Riya

181 23 4
                                    

Bölümle ilgili görüşlerinizi yorumlarda belirtmeyi unutmayın lütfen. İyi okumalar ❤🌸
-------
Selim namluyu gülerek indirip Tahir'in omzuna koydu elini.
Selim: Aşık mısın Tahir Bey bu ne dalgınlık?
Tahir cevap vermeden pencerenin yanında ki masaya oturdu.
Selim: Aşk zamanı değil biliyorsun.
Tahir (iç geçirerek): Benim de içinden çıkamadığım bu ya zaten.
Selim: Şu koca cihanda ola ola Haris Bey'in kardeşine aşık olmak zor iş olmalı sen de haklısın.
Tahir nasıl der gibi baktı Selim'e.
Selim (gülerek): Alim olmaya gerek yok kardeşim Hüma geldiğinden beri halin ortada.
Tahir: Buluşmamız kaderin cilvesi mi tokadı mı dersin?
Selim:İşine bak derim. Senin aşkın memleket. Fazlasına vakit yok,lüzum da yok!
Tahir omuzlarını dikleştirip kumandan edası ile: O vakit planlardan bahsedelim.
Selim: Gözlerinde alev alev yanan plan ne merak ettim doğrusu?
Tahir ivedelikle düşündüğü planı anlatmaya başladı. Saatlerce üstüne konuşulan kusursuz hale getirilmeye çalışılan planı ikiside fiilen onaylamış olsada Selim'in içini huzursuz eden bir mesele vardı daha fazla kendisini kemirmesine izin vermeyerek Tahir'e açtı konuyu.
Selim: Bu kadar fazla güvenmek doğru mu emin değilim.
Tahir not aldığı, çizimlerle taslak oluşturduğu kağıtlardan başını kaldırdı.
Tahir: Aklına yatmayan ne varsa söyle Selim üstünden geçelim.
Selim: Planımızın kusursuz ilerlerleyeceğine dair şüphem yok. Benim derdim....
Tahir: Ağzına kira mı istiyorsun söylesene!
Selim: Hüma Hanım...Ona olan hislerin zekanın, mantığının önüne geçiyor.
Tahir: Bu meselenin ona olan hislerimle bir ilgisi yok kapat bu bahsi.
Selim: Ona güvenmiyorum!
Tahir elindeki kalemi kağıdı bırakıp ayağa kalktı.
Selim: Onun hakkında en ufak şüpheye bile tahammül edemiyorsun lakin sen de bilirsin ki memleket meseleleri gönül işleri ile yürümez. Hiç düşünmüyor musun belki de Mirsad haklıydı. Belki de sizi pusuya düşüren oydu başından beri. Ağabeyi ile birlikte hareket ediyor olamaz mı? Senin aklını karıştırmak için gelmediği ne malum ha Tahir?
Tahir: Bu kadar konuştuğumuz yeter kim ne yapacak ikimizde ezber ettik.
Tahir tartışmaya devam etmek istemediğinden sandalyede duran ceketini aldı ve hızlı adımlarla kapıya yöneldi, kapıyı açacaktı ki Selim'e doğru döndü "Kendimden bile çok itimat ediyorum ona." Selim omuz silkmek ile yetindi Tahir ise hızlıca çıktı kulübeden.
----
İzmir'in güneşinin doğduğu zamanın kirli havasını umursamadan tepede parladığı günler geçiyor mücadele hızlanıyor, meseleler daha tehlikeli haller alıyordu. Hüma geçmişinde olduğu gibi yine oda hapsi almış yalnızca mühim misafirler varken aşağıya inmesine izin veriliyor ona da kendi inadı yüzünden yanaşmıyordu. Tahir için ise planladığı mevzular yolunda gidiyor göze aldığı tehlikenin hakkını veriyor kendini yalnızca memleketi ile doyurmaya çalışıyordu. Suna Hanım'ın kabul günlerinden birinde misafirliğe gelen hanımlar yeni havadisleri, çok mühim diye önemli addettikleri mevzuları derin bir dikkatle anlatıyor çoğunlukla konuyu Suna Hanım'ın yeğenlerine kısmet bulmak isteyip istemediği suallari ile bitiriyorlardı. Alçin'in halasının deyimi ile "dilinin kemiği olmadığından" hanımlara hizmet ediyor sürekli getir götür yapıyor böylece ortama girmiyordu. Mutfakta kendi kendine söylenirken bahçeye açılan kapıdan gelen ses ile irkildi Tahir'i gördüğünde istemsizce bir kahkaha patlattı.
Alçin: Gerçekten tarih tekerrürden ibaret.
Tahir: Pek keyiflendin bakıyorum beni görünce.
Alçin: Haris Bey gibi asayım suratımı ister miydin?
Alçin yüzünü şekilden şekile sokarken Tahir de güldü.
Tahir: İnsanı her koşulda güldürmeyi başarıyorsun ama ben buraya aciliyeti olan bir mesele için geldim. Seninle çok mühim bir işim var Alçin. Bana yardım edeceğini umuyorum.
Alçin: Hmmm.. Böyle meselelerle ben ilgilenmem esasen ama elimizdeki tek güvercininizde esaret altında.
Alçin Tahir'in yüzünün düştüğünü fark edince konuyu deşmeyip yalnızca mevzuyu öğrenmesi gerektiğini düşündü.
Alçin: Neymiş bu aciliyeti olan mesele merak ettim Tahir ağabey anlat artık.
Tahir cebinden ufak bir kağıt çıkarıp Alçin'e uzattı.
Tahir: Bunu ağabeyinin dosyalarının içine koyman gerekiyor.
Alçin: Ne bu?
Tahir: Korkmana lüzum yok yalnızca yanlış bir istihbarat.
Alçin şüpheci gözlerle Tahir'i süzdü ve kağıdı aldı.
Alçin: Umarım doğru söylüyorsundur.
Tahir Alçin'in kağıdı tutan ellerinden tuttu güven veren bir ses tonu ile yapması gerekeni bir kez daha tekrarladı sonra veda edip bahçe kapısına yöneldi. Sokağa çıktığında yukarı pencerelerden birine takıldı bakışları perdenin arkasında kendisini şüpheyle süzen Hüma ile karşılaştı bakışları kendine verdiği sözleri geçirdi içinden ne zordu bakışlarını kurtarmak o pencereden. Hüma'nın bakışlarından mahrum etmek istemediği gözlerini zorda olsa çevirdi sokağa başını kaldırmadan uzaklaştı.
Alçin ağabeyinin odasına çıkarken Hüma kendi odasından seslendi. Alçin kağıdı saklamayı akıl edip ablasının yanına girdi.
Hüma: Mahkum olduğum doğru ancak mahrum olmam gerekmiyor.
Alçin: Hangi konuda mahrum ettik sizi sevgili ablacığım?
Hüma: Ne istiyormuş?
Alçin: Kim ne istiyormuş?
Hüma: Alçin! Bal gibi anladın söylesene.
Alçin (muzurca gülerek): Maşallah ablacığım sende de ne kulak varmış nasıl duydun geldiğini?
Hüma: Giderken gördüm zırvalamayı keste anlat ne demeye gelmiş?
Alçin: Seni merak etmiş olamaz mı?
Hüma: Doğru düzgün anlat şunu belli mühim bir mesele için gelmiş.
Alçin: Şu küçücük pencereden mi anladın mühim mesele olduğunu vallahi pes.
Hüma: Hali bir tuhaftı...Anlarım ben hisseder-
Hüma Alçin'in imalı bakışlarını, gülmemek için ısırdığı yanaklarını görünce konuyu daha fazla deşmemesi gerektiğini anladı. Zira her cümlesi aleyhine işleyecek kardeşine alay konusu vermiş olacak dilinden kurtulamayacaktı.
Hüma: Banane canım neyse ne. Ben senin başını belaya sokmasın diye meraklandım sadece.
Alçin: Gelince kendisine sorarsın artık ablacığım oyalama beni rica ediyodum. Çok işim var akşama.
Hüma: Ne var ki akşama?
Alçin(kikirdeyerek): Çok eğleneceğiz.
Alçin kahkahaları ile konağı inletirken aşağıdan Suna Hanım'ın sesi duyuldu.
Alçin: Senin esaretin benim köleliğim işte ne yapacaksın.
-----
Akşam serinliği çöktüğünde Suna Hanım heyecanla gelecek misafirleri için hazırlık yapıyordu. Herkese emirler yağdırıp Hüma'yı çağırmak için üst kata çıkmıştı. En sonunda binbir ricayla nihayet Hüma'yı aşağıya inmeye ikna ettiğinde bir anda gardolaba yöneldi. Hüma şaşkın şaşkın onu izlerken elbiseleri sırasıyla Hüma'nın üstüne tutuyor hepsine de kendince bir yorum yapıyordu.
Suna:Bu güzel! Bunu giyip öyle gel kızım aşağı
Hüma:Aman hala! Ne lüzum var ? Biz bize yemek yiyeceğiz zaten.
Suna:Aaa! Büyük lafı dinle giy diyorsam giy ! Misafirler seni böyle yorgun bitkin görmesin.
Hüma'nın soru sormasına fırsat vermeden aşağıya indiğinde Hüma da aheste aheste hazırlanmıştı. Aşağıya inip açıklama bekleyenleri, abisinin sinirden kasılan yüzünü görmektense kaçmayı bir hafta kadar önceki hayatına dönmeyi istedi içten içe. Tahir'in öldüğü yalanına kâni olduğu zamanlara. Bıkkınlıkla merdivenlerden inerken içeriden Rukiye Hanım'ın sesini duyduğunu sandı önce. Manasız bulsa da içerideki herkesin bilhassa halası ve Alçin'in neşesinin yerinde olduğu seslerinden bile belliydi. Kapının eşiğine geldiğinde tam karşısında oturan İhsan gülümseyerek ayağa kalkıp Hüma'nın önünde birleştirdiği ellerine sarıldı. Hal hatır faslının ardından İhsan ellerini bırakmadan Hüma'nın yanaklarına öpücük kondurduğunda Tahir dışındaki herkes bu samimi hasret gidermeyi gülümseyerek izliyordu. Selamlaşma faslı bittiğinde herkes eski yerine oturmuştu. İhsan Tahir'in yanındaki sandalyeye uzandığında Rukiye kardeşini kolundan çekiştirerek kendi yerine,Hüma'nın yanına oturttu.
Rukiye:İhsan emri vaki yapıp rahatsızlık vermeyelim demişti ama-
Suna:Estağfurullah ne emri vakisi. Haris de çok memnun olmuştu haberi alınca ama yaveri gelince aceleyle çıkmak mecburiyetinde kaldı. Ne güzel oldu böyle değil mi? İhsan'la Hüma birbirlerini gördüler yıllar sonra.
Hüma:Beyefendi İstanbul'a geldiği vakit bir kerecik hanemizi şereflendirmiş olsaydı bunca yıl beklemezdik !
İhsan:Vah vah ne hayırsız adamın tekiymişim ben !
Tahir:Hanımlar hayırsız olanları her daim daha cazip bulurlar İhsan Bey boşuna üzülmeyiniz.
Fikret:Siz İhsan'ı hayırsız ilan etsenizde kendisi memleket için hayırlı şeyler yapmakla meşguldü. Kaç aydır Ankara'daydı ne büyük hizmetler verdi bir bilseniz kızdığınız için utanırsınız.
Tahir yalnızca kendisinin duyduğunu sandığı bir sesle "Gören de Mustafa Kemal sanır." dediğinde İhsan onun bu gafına gülümseyerek başını önüne eğdi. "Tahir Bey haklı. Öveceğim derken beni göklere çıkarıyorsunuz biraderim. Ben hakkında bu kadar konuşulacak bir adam değilim. Biz başka birinden bahsedelim...Ankara'dan gelirken bilin bakalım kimi gördüm." diyerek konuyu ustaca değiştirmiş eski bir tanıdıkla olan rastlantısını anlata anlata bitirememişti. Tahir onun bitmek bilmeyen hikayesiyle gözlerini devirirken masadaki herkes kahkahalarla gülüyordu. Bu gülüşlerin hiçbiri sahte değildi hele Hüma'nınkiler. En nihayet Hüma gülüşlerinin arasında soluklanıp önündeki bardağa uzandığında Tahir hâlâ onu izliyordu. Bir insan zahiri ve batını bir görüşle ayırabilir miydi ? Eğer mümkünse bu güce sahip olmayı diledi Tahir o anda. Hüma'ya dair iyi kötü her şeyi görebilmeyi. Geçmişte ona dair bildiklerinin kendisini yanıltmamasını... Yemeğin ardından Rukiye Hanım ve Suna Hanım'ın İhsan ve Hüma'yı yakıştırmaları sürmüş,Hüma da Tahir'in beklediğinin aksine bu durumdan zerre rahatsızlık duymamıştı. İhsan baş başa konuşmak için bahçeye çıkmayı teklif ettiğinde Hüma üzerine şalını alarak bir hayal gibi süzülüp gitmişti.
Tahir:Amma da hevesliymiş.
Kemal:Anlamadım amca.
Tahir:Burası da diyorum amma sesliymiş. Başım ağrıdı yahu ! Ben bahçede hava alayım.
-----
Hüma:İyi ki geldin İhsan.
İhsan:Bunu en son söylediğinde ne olmuştu hatırlıyorsun değil mi ?
Hüma:İhsan rica ederim yine başlama! Çok utanıyorum bu vaziyetten biliyorsun.
İhsan:Utan tabi ! Ben seni kardeşim görmüşken  nerden bilebilirdim senin el alemin dedikodularına inanıp bana göz koyacağını. Bir de yetmezmiş gibi üstü kapalı evlenme teklifi edeceğini. Ama senin sayende o günden sonra iffetime dikkat eder oldum.
Hüma onun alaylarına gülerken bir anda ciddileşerek başını önüne eğdi:Keşke kabul etmiş olsaydın İhsan. Herkes çok mesut olabilirdi...
İhsan:Bizim dışımızda herkes...Sen yine sevmediğin biriyle evlenmiş olurdun.
Arkadan yaklaşan ayak sesleriyle karanlığın içinden Tahir belirince İhsan samimi bir mahcubiyetle "Sofradaki muhabbetten pek keyif almadınız Tahir Bey fark ettim. Kusura bakmayın uzun zaman sonra insan bir dost meclisinde kendini bulunca çenesini kapatamıyor işte" dedi.
Tahir:Estağfurullah. Memlekete bunca yararı dokunan kıymetli bir askerle aynı masada oturmak biz sıradan kullar için bir lütuf efendim.
İhsan:Ne sıradanı Tahir Bey? Tevazu göstermeyiniz, Fikret yaptıklarınızdan çok bahsetti. Sizlerin desteğiyle Ankara'da karanlıktan kurtulmak için umut ışığı beliriyor. Bizim orada bir düğmeye bile ihtiyacımız var.
Tahir:İnşallah daha güzel şeyler yapacağız İhsan Bey. Sizin elinize birkaç gün içerisinde yeni cephanelikler ulaşacak.
İhsan:Ne yazık ki maymun gözünü açtı Tahir Bey. Silah mühimmattan tutun da kordona ayak basan yolculara kadar her şeyi, herkesi denetliyorlar. Hanımların peçelerini dahi açar oldular.
Tahir:Tam da bu sebebiyetle şöyle bir plan kurduk. Denetim için evvela silah ve mühimmat sevkiyatı var diyerek yem olarak birkaç sandık silah koyacağız limanan. Hafiyemiz gidip bu haberi Yunan'a uçuracak onlar muvaffak olduk sanacaklar ancak sevkiyat aynı saatlerde Punta'da gerçekleşecek.
İhsan:Bu sayede hem muhbiri bulacaksınız hem de sevkiyatı rahatlıkla yapmış olacaksınız.
Tahir "Niyetimiz o yönde miralay" derken gözlerini Hüma'ya dikmişti. İkisi birbirine bakarken ne Tahir Hüma'yı aklamak için yaptığı planın sebep olacağı yıkımı ne de Hüma Tahir tarafından sınandığını henüz bilmiyordu.

Kayıp Zamanın İzindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin