Uzun bir aradan sonra hepinize merhabalar ! Sonraki bölümler için isteklerinizi, bu bölümle ilgili düşüncelerinizi lütfen yorumlarda belirtin. İyi okumalar ❤
Hüma:Vahide Perçin
Tahir:Kerem Alışık
Haris:Çetin Tekindor
Alçin:Gülçin Santırcıoğlu
--------
Fikret ile Haris sabaha kadar sokakları arşınlayıp tanıdık her simaya Tahir ile Hüma'dan haber alabilme umudu ile bakıyorlardı. Bu arayışları ile biten geceye veda edip günü doğurmuşlarken güneşin yeni yeni kendini gösteren ışıkları ile onlarda konağa dönmüşlerdi. Bu sessizlik, bilinmezlik ikisinide huzursuzca ayakta dikiyor Haris kız kardeşinin gelmesini, Fikret ise ikisininde iyi olmasını yalvarırcasına diliyordu. Bu uzun süren bekleyiş nihayet bittiğinde Fikret yeni dalıyordu. Haris'in "Hüma" diye seslenmesini işitmesi ile hemen dikilip peşi sıra bahçeye çıktı. Dörtlü arasında dün olanlara dair konuşmalar merak ve endişe ile başlamış olsada Haris'in endişesi öfkeye bırakıyordu yerini, Tahir'in bastırdığı öfkesi ise Haris'in yüzünü gördüğü andan beridir kendini göstermeye yer arıyordu. Sesler yükselmeye hareketler hararetlenmeye başlamıştı çoktan. Fikret Tahir'i gidelim diye ikna etmeye çalışıyor, Hüma ağabeyini konağa çekmeye çabalıyordu. Tartışmanın alevinin iyice arttığı sırada Hüma araya girmiş Haris'in öfkesinden nasibi almıştı. Haris'in hedefi değişmiş Hüma için duyduğu korku yerini işbirlikçi bir haine duyduğu nefrete dönmüştü. Fikret Tahir'i dar sokaklarda çeke çeke götürürken Tahir'in debelenmelerine daha fazla dayanamadı hırsla yanlarına duran duvara itti.
Fikret: Bu serseri hallerin bize fayda sağlamıyor Tahir Bey! Yine en başa mı döndük?
Tahir: O hain köpek yüzünden canımızdan oluyorduk! Bırakacaktın beni bırakacaktın ki...
Fikret yakasından tuttuğu gibi duvara çarptı.
Fikret: Bırakacaktım da ne yapacaktın? Bizim derdimiz vatan Tahir! Toprağın için can verirsin, toprağın için gerekirse bin kerede ölürsün ama senin derdin ne toprak, ne millet kandırma kendini, beni de! Hüma ile aranızdaki münasebet ne ? Derhal ! Tam şu an söyleyeceksin bana !
-----
Suna Hanım'ın "El aleme rezil olacağız, çoluk çocuk sahibi kadın ne yaptı böyle derler laf olur, söz olur bırak oğlum içeri girelim." yalvarmaları ile zor bela içeri soktukları kardeşler yeniden kavgaya tutuşmasın diye Haris'in elinden kurtardıkları Hüma'yı Alçin odaya çıkarmaya çalışıyor ancak dik başlı ablasının ağzını tutmaması yüzünden sürekli arada kalmış oluyordu. Suna Hanım ise Haris'i çekiştire çekiştire odalardan birine soktuğunda ikiside hala birbilerine ateş püskürüyordu.
Suna: Evlâdım sakin ol rica ediyorum. Ben de yaptığını tasvip etmiyorum lakin makul ol biraz.
Haris öfke ile bağırmaya devam ediyordu.
Haris: Paşa'nın kulağına giderse ne yapacağız Hüma Hanım?! Rezillik, alçaklık! Kardeşim hala... Kardeşim vatan hainleri ile dağda bayırda! Yetmemiş birde çatışmaya girmiş! (Merdivenlere yaklaşarak alaycı bir sesle) Sana birde üniforma giydirelim madem çok meraklısın harbe!
Alçin yukarı odada tutmakta zorlandığı ablasına halasının yaptığı gibi ricalar ediyor susması için yalvarıyordu. Odanın kapısında durmuş ablasının aşağıya inmemesi için siper etmişti kendini.
Hüma: Birde alay ediyor işitiyorsun değil mi? Vatan hainleriymiş... (Kapıdan olabildiğince bağırarak) Asıl hain olan sensin! Utanıyorum senin kardeşin olmaktan!
----
Tevfik tek bir kelam bile edilmeden Sırma ile yaptıkları kahvaltının ardından çalışma odasına çekilmişti. Aradan geçen birkaç saatten sonra Sırma'yla konuşup aralarındaki bu soğukluğu bitirmek için verdiği kararla bahçeye yöneldiğinde karısını karşısında bir adamla otururken buldu. Yaklaştıkça Sırma'nın karşısındaki adamın eskiden beri sevmediği ezeli bir rakip olduğunu anlamış, Sırma'yla aralarındaki tatsızlığı bitirmek için gireceği uğraşlardan da bir anda vazgeçivermişti. Yanlarına ulaştığında memnuniyetsiz bir ifadeyle Enver'i selamlayıp daha ilk andan karşısındakine istenmediğini belli edecek kelâmlar seçmeye başlamıştı bile. Enver "Mehmet Efe dün öğlen vakti yaralandı haberi bizzatihi ben ileteyim istedim." diyerek durumu açıkladıktan sonra Sırma hazırlanmak için ikisini geride bırakarak hızlı adımlarla yanlarından ayrılıp bir bavula birkaç kıyafet koymuştu. Üzerine geçirdiği beyaz gömleğin düğmelerini ayna karşısında iliklerken Tevfik fevri bir hareketle içeriye girdi.
Tevfik:Boşuna giyinme Sırma Hanım hiçbir yere gitmiyorsun ! Ben izin vermiyorum!
Sırma alaycı bir gülümsemeyle Tevfik'e baktı:Bana izin vecen mi diye sormadım ki zati sana.
Tevfik:Baban niye bu Enver'i yollamış başka adam mı kalmadı? Hem kocan dururken niye bu herifle gidesin!
Sırma:Gocam olduğunu hatırlayıvedin nihayet! Bi aferini hak ettin! Aferin Tevfik!
Tevfik:Meseleyi bulandırma Sırma! Gidilmeyecek diyorsam gidilmeyecek!
Sırma:Ya lafını dinlemezsem?
Tevfik:Giderim kadı efendiye, 2 şahidin önünde boşarım seni !
Sırma yatağın üstündeki tahta bavulu eline alarak kapıya yöneldi. Omzunun üstünden Tevfik'e bakan bir çift göz ela gözlü bir parsın gözlerine bürünmüştü. Aynı cesaret aynı kararlılıkla bir anda söyleyiverdi kapıdan çıkarken "Boşa ! Selamımı da söyle gadı efendiye ! "
------
Tahir İzmir'in sokaklarını arşınlayıp şehre sığamadığını hissettiğinde saat epey geç olmuştu. Bütün bir gün olanları düşünmüş içinde sıkıştığı duygularla baş etmeye çalışmıştı ama ne öfkesini atabiliyordu içinden ne de sevdasını. Milletime, toprağıma bağlılığım diye verdiği sözlerin her geçen gün esnemesi ile kendini kaybettiğini düşündürüyordu.. İmtinas hissi tepeden tırnağa ele geçirmişken ruhunu, mantığının terk ettiği benliği ile tehlikeli kararlar alıyor verdiği kararların sonuçlarını tartmadan yalnızca hırsına teslim olmak istiyordu. Toprak patikalardan ezbere bildiği yollarda kaybolmayı dileyerek koşar adım yürüdü. Gelmeyi beklediği yere varmış mıydı bilinmez fakat aklındaki karanlığın ete kemiğe büründüğünü hissedip eyleme geçmeye karar vermesi kuvvacıların ortak kullandığı orman içine gizlenmiş bu izbe kulübeye varması ile gerçekleşmişti. Tahmin ettiği gibi kimseler yoktu. Kafasını toplayabileceği bir sessizliğe geldiği için rahatlamıştı. Ormanın arka tarafını gören pencerelerden birine yaklaştı ellerini pervaza dayayıp başını cama yasladı bütün bir gün yürümüş, kendi ile, inançları, sorumlulukları ile mücadale etmişti ancak şimdi anlamıştı ne kadar yorgun olduğunu. Derin bir soluk aldı tekrar cama yaslandı o düşünceleri ile başbaşa olduğunu zannederken tam arkasından gelen tetik sesi sakinliği aradığı sessizliği bıçak gibi böldü...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Zamanın İzinde
Ficção HistóricaHayat yaşandığı kadar vardır. Gerisi ya hafızalardaki hatıra ya da hayallerdeki ümittir. Hüsranı ise bir tek yerde kabul ediyorum. Yaşamak mümkünken yaşamamış olmakta.