14. Bölüm

95 3 7
                                    

Kalp herzaman atar ama hayatta sadece birkez birine özel atar, ya da ben buna inanıyorum. Ama inandığım bir başka konu var ki insan sevdiği kişi için endişe duyardı. Eğer şuan tedirgin isem bunun tek sebebi Dalga'ydı. Tedirginlik duygusunun çeşidi olduğunu şuan farkediyordum çünkü onun yanında farklı hislerim vardı. Ben Dalga'yı gökyüzüm olarak seçmiştim. Kimsenin bilmediği mavilerin her tonunun bulunduğu gökyüzümdü. Elimi uzatsam dokunacağım ama asla ulaşamayacağım gökyüzümdü. Yoğun bir kaybetme korkusu, merak ve tanımlayamadığım bir sevgi...yine bir duygu karmaşasına meraba diyordum. Hislerimin karalama olduğu zihnim tekrardan çığlık çığlığaydı. Kimsenin duyamadığı ama kulaklarımı tırmalayan bu ses bana kötü haberlerin geleceğini fısıldıyordu. Saatlerdir şu lanet olası ağacın altında bekliyorduk. Ne Dalga vardı ortalıkta ne de Türkan nine. Aklıma o kadar berbat seneryolar geliyordu ki, bir an gözlerim doluyordu. Sonra hayır diyordum. Tüm düşünceleri silip Dalga'nın eşsiz gökyüzü mavisi gözlerini getiriyorum gözümün önüne. 'Dalga pes etmez, ona birşey yapamazlar' içimdeki Kumsal mezarından çıkıp düşüncelerim yüzünden bana fırça çekmişti. Onun dediklerini tekrarlayıp Gökhan'ın omuzuna daha çok sığındım.

"Sizce de geç kalmadı mı?"diye sordum bıkmış bir sesle.

"Gelir şimdi, sorun yok." Gökhan'ın pisikoloji okuması onu bu olayda bir adım önde tutuyordu. Akıl sağlığını koruyacak yöntemleri vardı. Dalga için endişeleniyordu elbette ama ona birşey olacağı düşüncesini aklına getirmeyi reddediyor ve böylece zihninin ona oynadığı bu oyunda o galip geliyordu.

Kuzey, Gökhan'a kıyasla daha rahattı. Hatta ne kuşku vardı ne de korku. Sadece nefret vardı gözlerinde, saf nefret. Ama bu nefretin sahibi bu sefer Dalga değildi. Kime nefret duyduğu da umrumda değildi. Tek isteğim şu iş bittikten sonra her birimiz sağa salim çıkmasıydı.

"Gökhan tırnaklarını yemeyi kesermisin sinir bozucu!" dedi Kuzey. O kadar sakin ve duygudan uzak bir sesti ki bunu nasıl başarabildiğini düşünmeden edemedim. Bu sakinlik fırtına öncesi miydi? Dalga gelince esip gürleyecek ve aralarında büyük bir tartışma geçeceğine emindim.

Yolun başından iki tane ışık göründü. Dalga olması için Tanrı'ya yalvarmaya başlamıştım. Araba yaklaştıkça doğru dürüst süremediğini farkettim. Aslında gayet kontrollüydü fakat arada yalpalanıyordu. İçimde oluşan endişeyi yok etmeye çalışırken araba çoktan yanımıza gelmişti. Arabadan ilk inen Türkan nine olmuştu.

"Dalga, vuruldu çocuklar yardım edin!" diye bağırdı. Aniden ayağa kalktığım için mi yoksa korkumdan dolayı mı bilmiyorum ama diz kapaklarım titriyordu. Nerden vurulduğu, derinliği, kanaması...hiçbirşey aklıma gelmedem önce Ayaz'a tutunduğum gibi tuttuğum bu dalında kırılıp yok olmasıydı. Gökyüzümdeki yıldızlar gözlerimin önüne kayarken Gökhan ve Kuzey, Dalga'yı arabadan çıkarmıştı. Son kalan gücümü ayaklarımda toplayıp ona doğru koştum. Arabadan indiğinde vücuduna göz attım. Omuzu kanıyordu. Kırmızı kan mavi tişörtüne geçmiş kolundan uğursuz bir sıvı akıyordu. Kolundaki kan kurumuştu fakat kanaması oldukça fazlaydı.

"Kumsal, bakma öyle kurşun sıyırdı sadece iyiyim ben."

Dilim tutulmuştu sanki. Onun çektiği acıyı kalbimde hissetmiştim. Ona karşı duyduğum bu bağlılık beni sinir ediyordu. O henüz yeni tanıştığım biriydi. Evet bir aydır beraberdik fakat Kuzey ve Gökhan gibi olmamasına rağmen onun hissettiği ruhsal ve fiziksel her acıyı hissediyordum. Bu benim için normal değildi. Ben kimsenin acısını umursamam, bana dokunmayan yılan bin yaşasın tavırları olan bir insandım ama Dalga'da öyle olmuyordu. Onun acısını benimsiyordum ve bu da canımı yakıyordu. Şuan ki gibi.

"Sıyırmışmış! Geç otur şuraya yarana bakacam. Gökhan arabadaki ilk yardım çantasını getir. Kuzey sende çocuklarla ilgilen."

Konuşmayı başardığımda onlar da önce birbirine baktı ve sorgulamadan dediğimi yaptılar. Dalga ağacın altına oturdu. Yanına çöküp acı dolu bir ifade ile yarasına baktım.

KARANLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin