Islak saçlarımla dolabımın önünde dikilmemle ne kadar komik gözüktüğüm umrumda değildi çünkü zaten evde kimse yoktu. Annem tenezzül edip son sınıfın ilk gününde eve gelmemişti.Zaten telefonları kapalıydı. Yaşadığından bile emin değildim. Gerçi o da benim yaşadığımdan emin değildi o ayrı bir mesele.
Gözlerimi devirip siyah pantalonumu elime aldım ve üstüne de kırmızılı siyahlı gömleğimi giydim.Aksesuar olarak saati tercih ettikten sonra aynadaki görüntüme bakarak beyaz yüzümü biraz renklendirmem gerektiğine karar verdim.Geç kalmak üzere olduğum için saçımı kurutmak yerine havluyla kurutmaya çalıştım ama bu imkansızdı. Umursamayıp çantamın içini açtım ve içine bir defterle kalem koydum.Bir zahmet silgi de koyduktan sonra çantayı koluma takıp koşarak aşağı indiğimde mutfaktan ağzıma bir kaç çerez attım ve artık çıkabilirdim.Tabi Büşra aramasaydı.Telefonu kulağıma dayarken bir yandan parfüm sıkmaya çalışıyordum.
"Aleda nerde kaldın?"
"Iı bir kaç dakikaya geliyorum hatta yoldayım."
Yalan söylemek istemezdim ama sabah sabah telefondan 'nee daha evden çıkmadın mı?!' gibi bağırtılar duymak istemiyordum.
"Çabuk ol seni bekliyorum."
"Hemen geliyorum sabırsız varlık bekle."
Buna karşılık kıkırdama sesleri duyunca gülümsedim.Evden çıktığımda kahvaltı yapmadığım için pişman olacağımı düşündüm.Ama bana göre,
Anne yoksa kahvaltı da yok.
Yani oturup da tek başıma kahvaltı hazırlayacak kadar çalışkan bir insan değildim ve hazırlayacak biri olmadığı sürece kahvaltı etmezdim.
Yolda yürürken Büşra'yı düşündüm.Bu seneye kadar fazla yakın değildik ama Gökçe ölünce birbirimize sürekli destek olurken daha da yakınlaşmıştık.O Gökçe'ye benim kadar yakın değildi, genelde o bana destek oldu zaten.Yaz tatilinde arada buluşurduk ama sık değil.Ben yaz tatilimi annemi aramak ve aklımı kaybetmemeye çalışarak geçirmiştim çünkü.
Ama şu anda birden yanıma yaklaşan ve aşık olabileceğim derecede güzel bir spor araba yüzünden aklımı kaybetmediysem bir daha hiçbir şeyden kaybetmezdim.
Ama içindekini gördüğümde sadece kaşlarımı çattım.Açık kumral saçlarını dağınıkça havaya dikmiş ve güneş gözlüğü takmış ukala tipe biraz daha korkuyla bakarsam büyük bir kahkaha patlatabilirdi.Bunu ısırmaya başladığı dudaklarından anlayabilirdiniz.Bir yabancıydı ne de olsa.Bunun yerine güçlü gözükmeye çalışıp yolda yürümeye devam ettim ama araba benimle aynı hızla ilerlemeye başladı.Adımlarımı biraz daha hızlandırmanın bir anlam ifade etmeyeceğini düşünüp sinirle arabaya doğru döndüm ama üstü açık spor arabanın arka koltuğundan bir ses geldi.
"Aleda nereye gidiyorsun?"
Korkuyla yutkunup arka koltuğun içini rahatça görebilmek için parmak uçlarıma yükseldiğimde koltukta yatan Demir'i gördüm ama tam anlamıyla rahatladığım söylenemezdi.
"De-demir?"
"Ya ben. Küçük Aleda'nın kaçtığı ama bir yandan da arkadaşı olan Demir."
"O 'küçük Aleda' espirisi sekiz yıl önceden kaldı Demir."
"Her neyse Aleda. Bin şu arabaya okula gidiyoruz."
Dediğinde gözüm sürücü koltuğundaki yabancı ukalaya kaydı.Demir'inkinden farklı ama mavi gözleri umursamaz bir şekilde bana bakarken eliyle direksiyonda sabırsızca ritim tutuyordu.Bunun üzerine Demir'e dönüp cevap verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNUTURSAM SEV
Romance''Ne sen benim aşık olabileceğim birisin, ne de ben sana aşık olacak bir aptal... Saçmalık."