1. Bölüm

305 42 14
                                    

Hayatımda verdiğim kayıplar aynı zamanda benliğimden de kayıplar veriyordu. İki yıl önce gülerek, erken saatlerde okula giden ben son iki yıldır ölüydüm. Bedenen değil, ruhen ölüydüm. Hayatın bedenimde açtığı yaralarla yaşamaya çalışan bir ölü. Yaşamak istemiyordum ama zorundaydım. Hayata tutunmam için Ayaz'ım bana iki dal bırakıp gitmişti. Onlar için yaşıyordum. Nefes alamasamda bir şekilde yaşıyordum.

Her sabah dükkanını açan Rüstem amca herzaman ki gibi ardımdan baktı gidişime. Çiçekleri sulayan Hatice Teyze her sabah ki gibi yine üzüldü bu halime. Herkes acıyordu ya, o yüzden çevremde insan görmek istemiyordum. Onların bana acıyarak bakan suratlarını görmektense yalnızlığımla boğulurdum daha iyi.

Sonunda okula yetişmiştim. Ders zili çoktan çalmıştı. Dışarısı boş sayılırdı. Sadece beden eğitimi yapan bir sınıf vardı. Okul kapısından içeri girdim. "Karadağ!" Soyadımın söylenmesiyle çevreme baktım. "Odama gel!" İçimden lanetler okuyarak binaya girdim. Bana seslenen kişi Sayın okul müdürümüz Yazgı Altınsu. Sapığın teki. Sorunu ben değildim zaten. Tek sorunu okul kurallarını aksatmamdı. Müdürün odasına doğru ilerlerken. Koridor dönüşünde sert bir bedenle çarpıştım. Sanırım o da Yazgı'nın odasından geliyordu.

"Önüne baksana kızım körmüsün?" Eğer böyle bir çıkış yapmasaydı özür diler geçerdim. Suçlu değildim belki ama insanlar kavga etmeye değen yaratıklar değillerdi. Her ne kadar bulaşmak istemesemde çok çabuk sinirlenen bir yapım vardı. Onun yüksek ses tonuna aynı yükseklikte cevap verdim.

"Ne bağırıyorsun be görmedik!"

"Uzatma hadi git işine uğraşamam seninle!" Emir kipiyle kurulan her cümle benim için küfür niteliği taşıyordu. Kimse bana emir veremezdi. Bu hayatta nefret ettiğim tek konuydu sanırım.

"Sen kimsin bana emir veriyorsun!" İkimizde bağırıyorduk. Sesimiz koridoru doldurmuştu ama bu ikimizinde umrunda değildi sanırım. Tek umursayan Yazgı gibi görünüyordu.

"Sen ne..." müdür sözünü kesti.

"Dalga! Adam gibi konuş. Karşında bir bayan var."

"Hah! Bu mu bayan. Avatar gibi tipe bak!"

"Sülalen avatar senin, it!" Diye bağırdım birden. Avatar nedir arkadaş ya? Hayır avatar dediğin mavi olur, fantastik olur ha bide çirkin olur... İç sesimin jetonu benimkinden de köşeli oluduğu için ne dediğini anlamamız uzun sürdü sanırım.

"Ağzını topla kızım belan olmayım!" Müdür bey lafa girdi. -yine-

"Dalga yeter! Sınıfına çık. Birdaha ders saatlerinde dışarıda görmeyim seni. Kızım sende odama gel." Adının Dalga olduğunu öğrendiğim çocuk arkasına bakmadan ilerledi. Ukála, kendini birşey sanan beyinsiz. Eski köpeğimde böyleydi. Ne desek havlardı. Ona Boncuk diyecem bundan böyle. Bir tasma aldık mı tamam. Çokta yakıştı it yavrusuna.

Müdürün odasına ilk gelişim değildi. Daha öncede öğretmenlere saygısızlık, dersten kaçma ve tütün madde kullanımı için gelmiştim. Hey iyi bir öğrenci olmadığımı başında söylemiştim.

"Kumsal, Kumsal, Kumsal" diyerek odanın içinde yavaş adımlarla turlamaya başladı. "... sen neden böylesin?"

"Nasılım hocam?"

"Umursamaz, saygısız, sorunlu. Kendin değilsin biliyorsun değil mi?"

"Birincisi ben, benim. İkincisi nasıl olduğum sizi ilgilendirmez."

"Ablan gibi olmak istemez misin? Onunda müdürlüğünü yaptım ama o daha akıllı ve usluydu."

"Ablamın canı cehenneme!" Diye atıldım birden.

KARANLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin