Canhıraş

800 26 15
                                    

Hüma derin bir nefes alarak başını önüne eğmişken Tahir de şaşkınlık içinde az evvel duyduklarının şokunu üzerinden atmaya çalışıyordu. Hüma'nın gönülsüz bir izdivaca zorlanmış olmasını, bile isteye bir başkasının kollarında olmayı seçmemiş olmasını her terk edilen aşık gibi Tahir de istemişti, nefret ve aşk arasındaki o ince çizgide yalpalarken. Ancak böylesi bir hadiseyi ne dualarına ne de düşlerine bile sığdırmamıştı.
Hüma önüne eğdiği başını kaldırıp gözlerini Mirsad'ın gözlerine dikti:Halit benim kocamsa sizin de can dostunuzdu. Ancak onu yolladığım o kurşunları sıkanlardan biri de sizdiniz! Size vadettiğim şeylerden sonra ne dostluk gördü gözünüz ne de başka şey!
Fahri babacan bir tavırla söze girdi:O mesele ile bunu karıştırma Mirsad ! Ne demişler testideki küften kurtulamıyorsan testiyi kırıp atacaksın biz de testiyi kırıp attık! Bu meseledeki niyetimiz testiyi kırmadan küfü söküp atmak ! Hüma Hanım kızıma da Tahir Bey'e de itimadım tamdır başından beri dediğim gibi Tahir Beyler'e teslim edelim derim.
Mirsad dışındakiler bu fikri Hüma'nın yıllar evvel onlara yaptığı iyilikler için bir borç tahsili olarak gördüklerinden kabullenmeleri çok uzun sürmemişti. Hüma ve Tahir aldıkları olumlu cevaplarla birbirlerine bakıp gülümseyerek ayağa kalkıp diğer beylerle vedalaşmaya başladı. Fahri Bey Tahir'e kendi planlarından bahsetmeye başladığında Hüma da yavaş adımlarla yürüyerek Mirsad'ın önünde durmuş imalı imalı gülümsüyordu.
Hüma:Keşke sizin de gönlünüz olsaydı...
Mirsad:Bilirsiniz ki bizler çoğunluğa uyarız Hüma Hanım. Bu meselede de beni üzen beylerin aldığı karar değil onca yıllık can dostlarımın gözünde sizin ulaştığınız itibara ulaşamamış olmaktır.
Hüma:İtibar iffet ve şerefle kazanılır Mirsad Bey ! Anlaşılan sizin daha katedecek çok yolunuz var. Hanımınıza selamlarımı iletin...
Tahir'in etrafını sarmış kalabalığa yaklaşmıştı ki arkasını dönüp aynı imalı bakışla gülümsedi:Nasıl da unutmuşum! Marika Hanım'a da çok çok selamlarımı iletin ama selamımı iletirken dikkat edin de sesiniz kayınpederiniz Nizamettin Paşa'nın kulağına kadar gitmesin!
Mirsad:Maşallah Selanik'teki halinizi aratmıyorsunuz Hüma Hanım! Eliniz kolunuz yine uzanmaması gereken yerlere uzanmış !
Hüma:Sizin dilinizin uzandığı kadar... Bir daha öyle ulu orta bu meseleyi konuşursanız, ha olur da iffet hakkında ağza alınmayacak şeyler söylerseniz canınızı yakarım Mirsad Bey!
Konağın önünde Rukiye Hüma'ya İstanbul'a gitmeden bir daha gelmek üstüne yeminler verdirdikten sonra az evvel konuştukları birkaç bey de arkalarına takılmış geldikleri toprak yolda ilerlemeye başlamışlardı.
Tahir kaçamak bakışlarla tek eliyle atın yularından tutmuş karşıya bakan Hüma'yı süzüyordu. Yıllar evvelki ürkek sevgilisinin
bambaşka bir kadına dönüştüğünü daha onu ilk görüşünde tahayyül etmişti ancak bu buluşma düşüncelerinde haklı olduğunun kanlı canlı kanıtıydı. Bu düşüncelere dalıp gitmişken az ilerideki toprak tepecikten kaymış ve yolu kapatmış taş ve toprak yığınını fark edip atından inerek o yöne ilerlemeye başladı. Hüma da atından inip Tahir'e yaklaştığında duydukları silah sesiyle Tahir Hüma'yı kollarıyla sarıp kendini Hüma'ya siper etti. Havada sinek misali uçuşan mermilerin varlığını görmezden gelir bir tavırla Tahir'i üzerinden ittirmeye çalışan Hüma Tahir için içinde bulundukları vaziyeti daha da zorlaştırıyordu.
Tahir: Vaziyetin farkında değil misin? Kıpırdama Hüma!
Hüma: Nasıl oluyorda her müsibet sizin lehinize oluyor.
Tahir Hüma'nın üstünden çekilip onu yanlarında duran ağacın arkasına yerleştirip evladına nasihat veriyormuş bir eda ile "Seninle münakaşa etmeyi yeğlerim  ama yeri değil rica ediyorum uslu dur Hüma." diye söylenerek nihayet çarpışmaya katıldı. Çatışma şiddetini iyice arttırmıştı. Iki tarafta birbirlerine nefretlerini kusuyor gibi ateş ederken Tahir yanındaki adamlardan birine dikkatleri üstüne alacağını o sırada Hüma'yı götürmesini söyledi. Hüma'ya Tahir'in gitmesini istediği söylediklerinde umursamaz bir tavırla gitmeyecegini yineliyor ısrarla olduğu yerden çıkmıyordu. Tahir'in de Hüma için kazanmaya çalıştığı zaman daralıyor, dikkat dağıtma işi zorlaşıyordu. Siper aldığı yere geri döndüğünde Hüma'nın gitmediğini görünce öfke ile söylendi "Ah Hüma burnunun dikine gitmesen olmaz değil mi?" O sırada yanına yaklaşan Cemal "Hüma Hanım gitmeyecek belli ki senin de aklın onda kalacak. Sen gitsen ya onunla. Belki de bizlere henüz tam anlamıyla güvenmediği içindir bu ısrarı en iyisi sen git onunla." dedi. Tahir arkadaşlarını bırakmak istemese de hararetlenen çatışmada Hüma'yı kaybedebilme ihtimali daha ağır basıyordu. Hızla yerler değiştiğinde Hüma ne olduğunu anlamadan Tahir üstüne siper olarak çatışmadan çıkardı onu. Yunan askerleri aldıkları istihbarat ile çok sayıda askerle baskın yapmaya lüzum görmemiş üç beş çapulcuyu indirmekte iş mi diyerek gelmelerini beklerken alay etmişlerdi. Ancak işler bekledikleri gibi olmamış alay ettikleri kuvvacı beyler kendilerini bozguna uğratmıştı. İçlerinde çarpışma esnasında karargaha dönmeyi akıl eden iki askerden başka sağ kalan olmamıştı. Beyler siper aldıkları yerlerden çıkıp bir araya toplandıklarında bu ufak muvaffakiyet yerini şüpheye bırakmıştı. Bu işin arkasında kimin olabileceğini tartışırlarken Mirsad orada olmamalarından cesaret alarak "Burada hepimiz birbirimizi biliriz. Ilk defa buluşmuyor, bu yolları ilk defa kullanmıyoruz. Bugün pusuya düşmemiz.. aramızda bir yabancı varken.." diye söze girdi.
Yola çıktıklarından itibaren Tahir Hüma'nın bileğinden sımsıkı tutuyor çatışmanın verdiği gerginlik, arkadaşlarını bırakmış olmanın dalgınlığı ile kimi zaman Hüma'nın canını yakacak düzeyde bileğinden sıkıyordu. Bu durumun müsebbibini biraz da kendisi gördüğünden Hüma sesini çıkarmamaya gayret ediyor, dayanmaya çalışıyordu. Tahir'in onu seçmiş olmasından içten içe sevinç duyuyordu. Toprak yolda başlayıp ormanın içlerinde devam eden sessiz yürüyüşlerini Hüma'nın hafif iniltisi bozdu.
T: Yoruldun mu?
H: Yorulmadım devam edebiliriz.
T: Yeterince uzaklaştık biraz soluklanabiliriz. Yorulmuşsun sen de belli.
H: Gerek yok devam edelim diyorum.
Tahir bıkkın bir halde içini çekerek " inan seninle savaş vermeye mecalim yok.. gel otur Hüma."
Hüma her ne kadar Tahir'in yaptığını fedakarlık olarak gördüğünden ses çıkarmaması gerektiğini düşünsede bu haline bozulmuştu yürümeye devam edecekti ki Tahir oturduğu yerden kalkıp bileğinden yakaladı. Hüma bu sefer sessiz çığlıklarını bastırmamış canının yandığını belli etmişti.
H: Koparacaksın en sonunda çekip durma!
Tahir Hüma'nın bileğini serbest bırakınca oluşan kırmızılığı görüp mahcup bir halde Hüma'dan bir adım uzaklaştı.
T: Afedersin.. Aklım bizimkilerde kaldı ondan bu halim.
Hüma Tahir'in açtığı boşluğu kapatarak önünde durdu. Zamana hiç kayıp vermemiş gibi o eski bakışları ile baktı Tahir'in yüzüne.
H: Seni istemeden bir seçime mecbur bıraktım. Ben seni orada bırakamazdım...
Tahir sevgisi gözlerinden akacak gibi Hüma'ya bakıyordu böyle bir yıkımda yeniden doğduğuna inandığı aşkının ellerini sıkıca tuttu. Hüma bu hamle karşısında eski haline dönerek ellerini çekti. Gülümseyişi belli olmasın diye önüne dönüp "Sana da yüz vermeye gelmiyor" diyerek adımlarını hızlandırdı. Birkaç adım daha atmıştı ki arkasına dönerek "Yeterince soluk aldıysanız devam etsek diyorum." dedi.
T: Çok aceleniz var gibi bir yere mi yetişecektiniz?
H: Bu ıssız yerde karanlığa kalmak istemem.
Tahir Hüma'ya sokularak "Az evvel ki cevval hanımı yolda düşürdünüz galiba." dediğinde Hüma göz devirerek önüne bakmaya devam etti.
T: Korkmanıza lüzum yok ben buradayım.
H: Bende bundan korkuyorum ya zaten Tahir Bey. Sizden âlâ tehdit mi var bana?!
Tahir bozulmuş gibi yaparak biraz uzaklaştı.
H: Aslında sizin benden korkmanız gerekmez mi?
T: Neden?
H: Silah arkadaşlarınız bana katil diyor işitmediniz herhalde.
T: Ölümü sizin elinizden tatmak...Ne şans ama.
Hüma belli belirsiz bir sesle "Eminim o da öyle düşünmüştür" derken gülümsedi.
T: Ben öyle pek meraklı bir zât değilimdir lakin anlatmak isterseniz fevkalede bir müstemiyimdir.
Hüma omuzlarını silkti "Belki bir gün..."
İkiside birbirlerine gülümseyip önlerine dönüp batmakta olan güneşin altında yürümeye devam ettiler.
Alçin konağın her tarafına bakındıktan sonra telaşlı bir halde onu bekleyen Fikret'in yanına gitti:Yok hiçbir yerde. Abim de yok hâlâ ortalarda. Acaba ikisi beraber mi ?
Fikret volta atıp kendi kendine söylenirken konağın bahçe merdivenlerinde de Haris yalnızca ona ve onun ideallerine sadık olan yaveri ile konuşuyordu:Tüm dediklerinizi harfiyen yerine getirdim paşam.
"Sen yerine getirdin getirmesine ancak Yunanlılar ihbarı ciddiye almamışlar belli ki! Karargahın önünden geçerken gördüm bir elin parmaklarını geçmiyordu yolladıkları asker sayısı. Eğer kibirlerinde boğulmak yerine daha fazla adam göndermiş olsalardı sonuç bambaşka olacaktı! Neyse evladım neyse.
Sen git ben iktiza ederse yine haber veririm sana. " diyerek yaverini yolcu ettikten sonra konağın kapısından girdiğinde herkesin yüzünde oluşan anlık bir sevinç ve yerini alan hüsranla karşılaştı.
Suna:Sen miydin evladım?
Haris:Hayrola ? Hepiniz toplanmış kimi bekliyorsunuz böyle telaş içinde ?
Fikret:Hüma'yı.
Hanımlar az önce Fikret'e anlattıklarını Haris'e anlatmaya başlamışken Fikret kapıya doğru yönelmiş çizmelerini giyiyordu.
Haris:Nereye?
Fikret "Hüma'yı bulmaya" dedikten sonra kapıdan çıkmış hızlı adımlarla konağın bahçe kapısına doğru ilerlerken Haris de ona yetişti.
Fikret:Nereye gider aklım almıyor!
Haris:Sen bu palavraları git zavallı halama yuttur Fikret! Dua edelim de Fahri Bey'in konağından sağ salim dönmüş olsun.
Fikret:Bizi mi dinledin utanmadan ?
Haris:Elbette dinledim ! Fahri Bey'in konağına beraber gitmeyecek miydiniz?
Fikret:Başka meseleler vuku buldu ancak onu güvenilir birine emanet ettim.
Haris:Güvenilir biri dediğin Tahir denen o herif değildir inşallah!
Fikret:Tahir'le aranızda geçmişte ne olduğunu bilmiyorum ancak o emanete ihanet etmez! Hüma'yı sağ salim bulalım da bu kavgaya o vakit devam ederiz!
Uzun ve soluk soluğa bir yürüyüşün ardından ara sokaklardan birinde dışarıdan matbaa gibi görünen bir yerden içeriye girdiler. Fikret gazeteleri basan birkaç gençle selamlaşarak bodruma inen merdivenlere yöneldi. Merdivenlerin sonuna yaklaştıkça matbaa makinesinin gürültülü sesini birbiriyle münakaşa eden erkek sesleri almıştı.
Fikret "Hayırlı akşamlar " diye bağırdığında tüm başlar ikisine çevrilmişti. Haris'i tanıyan beyler hürmetle onu selamladıktan sonra masanın etrafındaki ahşap sandalyelere oturdular. Beyler kendilerine yapılan pusuyu anlatırken Fikret dayanamayıp sordu:Peki ya Hüma? O nerede şimdi?
Cemal:En son Tahir'in yanındaydı. O fecaatte nereye gittiklerini göremedim ama Hüma Hanım'ı konağa götürecekti.
Mirsad konuşmanın başından beri parmaklarıyla çevirip durduğu mermiyi çevirmeyi bırakıp "Merak etme Fikret ! Tahmin ettiğim gibi bizi Yunan'a jurnal eden Hüma Hanım'sa hepimizden çok yaşayacağı kesin ! " dedikten sonra sert bir hamleyle mermiyi ahşap masanın üzerine bırakıp yukarıya çıkan merdivenleri tırmanmaya başladı.
Hava iyice karardığında Tahir ve Hüma da nihayet Tahirler'in az ötedeki bağ evlerine varmıştı. Tahir'i gören kâhyanın şaşkınlığı yanındaki Hüma'yı görünce büsbütün artmış, içeriye giren Hüma ve Tahir'in ardından kahyanın karısı aceleyle yemek hazırlamak için mutfağa koşmuştu. Hüma ve Tahir küçük gaz lambasının ışığında kaçamak bakışlar ile birbirlerine koşup aynı hızla birbirlerinden kaçıyorlardı.
T: Ateşi yakalım da ısın birazcık. Hoş bana sarılsaydın bu kadar üşümeyecektin inat işte...
H: Üşüdüğüm falan yok benim.
T: Saatlerdir o yoldayız hiç üşümedin öyle mi?
H: Üşümedim diyorum ya Tahir.
Tahir Hüma'ya doğru yaklaştı gaz lambasının küçücük alevinin yansıması ile gecenin karanlığında ay gibi parlayan sevgilisi adamı kendinden geçirtecek cinste bir güzellikle karşısında duruyordu. Tahir'in bu hareketlenmesi Hüma'nın da kan akışını hızlandırmış, kalbini olmaması gerektiği kadar çok çarptırmıştı. Tahir elini Hüma'nın yüzüne koydu sanki yanan ateşi avuçlamış gibi şiddetli bir sıcaklık hissediyordu. Hüma karanlığın heyecanını gizlemesini umut ederken Tahir elini yavaşça çekti.
T: Çok sıcaksın..
Kahya:Beyim odunları getidim. Hemencecik yakarın bir güzel ısınısınız.
Tahir kahyayı yollayıp odunları kendisi dizmeye başladığında
Hüma merakla sordu: Acaba kayıp vermiş miyizdir?
T: Sanmam. Kim istihbarat verdiyse sayımızı tahmin edememiş. Belli de olmaz tabi. Lâkin benim onlara güvenim tam. Bozguna uğratmışlardır.
H: Umarım öyle olmuştur...
Kısa süreli sessizlik yinelendi kendini onun ardından Hüma'nın daha fazla içinde tutamadığı merakı kendini dışarıda buldu bir anda.
H: Tahir sen de benim...Benim katil olduğumu düşündün mü?
Tahir sepetin içinde kalan odunları sessizlik içinde dizmeyi bitirip yüzünü Hüma'ya döndü: Düşündüm tabi...

Kayıp Zamanın İzindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin