraz öfke, biraz hüzünle karışıp kaybolmuştu bende de. Şimdi sorsalar umurumda olmaz, o Efe denen adam kardeşimi ve en yakın arkadaşımı almıştı benden. Bir parçamı koparıp giden bir adamı bu kadar çabuk affetmemi kimse bekleyemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNUTURSAM SEV
Romance''Ne sen benim aşık olabileceğim birisin, ne de ben sana aşık olacak bir aptal... Saçmalık."