Mor Salkımlı Köşe

338 25 16
                                    

İstanbul/1920
Hüma sağında oturan abisine bakmadan elindeki mektubu uzattı:Halam yollamış, Feraye evleniyormuş.
Haris umursamaz bir tavırla "Hayırlı olsun" demekle yetinince Hüma gözlerini abisine dikip bakmaya başladı.
Haris:Niçin öyle bakıyorsun? Böyle kasvetli bir dönemde oraya gitmek istediğini söylemeyeceksin herhalde Hüma. Feraye İstanbul'a geldiği vakit güzel bir gerdanlık alıp takarız.
Hüma:Fikret ile olan küslüğünüz bir yana halamın hiç mi hatrı yok? Okumadın mı abi ? Gelmezseniz cenazeme dahi gelmeyin yazmış.
Haris oturduğu sandalyede geriye yaslandı:İngiliz mandası altındaki İstanbul'dan Yunan işgali altındaki İzmir'e giderken kim vurduya gidersek cenazesine gidebilecek yeğenleri olmayacak zaten.
Hüma kaşını çatarak gülümsedi:Mamafih mesele hilafet uğruna kurşun sıkmak olunca kim vurduya gidebileceğini düşünmediğinden bunu da düşünmezsin zannediyordum.
Haris ağzını sildiği kumaş peçeteyi masaya atıp sandalyeden kalktı:Yine münakaşa etmek için yer arıyorsun anlaşılan hemşire!
Alçin:Ablam hakikati söylüyor abi.
Haris derin bir nefes alıp kapıya yöneldi:Siz iki doğrucu Davut gidin o vakit İzmir'e!
----
İzmir/1920
Tahir'le Kemal beyaz,cumbalı konağın bahçesinden çıkmış, yan yana yürüyorlardı.
Tahir muzur bir ifadeyle elini Kemal'in sırtına vurdu:Yaşadın oğlum Kemal! Sevdiğini alan adama keder uğramaz derler.
Kemal:Alamayana ?
Tahir başını önüne eğip yürümeye devam etti:Alamayana...Alamayana yediği,içtiği hem zül olur hem haram.
İkisi yürümeye devam ederken Kemal amcasının gönlünde kabuk bağlamış yarayı yeniden kanattığının farkında değildi Feraye ile başka evde yaşamalarının gerekliliğini anlatmaya devam ediyordu. Sokağın köşesine geldiklerinde elini ceketinin iç cebine götürüp telaşla bir şeyler aranmaya başladı: Tüh! Feraye yüzüğünü verecekti,sarrafa götürecektim. Yüzüğü almayı unutmuşum amca.
Tahir muzur bir ifade ile gülümsedi:Al gel oğlum al gel ! Sen yüzüğü alırken Feraye de senin aklını almasın aman dikkat et !
Kemal Arnavut kaldırımlı yolda hızlı adımlarla geriye dönerken Tahir mor salkımlı ağacın yanında beklemeye başladı. Bir süre geçip de Kemal kapıda görünmeyince cebindeki köstekli saati çıkardı. Söylene söylene Kemal'i ve muhtemelen yine unutacağı yüzüğü almak için geri dönerken konağın önünde bir lando durdu. Kemal'i uğurlamak için bahçe kapısına kadar gelen Feraye koşturarak kapıdan çıkıp landodan (kapalı fayton) inenlerin boynuna sarıldı. Düğün için gelen akraba taifesine yenileri ekleniyor diye düşünen Tahir çareyi kaçmakta buldu. Sabahtan beri Suna Hanımlar'a gelip giden tanıdığı tanımadığı yüzlerle yaptığı samimiyetsiz muhabbetten sıkıldığından bu kaçışı seçecekti. Kapıda sevinçle ve hasretle kucaklanan hususi akrabaları merak ettiğinden değil içinde kıpırdayan anlamlandıramadığı o garip his yüzündendi bu bekleyiş. Kemal de onlarla selamlaşıp geriye çekildiğinde haberi alıp koştura koştura merdivenleri inen Suna Hanım'a gelmişti sıra.

(MÜZÜKK ZAMANIIII)

Suna Hanım sitem eder gibi bir şeyler söylenip Feraye'yi kenara itekleyince oluşan aralıktan yüreğindeki süveydadan taşıp tüm vücuduna yayılan o kara sevdanın vücut bulmuş halini gördü Tahir. Hayalin hakikat olduğu,Hüma'nın adını sayıklayarak kan ter içinde uyandığı düşlerden birinde sandı kendini. Ama ağzından yıllar sonra dökülen o isim Hüma'nın kendisi kadar gerçekti... Arkasına dönüp hızlı hızlı yürümeye başladığında bir taraftan da derin derin nefes almaya çalışıyordu. Ancak aldığı nefes içindeki ayrılık ateşini söndürmüyor tam aksine harlıyordu sanki. Az evvel Kemal'i beklediği köşedeki mor salkımlı ağacın altında beklemek yerine köşeyi dönmüş yürümeye devam ediyordu. Nereye gittiğinin bilincinde olmadan aklındaki düşünceleri, gönlündeki ve gözündeki Hüma'yı her adımda silmek istercesine yürüyordu.
----
Sabah kahvaltıdan sonra Fikret,Suna Hanım ve Feraye uzun uzun sohbet edip görüşülemeyen yılların acısını çıkarmak isterken bu sohbet Suna Hanım'ın misafirleriyle bölünmüştü. Çeyiz görmek için gelip hayranlıkla ya da küçümsemeyle bakan ömrü çeyiz işlemekle geçen genç hanımlar, yardım etmek için dört yana koşturan hamaratlar, merak ve dedikodunun peşinden koşturup gelenlerle konak neredeyse dolmuştu. Bir ay öncesinden gelinliği teslim eden terzi Feraye'nin birkaç gün önce mecmuada gördüğü gül desenlerini işlemek için yeniden eve çağrılmıştı. Tüm bu telaşlara Feraye'nin verdiği kilolar yüzünden üstüne tam oturmayan gelinlik meselesi de eklenince Hüma ve Alçin de terziye yardım etmek için Feraye'nin odasına geçmişlerdi.
Hüma:Sahi nasıl izin verdiler düğün yapmanıza ?
Alçin:Bizim karşı komşunun eltisinin kızının görümcesinin oğlunun ortanca kızı sessiz sedasız evlenmişti İngilizler müsaade etmediği için.
Feraye:Kemal'in amcası sayesinde oldu. Eğer 2 günlük düğünü zehir ederseniz İzmir'den sizi süreceğimiz o kutlu güne dek gün yüzü göstermem size demiş.
Alçin:Amca bey belasını arıyormuş anlaşılan.
Feraye:Aradığını değil de pek kolay bulduğunu tecrübe ettik!
Feraye nazlı nazlı söylenerek arkasındaki Melahat'e döndü yüzünü:Ay ! Ay ! Eleğe çevirdin beni Melahat abla!
Melahat Feraye'yi önüne döndürdü:Her yanına güller dikelim diye tutturdun şimdi de söyleniyorsun! Eski köye yeni adet ! Giy gelinliğini otur aşağı ! Her yanına gül dikiyoruz da kocan gerdeğe mi girecek gül bahçesine mi?
Feraye muzurca güldü:Ee gülü seven dikenine katlanır.
Melahat:Göreceksin sen dikeni ! Adam hele bir hevesini alsın ağlaya ağlaya gelirsin 2 gün sonra.
Feraye:Kemal'im yapmaz ! Hem ölene dek yalnız beni seveceğine söz verdi.
Melahat inanmaz bakışlarla onu izlerken Alçin "erkek milleti" diye başlayan o klasik konuşmayı yapmaya başlamıştı ki açılan kapıdan kumral saçlı güzelce bir kadın girdi.
Sırma:Gız Melahat gören de yeni baştan dikiyon sancek !
Onlara doğru yaklaşırken başıyla daireler çizip tükürürerek 41 buçuk kere maşallah diyordu. "Pek yakışmış! Çok güzel olmuşun ! "diye methiyeler düzmeyi bırakıp o da eline bir iğne aldı. Sırma'nın da yardımıyla etek uçlarına dikilecek güller bitmişti. Terzi Melahat'in gidişiyle içilen kahvenin ardından Sırma'nın haftalar öncesinden yaptığı planları sıralamaya başladı. Halalarının ve Sırma'nın ısrarı üstüne Hüma ve Alçin de plana dahil olmayı kabul edince kendilerini hamamda buldular. Alçin halasının ve Feraye'nin yanında eski tanıdıklarla konuşurken Hüma ve Sırma da baştaki kurnanın başına geçip oturmuşlardı. Sırma ardı ardına sorular sorup durarak bazen de hiç susmadan konuşuyordu ki bir anda durup belli etmemeye çalışarak sağında oturmuş başından aşağıya su döken Hüma'yı süzmeye başladı. Hüma başlarda fark etmemiş gibi yaparak elindeki keseyi köpürtmeye başladı. Sırma gözlerini üstünden çekmeyince başını kaldırıp gülümseyerek başını iki yana salladı:Hayrola ?
Sırma imalı imalı gülümsedi:Maşallah minare yıkılmış amma mihrap da yerinde ! Suna Hanım yeğenlerim güzel dediydi de bu gadarını demediydi valla! Şöyle yaşı yaşına,boyu boyuna, dalyan bir beyefendi buldum sana! Seni de onlan baş göz etsek de hep burda galsan keşke.
Hüma:Kimmiş bu dalyan beyefendi?
Sırma:Eğer ona varısan akraba olcez. Gız ne güzel olur eltim olsan !
Hüma:Hayallerinizi yıkmak istemem ama benim evlenmeye hiç niyetim yok Sırma Hanım.
Sırma:Sırma de Sırma.
Afet:Sırma!
Sırma bıkkınlıkla gözünü devirip omzunun üstünden arkasından gelen sese baktı:Afet! Bayılıyon davet edilmediğin yere icabet etmeye!
Afet:Kemal benim yeğenim! Onunla alakalı her şeye elbette katılacağım.
Afet meraklı meraklı onlara bakan Hüma'ya elini uzattı:Afet. Kemal'in yengesiyim.
Sırma ayağa kalkıp Afet'in önüne geçti:Eski yengesi...
Afet:Senle münakaşa etmeyeceğim Sırma!
Sırma:Tüh tüh! Ben de yılladır hasret galmıştım kedi köpek gibi dalaşmaya...Bi dahakine inşallah.
Afet umursamamış gibi yaparak karşıdaki kurnanın başına geçip oturunca Sırma gülerek Hüma'ya döndü:Bu da olmasa eğlencek kimsem yok. Abim boşadı bunu. Zaten neden evlenivedi bunla onu da anlamamıştım ya.
Yerine geçip eline taktığı keseyle kolunu keselerken bir yandan da anlatmayı sürdürdü:Rahmetli gaynanam hiç istemedi bu evliliği. Sizin oralada vazifeliyken abim nişanlıymış. Dediklerine göre gaynanam onu da istememiş ama abim aşkından canına gıymaya kalka deye razı gelmiş. Sonra nişanlısı abimi bırakıp başgasına varınca...Abim deli danala gibi dolanmış. Sizin geldiğiniz günden beri de öyle. Nası anlaten ? Hani rüyadan uyanısın da avel avel bakasın ya...Aha öyle ! Bakıyo da görmüyoru sanki adam. Yine eski aşkı depreşti yalım.
Konuşmaya devam edecekti ki Afet'in yanına gelip oturan esmer kadının farkına varınca tüm neşesi kaçtı. Kızaran kolunun farkına varmadan daha da bastırarak kendini keselemeye devam edecekti ki Afet'in yanına oturan kadın saçlarını geriye savurup gülümseyerek Sırma'ya doğru seslendi:Hayırlı olsun Sırma!
Sırma sahte bir gülümseme ile karşılık verdi:Sağ ol Cavidan!
Cavidan:Tevfik Beyciğime de tebriklerimi ilet.
Sırma başını önüne eğerek fısıldadı:Tevfik Beyciğine...
Az evvelki sahte gülümseme ile başını kaldırıp yeniden gülümsedi:İletirin iletirin tabi!
Cavidan:Ah ah ! Eğer ki zamanında akılsızlık edip seni almamış olsaydı...
Sırma kendinden emin bir şekilde çenesini havaya kaldırıp gülümsedi:Tevfik'in yaptığı en böyük akılsızlığın bu gada güzel olması da ayıp canım!
Cavidan:Babası babana söz verdiğinden seni aldı, sevdiğinden değil! Adam sana tahammül edemediğinden kendini nerelere atacağını bilemiyor. Konakta huzur dirlik kalmamış geçen gece küsmüşsünüz yine...
Sırma Cavidan'ın bunu nasıl bildiğini ve o gece Tevfik'in eve gelmediği düşüncesini yan yana getirdikçe sabretmeye çalışıyordu. Tevfik'in yıllar önceki Tevfik olmadığını,ona sadık kalacağını düşünüyordu. Ama şu birkaç aydır kavgasız gürültüsüz bir günleri geçmemiş ikisi de en ufak şeyde bile kavga çıkarır olmuştu.
Sırma elindeki hamam tasına su doldurup ayağa kalktı. Hüma oturduğu yerden kalkmadan bakışlarıyla onun hareketlerini izlerken Cavidan da ayağa kalkmış ellerini beline koyarak yüzündeki alaycı gülümsemeyle Sırma'ya yaklaşıyordu.
Sırma:Gız sen ne zillisin sen !
Sırma hamam tasındaki suyu Cavidan'ın kafasından aşağıya döktüğünde Cavidan sinirle onu iteklemeye başlamış Sırma da Cavidan'ın saçlarını eline dolamıştı. Hüma onları ayırmaya çalışırken arada kalıyor, Sırma'yı her geri çekişinde Sırma daha da hırslanıp Cavidan'a saldırmaya çalışıyordu. Sesleri duyan diğer kadınlar Alçin,Feraye ve Suna da yetişince nihayet kavga ayrılmıştı.
----
Alçin kahkaha atarak Hüma'ya yeni ütülenmiş masa örtüsünün diğer ucunu uzatmaya çalışıyordu. Gülmekten örtünün ucunu bir türlü Hüma'ya ulaştıramayınca Hüma gülmemeye çalışarak onun elinden örtüyü alıp masanın üzerine serdi.
Alçin:Ömrüm boyunca unutamayacağım Sırma Hanım'ın uçarak kadının üstüne atlayışını.
Feraye elindeki tabakları diziyordu:Tevfik amca bu hadiseyi duymamıştır inşallah.
Evin emektarının kızı olan Makbule de elindeki tepsidekileri masaya diziyordu:Duysa nolcek Ferayem ? Senin gaynanan datlı diliynen onu da hallede!
Kapının çalınışıyla Fikret kapısını kapattığı çalışma odasından çıkıp kapıya yöneldi. Sırma gülümseyerek Fikret'i selamladıktan sonra içtenlikle hanımlara sarılmaya başladı. Hüma'ya da sarılıp geriye çekildiğinde Hüma'nın bakışları Fikret ile tokalaşan Tahir'e takılmıştı. Dolmuş gözlerini ondan hiç ayırmadan o önüne gelip elini uzatıncaya dek Tahir'in yüzüne bakmayı sürdürdü. Yalanla yıkanıp,ihanetle kurulanan yüzüne...
------
Günaydın,tünaydın,iyi akşamlar ! Günün hangi saatinden hikayeyi okuyorsanız hepinize merhabalar ❤
Hikaye ile ilgili olumlu olumsuz görüşlerinizi lütfen yorumlarda belirtin ❤

Kayıp Zamanın İzindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin