Emm nöbetçiyim ve popomu sandalyeye koyabildiğim her dakika için şükrediyorum. Nasıl olsa nöbetçiyim, bütün gün okulda boş boş oturup arada iki evrak götürürüm diye bölümü bugün yayınlamaya karar verdim ama daha sonra ne oldu biliyor musunuz dakika başı hocanın teki gelip beni okulun diğer ucuna yollayıp durmaya başladı ve bacaklarımı hissetmiyorum ve size o iğrenç sıkıcı yazar notlarını yazıyorum ve okumayacağınızı biliyorum ve ahhh sınav haftasında bu bacaklarla yapamam ve iyi okumalar
Multisi gözükmeyenler için şarkının ismi
Jason Walker- We'll Just Cry
_____________________
Flashback
Elime bulaşan kanları umursamadan, yere düşen telefonu çıkarıp ambulansı aramak için sakarca tuşlara bastım. Yanımda duran, yaz sıcağının sinmiş olduğu asfaltta oturup Gökçe'nin kafasını dizine koyarak saçını okşayan Demir, acil servisle konuşmak için bile zorlanarak kendimi hazırladığımı farkettiğinde telefonu elimden alıp kendi kulağına götürdü. "A-alo? Yeşiltaş sokak numara 23'e a-ambulans lazım! Lütfen, lütfen acele edin!" Çaresizce kekeleyerek kurduğu cümleye karşılık bile beklemeden telefonu bir kenara fırlattı ve Gökçe'nin başını dizinde daha da yukarı çıkardı. Gökçe'nin gözleri yavaşça açılıp kapanıyor, konuşmakta zorluk çekiyordu. Ne zaman konuşmaya yeltense, Demir yorulmamasını söyleyip onu susturuyordu.
Son bir kez daha etrafa bakındım. Onu bulabilmek için, içimdeki o ufacık umut kırıntısı parladığında gerçekten son bir kez etrafıma baktım. Gökçe vardı ama Yaren yoktu. Ona dair bulduğumuz tek şey, kaza sırasında kucağından fırlamış olan ayıcığıydı. Ama şimdi, kendisi ortalıkta yoktu. Gökçe, yerde neredeyse tüm kemikleri kırılmış bir şekilde yatıyordu ama Yaren ortalıkta yoktu bile. Kim bilir nereye fırlamıştı arabadan, ne kadar yanmıştı o minik canı. Ne kadar korkmuştu yanında kimse yokken. Yavaşça bakışlarımı tanınamaz hale gelmiş, her tarafından duman çıkan ve benzin kapağından asfalta yavaşça benzin damlaları dökülen arabaya çevirdim. Bu perte dönüşmüş arabanın içinden Gökçe'nin sağ çıkabilmesi bile bir mucizeydi. Ama Yaren'e ne olduğu düşüncesi, kalbimi parçalara ayırıyordu.
Gökçe'ye ise bakmak bile zordu. Çocukluk arkadaşımı bu halde görmek, yalnızca kalbimin sızlamasına neden oluyordu.
Yalnızca hiçbir yerini hareket ettiremiyor, konuşmak için alması gereken nefesin dolacağı akciğeri kaburgaları altında ezilmiş, kafasından yavaşça ama öldürücü bir şekilde akan kanlar Demir'in bacağına doğru ilerliyordu. Ama ölmeyecekti. Gökçe ölemezdi.
Ve Yaren, arabadan nereye fırladığını bilmesek de onu da bulacaktık.
İkisini de sağlıklı bir şekilde hastaneye yerleştirip düzelmelerini bekleyecektik, ve sonra sağlıklarını geri kazandıklarında tekrar eve dönecektik. Her şey eskisi gibi olacaktı.
"Yaren!!" Gecenin karanlığında, güçsüz sokak lambasının zorla aydınlattığı boş sokakta sesim yankılandı. "Yaren! Nerdesin?" Hızla etrafımı döndüm. Kendi etrafımda sayamayacağım kadar çok dönerken ellerimi saçlarıma geçirdim. "Ablacım ben burdayım. Nolur sesini çıkar!" Boğazım parçalanana kadar bağırmak, ağlamak istiyordum. Nedensiz bir şekilde, pert olmuş arabanın etrafında koşmaya başladım. Belki, sadece belki, Yaren, arabanın etrafında bir yere fırlamıştı ve o kadar acı çekiyordu ki bana seslenemiyordu bile. Yoksa seslenirdi. Saklambaç oynadığımızdaki gibi, sevinçle yerinden çıkar, boynuma atlardı belki.
"Seni bulmaya geldim, meleğim." Çaresiz sesim o kadar cılız, o kadar titrek çıkmıştı ki bana yanağımdan süzülen yaşları, ağladığımı yeni hatırlattı. Ama ben seslendikçe hiçbir sesin karşılık vermemesi, Yaren'i kaybettiğim düşüncesi beynimi delip geçiyordu. Yaren'i ya da Gökçe'yi bir daha görememek, onlarla bir daha konuşamamak, seslerini bir daha duyamamak, onlara dokunamamak aklımdan çıkmıyordu ve bu kalbimde derin, çok derin bir boşluk yaratıyordu. Şiddetinin giderek arttığı ambulans sireni kendime gelmemi sağlarken, nasıl sağlık görevlilerine Yaren'i bulmalarını söyleyeceğimi düşünüyordum. Artık düşünceler kalbime gerçekten, fiziksel anlamda, ağırlık yapmaya başladığında kendimi kenarda duran kaldırım taşına attım. İçimde bir şeyler parçalanıyordu. Gerçekten Yaren'i nasıl bulacaktık? Gökçe iyileşecek miydi? Eğer...Onları kaybedersek, Demir nasıl olacaktı? Ben nasıl olacaktım? Bunları düşünmek zordu. Daha sonra ne olacağını bilmek zordu. Bir daha her şeyin eskisi gibi olup olamayacağını bilmek zordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNUTURSAM SEV
Romance''Ne sen benim aşık olabileceğim birisin, ne de ben sana aşık olacak bir aptal... Saçmalık."