Hüma:Vahide Perçin
Tahir:Kerem Alışık
Haris:Çetin Tekindor
Alçin:Gülçin Santırcıoğlu
Adara:Şevval Sam
Selim:Yetkin Dikinciler
-------
İkisininde kulaklarında çınlayan bu isim yaşadıkları kısa süreli hissi vaziyetten çekip aldı aşıkları. Hüma bir hayalden uyanır gibi afallamış bir halde Tahir'den ayrılırken Tahir'in de durumu ondan farksız değildi. Hüma koşar adım merdivenlere ilerlediğinde Tahir olanları yeni yeni idrak ediyormuş gibi tebessümünü kaybetmeden seslendi ardından.
T: Seninde benimle aynı ateşte yandığına emindim...Bizden vazgeçemediğine...
Hüma sert bir tavırla arkasını döndü. Kararlı bir ses tonu ile "Biz yokuz Tahir! Bu olan... Mazimizden kopamadığımızdan oldu. Ne olur daha fazla kanatma!" dediğinde Tahir bu olanlar için bir sorumlu bulmuştu bile. Sinirli olduğu belli olur vaziyette Hüma'nın ardından fısıltı ile söylendi "Senden vazgeçmem Hüma! Cennetimden vazgeçmem!"
Neden diye sordu kendine Hüma madem bu kadar seviyordu neden gitti. Aşağı katta girişte toplanan kalabalığa yaklaştığında Tahir'de hemen arkasındaydı. Haris Bey'in gülen yüzü ikisinin gelişi ile bozguna uğramıştı. Sırma imalı bir gülüşle omzunun üstünden kocasına baktıktan sonra aynı gülüşle Tahir ve Hüma'ya döndü yüzünü:Valla gaçtınız sandım! Höyle ortalıklada görünmeyince ikinizde.
Hüma kıpkırmızı olup bakışlarını kaçırınca Alçin ablasını kurtarmak için siper etti kendini.
A: Ayakta kaldık halacığım. Otursak mı?
Suna Hanım bu teklifi bekliyormuşcasına bahçede oturmayı önerdi. Aile büyükleri önde geri kalanlar arkada bahçedeki büyük masaya geçerken Haris halasının sevgi yumağından kaçabilmiş nihayet Hüma'nın yanına gelebilmişti. Başı önünde dalgın dalgın yürüyen kardeşinin koluna girdiğinde Hüma irkildi.
Haris sahte bir gülümseme ile "Korkacağın vakit değil sevgili kardeşim. Elbet o vakitte gelecek!" Masaya gelene kadar kardeşinin kolundan ayrılmayan Haris Hüma'yı yanına oturttuktan sonra etrafına sahte gülücükler dağıtmaya devam ediyordu. Bakışları Tahir ile karşılaşınca bu iki adamın gözlerinde görünmeyen bir savaşın koptuğunu Hüma ve Alçin'den başka anlayan yoktu. Alçin olanların gerginliğini atmak adına ablasına yukarıda ne yaptıklarını soruyor durmak nedir bilmeden konuşmaya devam ediyordu. Ablasının onu dinlemediğini fark ettiğinde sertçe dürtüp ilgisini çekmeyi başarmıştı.
A: Aslında iyi olurmuş.
H: Ne iyi olurmuş?
A: Hani işte şey Sırma dedi ya hani..
H: Kafam kazan gibi Alçin. Ne anlatmaya çalışıyorsun Allah aşkına ?
A: Kaçsaymışsınız diyorum hayırlı olurmuş.
Hüma utanarak istemsizce Tahir'e baktı. Onun da kendisine baktığını fark edince hızla Alçin'e döndü.
A: Haris Bey seni zincire vurmadan kaçsaydınız kurtulurdunuz mamafih kader..
H: Alçin yine şuurunu kaybettin. Sus artık!
Alçin'in kikirdemelerini fark eden Haris kardeşlerine keskin bir bakış attıktan sonra masadaki sahte samimi muhabbete geri döndü. Asıl hedefi karşısında oturan Tahir'di. Ancak onunla birebir karşılaşma yaşayamamıştı henüz.
Tevfik: Mirim gelene ne zaman döneceksin diye sorulmaz lakin sizin memleketimiz için önem teşkil eden bir zât olduğunuzu bildiğimden soruyorum bu suali. Ne kadar kalacaksınız burada? Ne olur yanlış anlamayın birkaç günde bizlerde misafir olun diye soruyorum.
Haris keyifle arkasına yaslandı bakışlarını Tahir'e yönelterek cevap verdi.
Haris: Yarın döneceğiz.
Masadaki herkes karşı çıkmaya girişecekken Suna Hanım erken davrandı.
S: Yok oğlum at bu fikri kafandan ! Hayatta bırakmam. Ne yapacaksınız orda bir başınıza? Şurada kalmış birkaç yılım çocuklarımla birkaç gün geçirip de yüzüm gülmesin mi?
Suna Hanım klasik duygu sömürüsünü yaparken Haris onu kırmamak adına söze girecekti ki Tahir daha fazla öfkesine hakim olamadı.
Tahir:Sizi gören de kaçıyorsunuz zanneder.
H:Ben kaçmıyorum ancak kız kardeşlerimi kaçırmak niyetinde olduğum doğrudur Tahir Bey. Buraya gelmeden evvel bu arzum işgalin gün geçtikçe daha zalim ve kanlı bir hale gelmesindendi. Ancak görüyorum ki işgalden daha vahim meseleler varmış.
T:Neymiş bu daha vahim meseleler ?
H:Hallolmayacak kadar büyük ve kıymetli meseleler değil Tahir Bey ancak...(Küçümseyici bir gülümsemeyle Tahir'e bakarak) mide bulandırdığı kesin.
Arka arkaya vurulan bahçe kapısının sesiyle evin yardımcıları kapıyı açınca Selim,Kemal ve Feraye içeriye girdi. Feraye üstündeki gelinliği çıkarmış gündelik bir elbise giymişti. Herkes şaşkınlık içinde onlara bakarken Haris dışında erkekler toplanıp fısır fısır bir şeyler konuşmaya başladılar. Tahir asabi bir tavırla az evvel oturduğu sandalyede asılı duran ceketini üzerine geçirirken Hüma gözleri ile onun hareketlerini izliyordu. Kemal'in Feraye'yi Sırma' ya emanet etmesinin ardından Haris haricindeki erkekler konağın bahçe kapısından çıkıp gittiler.
-----
Suna:Rahat uyudun mu evlâdım?
Haris gülümseyerek halasının eline uzandığında ellerini çenesinde birleştirmiş karşıya bakan Hüma'nın dalgınlığını fark etti :Uyudum halacığım uyudum. Ancak Fikret pek uyuyamadı sabah da erkenden çıktı. Hüma'nın da evlat hasretinden gözüne uyku girmemiş anlaşılan. Onlar da seni ziyadesiyle özlemiş konakta yolunu gözlüyorlardı.
Hüma:Yokluğumu hissedecekleri ölçüde uzak kalmadık abi.
Haris:Birkaç gün daha kalmaya beni ikna etmemi-
Hüma:Seni kalmaya biz ikna etmedik ! Dün kapıya gelen yaverin ikna etti. Sahi...Ali Enver Paşa niçin gönderdi seni buraya ? Zavallı kız kardeşlerinin başına fena bir vaziyet gelmesin diye değil herhalde.
Haris:Üzerine vazife olmayan işlere burnunu sokma Hüma!
Hüma: Aynısını ben de sizin için temenni ediyorum abiciğim!
Suna birbirlerine dişlerini çıkarmış yeğenlerini sakinleştirmek için araya girerken kavga daha da alevlenmişti. Geride kalan düğün gecesi hayatlarının gerçeği olan muharebeye bir günde olsa ara vereceğine, gelen haberler kapalı kapılar ardında konuşulan mevzularla savaşa yön verme misyonu taşır olmuştu. Haris'in yancısı olduğu hilafet sancağını sırtlanmış gibi görünüp İtilaf kuvvetleriyle gününü gün eden paşalar Hüma'nın tahammül seviyesini zorlar olmuştu. Dün gece Fikret'ten gelen teklifle hem abisinin hem de savaşın kaderini değiştirecek adımlar atacağını henüz kendisi bile bilmiyordu. Memleketi yakıp yıkan savaş şimdi bu iki kardeşi yutuyordu. Hüma ile daha fazla münakaşa etmek istemeyen Haris'in masadan kalkıp sinirle selamlığın kapısından çıkmasının üzerinden birkaç dakika geçmeden sokak kapısının sesi duyuldu. Hüma bu gidişe aldırış etmeden kahvaltısını ettikten sonra büyük bir sessizlikle odasına çıkıp hazırlanmaya başladı. Olanları duymuştu ama olacakları düşünmekten çekiniyordu. Kararlı bir ifade takınıp aynadaki suretini cesaretlendirmeye aynı zamanda evden çıkışı için bir bahane bulmaya çalışıyordu ki Sırma ve Feraye'nin gelmesi beklediği fırsatı ona verdi. Halası ve Alçin'in dikkati dağıldığından konaktan çıkması bir hayli kolay olmuştu. Konağın arkasındaki ormanlık yola çıktığında karşısında Fikret'i bulmayı beklerken atın eyerine sırtını yaslamış Tahir ve arkasındaki birkaç adamla karşılaştı.
Hüma:Fikret abim nerde ?
Tahir:Hayâti bir meseleyle meşgul,yetişirse gelecek. Fikret'i boşverin de nedir bu haliniz?
Hüma:Ne varmış halimizde ?
Tahir:Altı üstü adamlardan ricacı olmaya gidiyoruz. Ne lüzum vardı bu kadar süslenmenize?
Hüma:Fikret abim emanetçi değil de asap bozucu olarak görevlendirdi sizi anlaşılan! Hüma gözlerini Tahir'in üzerinden ayırmadan siyah atın üzerine bindikten sonra Tahir de kendi atına binmiş ormanlık yolda ilerlemeye başlamışlardı. İkiside derin bir sessizliğe gömülmüş birbirleri ile konuşmak yerine kendi iç sesleri ile kavgaya girmişlerdi. Ne Tahir geceler boyu düşündüklerini söyleyebiliyordu ne de Hüma içindeki merak ateşini söndürmek için Adara'nın mektubunu sorabiliyordu. Yalnızca at nalının toprak yolda çıkardığı sese karışan kuş sesleri vardı. Kısa bir süre sonra ağaçlarla korunuyor gibi görünen ahşap konağın önüne geldiklerinde onları Fahri Bey ve karısı Rukiye karşıladı. Kapı önündeki selamlaşmanın ardından konağa girdiklerinde Fahri'nin arkasından diğer misafirlerinin olduğu salona ilerlediler.
Hüma hepsi ile tokalaştıktan sonra geçip karşılarına oturmuşken Tahir de Hüma'nın yanına oturdu. Hal hatır sorma faslı bittiğinde Hüma söze girdi:Daha evvelinden Tahir Bey ve Fikret abim kendilerine silah ve mühimmatı vermeniz hususunda sizi telkine kalkışmışlar ancak sizler kabul etmemişsiniz.
Karşıda oturan beylerden birisi "Kabul etmedik zira böyle bir şeyi kabul ahmaklığın ilanı olurdu Hüma Hanım. Daha evvelinden Tahir Beyler'e Anadolu'ya ulaştırsın diye verdiklerimiz şimdi Yunan'ın elinde. Tahir Bey'e verip Yunan'ı uğraştırmaktansa karargahın önüne serelim elimizde avucumuzda olanı" diyerek asabi bi tavırla karşılık verdi.
Hüma kaşını çatarak yüzünü Tahir'e çevirdi:Tahir Bey'e ve onun yakınındakilere itimat etmemek için hepimizin kendince haklı sebepleri var...Ancak kendisinin vatanı uğruna neleri feda ettiğine bizzat şahitlik ettim.
Önüne dönerek konuşmaya devam etti:Bizim bedbaht kaderimizi çocuklarımız,torunlarımız yaşamasın diye. Evini,atalarının mezarlarını,hatıralarını ,çocukluğunun geçtiği sokakları kaybetmek ne demektir ancak yaşayan bilir. Bizim evlatlarımız bunları yaşamasın ellerinde vatanlarından geriye yalnızca gözlerini yaşartan türküler kalmasın diye Tahir Bey'e itimat etmenizi istirham ediyorum sizden.
Birkaç bey hüzünle başlarını sallarken az evvel konuşan Mirsad imalı imalı gülümseyerek gözlerini Hüma'nın gözlerine dikti :Diyelim Tahir Bey'e güvendik...Peki ya size nasıl güveneceğiz Hüma Hanım? Kocasının ölümüne sebep olmuş, onu kurşunların altına yollamış bir kadının bizi Yunan'a satmayacağı ne malum ?
-----
Uzun bir aradan sonra merhabalar mesaj atıp soran herkese ilgilerinden dolayı teşekkürler beklettiğimiz için de özürler ❤
Bölümle ilgili fikirlerinizi yorumlarda belirtmeyi unutmayın lütfen ❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Zamanın İzinde
Ficção HistóricaHayat yaşandığı kadar vardır. Gerisi ya hafızalardaki hatıra ya da hayallerdeki ümittir. Hüsranı ise bir tek yerde kabul ediyorum. Yaşamak mümkünken yaşamamış olmakta.