18. Bölüm

44 1 2
                                    

Kuzey ve Gökhan'ı tekrar yolcu ettik. Bu sefer uzun süreli kalacaklarını Kuzey'in derin bakışlarından anlamıştım. Onlarla gidebilirdim. Ama bunu istemiyordum. Tekrar ailemle karşılaşacak olmamın sıkıntısını çekemezdim. Onun yerine ruhsuz bir gerizekalıyla kalmayı tercih ettim.

Bu aralar bana bir pislikmişim gibi davranıyordu. Doğal olarak bu durum canımı çok sıkıyordu. Ona doğru baktım. Geniş omuzları kaskatı kesilmiş, gözleri hafif kısık ve kaşları çatık bir şekilde araba kullanıyordu.

"Bugün üstüne çok geldim kusura bakma." Oh ne ala memleket önce bağır çağır yetmedi azarla sonra kusura bakma çok güzel ya.

"Gerek yok alıştım bu hallerine."

"Benimle kötü biriymişim gibi konuşmayı kes." Dedi donuk ses tonuyla.

"Sende bana emir vermeyi kes ne sen müdürsün ne de ben işçi. Bu işte beraberiz. " Sesim ona göre oldukça gür çıkmıştı. Elimde olmadan oldukça bağırmıştım sanırım.

"Burası da ilkokul değil nerde nasıl davranacağını ya da kime ne hissedeceğini sürekli sana öğretemem. Ne ben öğretmenim ne de sen öğrenci." Bu sefer o da bağırmaya başlamıştı.

"Ne hissediyorum ben ya? Bir ben bilmiyorum ne hissettiğimi herhalde. Herkes karşıma geçmiş duygularımdan bahsediyor bir tek ben mi bilmiyorum ne hissettiğimi!" O kadar bağırıyorduk ki ikimizde camlar kapalı olmasına rağmen dışarıya ses gittiğine emindim.

"Gözlerimin içine bir dakika boyunca bakabilir misin Kumsal? Aynı şu an ki nefret dolu bakışlarınla bir dakika boyunca bakabilir misin yüzüme?"

"Çocuk musun sen ya soru mu bu bakarım ne olacak?" Dedim. Ani bir hareketle arabayı durdurdu. Gözlerimi gözlerine kenetleyerek ona baktım. Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Bense aynı şekilde gözlerine bakıyordum. Her ne kadar nefretimi taze tutmaya çalışsamda onun gözlerinde birşey vardı. Kara delik gibi çekiyordu beni. Gökyüzüydü işte, nice galaksilerin, gezegenlerin, kara deliklerin bulunduğu gökyüzüydü. Gökyüzünün gece haliydi gözleri ay ışığını kendine yettirmeye çalışan bir gökyüzü gibi. Yıldız yoktu, bulut yoktu...sadece siyahın ve mavinin bütünleşiği esrarengiz renk vardı.

"İşte bundan bahsediyorum Avatar." Dedi yumuşak bir sesle. Tekrar arabayı çalıştırıp yoluna devam etti. Ama neyden bahsettiğini hala anlamamıştım. "Ne oldu, yine ne yaptım? " Dedim sakince ama beni duymamazlıktan geldi. Alaycı bir gülümsemeyle suratıma bakmakla yetindi sadece.

"Hey, sana diyorum! Boncuk bana bak deli etme adamı konuş" Hala ben yokmuşum gibi davranmaya devam ediyordu. Evin olduğunu hatırladığım sokaktan döndü. Bir kez daha seslendim, "bana bak sinirleniyorum cevap ver bana! " Bu ona karşı kurduğum son sakin cümlemdi ama düşündüğüm gibi cevap vermedi. Onun yerine arabadan inip eve doğru yürüdü. Bende aynı şekilde arkasından gidiyordum. Salona geçip kanepeye oturdu. Ne yaptığını izledim bir süre. Eline televizyon kumandasını alıp kanal atlamaya başladı. Bir, iki, üç... Derken tekrar seslendim, "Lan Boncuk bana cevap ver diyorum sana! " Umursamadı bile. Sanki odada ben yokmuşum gibi istediği bir kanalda durup programı seyretmeye başladı. Beni takmaması daha da sinirlenmeme sebep oluyordu. En sonunda patlak vermiştim.

"Bana bak Boncuk, bu ukala, kendini bilmez hallerini çekecek başka birini bul kendine. Ben çocuk bakıcısı değilim. Hele senin gibi şımarık biriyle hiç uğraşamam! " Olabildiğince yükselttiğim sesi televizyona ses vererek bastırmaya çalıştı. Bu saatten sonra sinirimin önüne hiçbir güç geçemezdi. Önüne geçip kanepede ki kumandayı aldım. Televizyonu kapattım ve kumandayı odanın diğer ucuna fırlattım. Bu hareketimle gözlerini sabırla yumdu. Umrumda mıydı? Elbette hayır.

KARANLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin